Fotoğraf: Berlin, Almanya'da, Şikari ve Rahvanard için anma/Twitter
İran İslam Cumhuriyeti'nin daha çok protestocuyu idam etme kararlılığı karşısında ülkenin önde gelen kimi İslam hukuku uzmanları ve ilahiyatçılar yargının şeriat yorumuna karşı seslerini yükseltiyor.
Yurt dışından yayın yapan, İranlı muhaliflerin dijital kanallarından "Iran International"ın haberine göre, İranlı Şii ilahiyatçı, Kum İlahiyat Hocaları Derneği Başkan Yadımcısı Morteza Muktedayi İran'ın İşçi Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, mevcut yargı düzeninin ölüm cezasında uyulması gerekli sınırlar bakımından İslam hukukuna da şeriata da uymadığını söyledi.
Kendisi de eski Devrim Mahkemesi yargıçlarından ve İran Yüksek Mahkemesi başkanlarından olan Muktedayi, İslam Cumhuriyeti yargısının birçok protestocuya yüklediği "moharebe" suçuna atfen, "bir kişinin bir grupla değil, yalnızca bir kişiyle, bire bir çatıştığı durumlarda, o kişiye 'moharib' denmez" yorumunda bulundu.
"Moharebe", İran rejiminin terminolojisinde "Allaha isyan etmek, Allahla savaşmak" bağlamında kullanıla gelen ve cezası ölüm olan Arapça kökenli bir İslami terim.
İslam Cumhuriyeti mahkemeleri, son iki hafta içinde başkent Tahran'da bir güvenlik görevlisini bıçakla yaralamak ve bir sokağı kapatmaktan suçlu bulunan yirmi üç yaşındaki protestocu Mohsen Şekari'nin ve gene yirmi üç yaşındaki Mecidreza Rahnavard'ın ölüm cezasına çarptırılmaları ve asılarak idam edilmelerini "moharebe" suçunu işlemeleriyle gerekçelendirmişlerdi.
Sertlik yanlısı yargı bürokrasisinin emri altındaki din yargıçları, gerçek bir yargılama olmaksızın, genellikle savunma avukatlarının yokluğunda ve aleni olmayan duruşmalarda, insanları kapalı kapılar ardında ölüme mahkûm ediyor. Sanıkların devletin öne sürdüğü kanıtlara itiraz veya tanık gösterme yolları kapalı.
Muktedayi, "Bir moharib birini öldürürse, ölüm cezası alması gerekir, ancak yalnızca tehdit ve gözdağı veriyorsa, hüküm giyse bile ölüm cezası almaması gerekir; yani bir moharib olmasına rağmen ölüm cezasına çarptırılmaması gerekir," dedi.
İlahiyatçı Mohammed-Ali Ayazi:
"Herkesin protesto hakkı var"
Bir başka Şii alimi ve ilahiyat fakültesi hocası Mohammed-Ali Ayazi de herkesin protesto ve kendisini engellemek isteyen hükümet görevlilerine karşı kendini savunma hakkına sahip olduğunu söyledi. Ayazi, bunun "moharebe" yapmak olmadığını özellikle vurguladı.
İlahiyatçı, "İnfaz gibi önemli bir konuda sanığı bağımsız bir avukatın savunması ve jüri huzurunda açık duruşma yapılması önemlidir." dedi. Bu ilkelere uyulmaması halinde şiddet döngüsünden çıkılamayacağını kaydetti.
Hukukçu Nemat Ahmedi:
"Hükümet karşıtları 'moharib' değildir"
Tanınmış İranlı avukat Nemat Ahmedi de yargının tutuklu protestocuların kimilerini derhal ölüm cezasına çarptırması nedeniyle eleştirdi ve ölüm cezalarının böylesine gelişigüzel verilemeyeceğini söyledi. İslam Ceza Kanunu'nun 279. maddesine göre, "başkalarının can, mal ve namuslarını tehdit ederek güvensizlik yaratmak amacıyla halka karşı silaha sarılan kişi"nin "moharib" olarak tanımlandığını söyledi. Yasada "Hükümete karşı çıkanlar moharib olarak tanınmıyor" dedi.
Pek çok İslam aliminin, ilk ortaya çıktığı tarihsel bağlamı göz önünde bulundurarak, terimin toplumun güvenliğini tehlikeye atan eşkıyayı tanımlamak için kullanılması gerektiğine inandığını da sözlerine ekledi: "Terimin kullanımını çok dikkatli bir şekilde belirlemek çok önemli."
Hukukçu Saket:
"Hukuk siyasetle karıştırılıyor"
Bir başka avukat ve hukuk araştırmacısı Mohammed-Hosseyin Saket, "genel olarak, hukuki meseleleri siyasi meselelerle karıştırmak ve aceleci kararlar almak iyi değil" dedi.
Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ise, ilk protestocunun infaz edilmesinin ardından yaptığı konuşmada, "protestocuların yargılanması ve cezalandırılmasının" süreceğini duyurmuştu. Ayrıca, sertlik yanlısı bir din adamı ve Cuma imamı olan Ahmed Hatemi, "ilk isyancıyı darağacına gönderen yargıya kararlılığı için şükranlarını" dile getirmişti. Yargı sözcüsü Mesud Sitayeşi önceki Salı, Besic milis üyesi Ruhollah Acemiyan'ın öldürülmesiyle ilgili olarak suçlanan beş kişinin daha ölüm cezasına çarptırıldığını duyurmuştu.
Şekari'nin alelacele ve adil olmayan bir yargılamanın ardından idam edilmesi, infazın amacının halk arasında korku uyandırmak olduğuna inanan İranlılar ve uygulamayı zulmün zirvesi ve insanlığın dibe vuruşu olarak tanımlayan dünya liderleri arasında derin bir öfkeye yol açtı.
İran'ın üst düzey Sünni dini lideri de protestocuların infazını şeriat yasalarının ihlali olarak nitelendirdi ve yetkilileri bunun hükümet karşıtı hareketi durdurmayacağı konusunda uyardı.
Zulüm İran'ı dünyadan tecrit ediyor
İran'da 3 ay önce başlayan Mahsa Emini gösterilerinde protestoculara yönelik baskılar ve idam kararları uluslararası düzeyde Tahran yönetimine yönelik eleştirilere yol açarken, İran'ın, Birleşmiş Milletler (BM) Kadının Statüsü Komisyonundan (CSW) çıkarılması Tahran yönetimine yönelik ekonomik ve siyasal yaptırımların artırılması olarak değerlendiriliyor.
Ülkede 22 yaşındaki Mahsa Emini'nin gözaltında ölümü sonrası yaşanan olaylar, halkın uzun yıllardır süren demokrasi ve özgürlük taleplerine kulak verilmemesiyle birleşince, ekonomik ve sosyal sorunlardan kaynaklanan toplumsal rahatsızlığı gün yüzüne çıkardı.
Zorunlu başörtüsü uygulamasına karşı başlayan protestolar, kısa sürede ülkenin geneline yayılan rejim karşıtı gösterilere dönüştü. Emniyet güçlerinin müdahalesi nedeniyle yüzlerce gösterici hayatını kaybetti, 10 binden fazla kişi gözaltına alındı. 25 kişi idam istemiyle yargılanırken, teamüller dışında kısa sürede 2 göstericinin idam edilmesi İran yargısının ülke içinde ve dışında eleştirilmesine yol açtı.
Polisin göstericilere sert müdahalesi dünya medyasında geniş yer alırken diğer taraftan İran'ın Rusya'ya verdiği kamikaze insansız hava araçlarının (İHA) Ukrayna savaşında kullanılması Batılı ülkelerin Tahran yönetiminden duyduğu rahatsızlığı artırdı.
(AEK)