Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlarından Rıza Türmen, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Avrupa ülkeleri için önemini bu sözlerle vurguladı.
Türmen, Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü'nün düzenlediği toplantıda, dün (Cuma) "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Sistemi'nin Avrupa'nın Yapılanmasındaki Rolü ve Türkiye Üzerindeki Etkileri" başlıklı bir konuşma yaptı.
İki soru
Türmen, sözlerine iki soruyla başladı:
* Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Avrupa'daki rolü nedir?
* Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Türkiye üzerindeki etkileri nelerdir?
Türmen, bu iki soruya yanıt aramaya dönük olarak şu noktaları vurguladı:
* İç hukuk sisteminde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yeri, İkinci Savaş'tan sonra Avrupa'daki insan hakları değerlerine uyumlu olup olmamak olarak algılanmalıdır.
* Bugün, Avrupa ülkelerindeki yargıçlar karar verirken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni kendiliklerinden dikkate alıyorlar. Sözleşme ya da yasa hiyerarşisini düşünmüyorlar.
* Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra, Avrupa'da yeni bir anlayış ortaya çıktı.
Meşruiyet kaynağı
* İnsan haklarına saygı göstermek iktidarların meşruiyet kaynağı olarak ortaya çıkmaya başladı.
* Doğu'daki düşman Rusya ortadan kalkınca, Avrupa'daki kitlesel insan hakları ihlalleri tehdit olmaya başladı. Bu da, insan haklarını daha güçlü siyaset aracı haline getirdi.
* 1990'dan sonra Avrupa'da böyle liberal rüzgârlar eserken, Türkiye bağlamında, Güneydoğu'dan davalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gelmeye başladı.
* Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, devletler için geçerli olan nesnel yükümlülükler içerir.
Birey ve devletin yükümlülükleri
* Devletin sözleşme ile üstlendiği yükümlülük, sözleşmeden doğmaz, bireylerin insan oluşundan doğar. Dolayısıyla bu durum, ikili karşılıklı taahhüt'ten farklıdır.
* Sözleşme, Avrupa kamu düzeninin bir parçasıdır.
* Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu söylerken, bir Avrupa toplumu bulunduğu, bu Avrupa toplumunun ortak norm ve değerlere göre hareket ettiği fikrinden yola çıkmaktadır.
* Avrupa kamu düzeni, bireysel hak ve özgürlüklere dayanır. Sözleşmeyi kamu düzeninin bir parçası olarak kabul ettiğimizde, devlet iç hukuk normlarının, hiyerarşinin neresinde olduğunu tartışmak fazla anlam taşımıyor.
* Sözleşmeye Türkiye 1954'de taraf oldu, 1987'de bireysel başvuru hakkı tanındı. Siyasi ve hukuksal alanda önemli sonuçları oldu.
Türkiye'ye dava açmak...
* 1987'den önce Türkiye'ye karşı dava açmak, ancak devlet eliyle mümkündü. 1974'de Kıbrıs Rum kesimi mahkemeye başvurmuştu. Daha sonra 3 kere daha dava için başvurdu.
* 12 Eylül dönemi sırasında (1982'de), sözleşmeye uygun olmayan uygulamalar nedeniyle, Danimarka, Fransa, Hollanda, İsveç ve Norveç Türkiye'ye karşı mahkemeye başvurdu. Uzlaşmayla sonuçlandı.
* 1987'de bireysel başvuru hakkı tanındı. Devlet yerine bireyi merkez gören yeni bir bakış açısı, önemli bir adımdı. Uyum sağlamak kolay olmadı. Mahkemenin bazı kararları, Türkiye'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne karşı tepki oluşmasına neden oldu. Fakat Türkiye'deki insanlar mahkemeyi giderek daha fazla kullanıyor.
Uyum döneminden geçiş
* Türkiye, sözleşme bakımından bir uyum döneminden geçiyor. Güneydoğu davaları sona erip, diğer ülkelerinkine benzeyen daha normal davalar gelmeye başladı.
* Türkiye'deki mevzuat değişikliklerinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları önemli rol oynuyor. Türkiye CMUK yasalarını değiştirdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda gözaltı süresini 4 güne indirdi. DGM'lerin kompozisyonunu değiştirdi.
* Bunlar için Anayasa'da değişiklik yaptı, yeni anayasa değişikliğinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin izlerini bulmak mümkün.(BB/NU)