Türkiye’de medyanın günlük olağan militarist dili, artık kamuoyunun dünyayı eksik veya çarpık görmesine aracılık etmekle kalmıyor, gazeteciliği de çok ciddi müdahalelere açık hale getiriyor.
Medya, halka doğru haber verme misyonunu, askerlerin militarist stratejilerine kurban vermiş durumda… Yıllardır “terörist”-“militan” kavramlarının kullanımı üzerinden gazeteciliğin tartışılmasına tanık olmuştuk.
Haber vermeyi bıraktık, "bekamız" için!
Bugünlerde buna göre çok daha uzun yollar katettik: Artık söz konusu olan bir askerin kaçırılmasıysa, ülkenin bekası için (!) o askerden “kayıp” olarak söz ediyoruz. Evet, bir süreliğine bilgi vermeyi askıya alıyoruz. Ne olur demeyin, “ülkenin bekası” için!
Genelkurmay'ın “irtibatımız kesildi” dediği asker, kaçıran örgütçe bırakılıncaya ve askeri birliğine teslim edilinceye kadar medyamız için “kayıp asker” olarak kalıyor artık...
Bir asker kaçırılmış, rehin alınmış veya esir düşmüşse, her neyse, bunun okurların, askerlerin ailelerinin gözünde bir önemi yokmuş gibi, medya olarak hayatı askerlerin gözlüğünden okumaya devam ediyoruz. Günlerce "kendisinden haber alınamayan" ve birden PKK'den "çıkıveren" askerlerle ilgili insanlar ne düşünüyorlardır acaba?
Medyadaki haberlerden, kaçırılan askerler neredeyse birer PKK'li gibi çınlamaya başladı. Ülkemizde Mehmet olarak kalmak için illa ölmek mi gerekiyor? Niçin kaçırıldıklarında onlara işaret eden doğal bir dilimiz yok? Onların haber olma haklarını bizler hangi hakla ellerinden alıyoruz ki?
İrtibat yeniden kuruldu, TSK'ya katıldılar!
Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesinden Hakkari Dağlıca’daki PKK saldırısıyla esir alınan sekiz askerin teslim edilmesiyle ilgili durumu şu şekilde öğreniyoruz:
“Kendileriyle irtibat kesilen 8 personelimizle, yapılan tüm aramalara rağmen halen irtibat kurulamamıştır…
“22 Ekim 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından, Hakkari / Dağlıca'da PKK terör örgütü mensupları ile meydana gelen çatışmada 8 TSK personeli ile irtibatın kesildiği bildirilmiştir. Anılan 8 personel 04 Kasım 2007 tarihi itibarıyla TSK bünyesine katılmış bulunmaktadır. Kamuoyuna saygı ile duyurulur.”
Onlar asker, onların dillerinde “irtibat”, “intikal” vs.. sözcüler olabilir… Onların dünyası böyle. Asker oldukları için de, İnternet sitelerini insanları teferruatlı şekilde bilgilendirmek için değil, “ben anlatmayayım, sen anla” mantığıyla hizmetimize sokmuşlar.
Görünen o ki, “terörle mücadelenin zaafa uğramaması” için mümkün olduğunca az kelime kullanarak vaziyeti anlatmak derdindeler…Belki de halkın nasıl olsa medyadan bilgileneceğini düşünerek.
Hürriyet: İrtibat kesilen 8 Türk askeri döndü
Peki bu ülkede 500 binden fazla okur, Hürriyet gazetesinden askerlerin salıverilmelerini nasıl öğrendi dersiniz?
Manşet: “Dağlıcadaki PKK saldırısı sonrası irtibat kesilen 8 Türk askeri dün Türkiye’ye döndü”. Fotoğraf üstü: “Kayıp askerler döndü”.
Askeri vaziyetleri anlatmak için sivil ve barışçıl dilimizin modası geçmiş anlaşılan…Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ni her öne çıkardığımızda da, kendimizi akademide hisseder olduk.
Gazetecinin sorumluluğu: Gazeteci, basın özgürlüğünü, halkın doğru haber alma, bilgi edinme hakkı adına dürüst biçimde kullanır. Bu amaçla her türlü sansür ve otosansürle mücadele etmeli, halkı da bu yönde bilgilendirmelidir. Gazetecinin halka karşı sorumluluğu, başta işverenine ve kamu otoritelerine karşı olmak üzere, öteki tüm sorumluluklardan önce gelir.
Özdeşleşme: Gazeteci, uzmanlık alanı ne olursa olsun öncelikle gazetecidir.
Bildirgenin ilgili maddelerine devam etmek isterdik ancak siz en iyisi bildirgenin hepsini bir okuyun!
Bilgilenme hakkı ve gazeteclik, “eğitim zahiyatı” olmadan... (EÖ/NZ)