Her yıl Haziran ayının ilk haftası içinde toplanan ILO Çalışma Konferansı'na katılan üye ülkelerin işçi, işveren ve hükümet temsilcileri, dünyadaki genel çalışma koşullarını tartışma yanında ülkelere ilişkin raporları değerlendirir. Oluşturulan komisyonlarda, uluslararası sözleşme durumuna getirilmesi gereken sorunlar ayrıntılı olarak belirlenir. Konferans gündemine gelen ILO sözleşmeleri ile tavsiye kararları kabul edilir.
83 yıllık tarihi süresince çalışma standartlarıyla ilgili olarak 182 sözleşmeyi kabul eden ILO, çalışma ve sendikal hak ve özgürlüklerin tüm dünya düzeyinde gelişmesinin önder kurumu olmuştur.
ILO'nun kabul ettiği sözleşmeler, uluslararası anlaşma metinleri gibi onaylanmak üzere hazırlanmış belgelerdir. Sözleşmeleri onaylayan ülkeler, belirli bazı hukuksal yükümlülükler altına girerler ve bu yükümlülüklerini ne ölçüde yerine getirdikleri uluslararası denetime açıktır.
ILO'nun standartlara ilişkin diğer bir çalışmasını tavsiye kararları oluşturur. Tavsiye kararları, uluslararası sözleşmelerden farklıdır. Bu kararlarda bağlayıcılık yoktur; ancak ulusal sosyal politikaları yönlendirir, ışık tutar. ILO'nun konferanslarına katılan işçi delegeleri, alınan tavsiye kararlarının da sözleşme olmasını önerirken, işveren delegeleriyle kimi hükümet delegeleri sözleşmelerin bağlayıcı olmamasını önerir.
Türkiye, ILO sözleşmelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda oylayarak kabul eder. Kabul edilmiş ILO sözleşmelerinin Anayasaya aykırılığı konusunda hiçbir kurum ya da kuruluş Anayasa Mahkemesi'ne başvuramaz.
Türkiye ILO sözleşmelerini zor ve geç kabul ediyor: Türkiye, 182 ILO sözleşmesinin ancak 40'ını kabul etmiştir. Bu sözleşmelerinin önemli bölümü 90'lı yıllar içinde kabul edilmiş sözleşmelere uyumlu yasal düzenlemeler gerçekleştirilmemiştir. Oysa ILO sözleşmeleri ve tavsiye kararları çalışma koşulları konusunda ülkemizi gelişmiş çağdaş ülkelerle ve gelecekle buluşturan en önemli araçlardır. Kimi sözleşmelerin Türkiye'yi ilgilendiren bir yanının olmadığı doğrudur. Ancak bu çok az sayıdadır. Oysa kabul edilen sözleşmelerin ve tavsiye kararlarının bir-ikisi dışında tümü Türkiye'de milyonlarca çalışanları doğrudan ilgilendirmektedir.
Diğer yandan ülkemizde ILO tavsiye kararları genellikle dikkate alınmaz. Oysa bir ülkede alınan önlemlere ilişkin ILO'ya sunulan raporlarda tavsiye kararları da belirtilir, belirtilmek zorundadır. Çünkü bir sözleşmenin konusu olmayan bir çok ayrıntı için tavsiye kararlarına ne ölçüde uyulduğunun da vurgulanması gerekir.
Bir ülkede emekçilerin hak ve özgürlüklerine ne ölçüde değer verildiği, evrensel çalışma standartlarına uyumlu bir çalışma yaşamının olup olmadığı ile ölçülür. Eğer bir ülkede toplu sözleşme ve sendikal haklar ayrımcılıklar üzerinde tanınıyorsa, yani bazı çalışanlara tanınıyor ama bazıları için tanınmıyorsa ya da sendikal örgütler devlet güdümündeyse ve çalışma yaşamına ilişkin düzenlemelerle çalışanların sağlığını ilgilendiren konularda ILO'nun standartları dışlanıyorsa o ülkede emekçilerin hakları sınırlandırılmış demektir.
Kurallar
Bunun anlamı şudur:
Örgütlenme hakkı mı, en az ILO kurallarına uyumlu olacak; işçi sağlığı mı, ILO kurallarını dışlamayacak; toplu sözleşme hakkı mı, ILO kurallarını kapsayacak;
sosyal güvenlik hakkı mı, ILO kurallarıyla çakışacak...
Bunun başka bir ölçüsü yok; ya ILO kurallarını kabul ederek, yasal düzenlemeleri gerçekleştireceksin; ya da sonuçlarına katlanacaksın. Yani çalışanların demokratik haklarının çiğnendiği lekeli ülke görünümüyle kalacaksın!
Türkiye'nin ILO sözleşmeleri söz konusu olunca yıllardır benzer tutum aldığı görülmektedir: Önce ILO raporlarında olumsuz biçimde yer almamak amacıyla bir sözleşme zor bela kabul edilmekte ve ardından uzun bir süreçle yasama organına yani TBMM'ye ulaştırılmakta ve ardından da çoğu kez ILO'nun Haziran toplantısının öncesinde kabul edilerek Resmi Gazete'de yayınlanmaktadır.
Ancak tüm süreç atlatıldıktan sonra gerekli yasal düzenlemeler gerçekleştirilmemekte, uzun yıllara sığan bir tartışma ortamından sonra kimi yasal düzenlemeler yapılabilmektedir.
Örneğin son yılların üzerinde en çok tartışılan ILO sözleşmelerinden olan Hizmet İlişkisine İşveren Tarafından Son Verilmesi Üzerine 158 sayılı Sözleşme, 1992 yılında TBMM'nce onaylanmasına rağmen dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından veto edilmiş ve ancak 9 Haziran 1994 tarihinde kabul edilmiştir. Ne var ki, bu önemli ILO sözleşmesine uygun yasal düzenleme yıllarca tartışma konusu olmuş; sonuçta da 5 hükümet ve 10 çalışma bakanı "eskitilmiştir."
İşçilerin korunması
Yine gemi adamlarına ve balıkçılara ilişkin çok sayıda ILO sözleşmesi olmasına rağmen üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde yalnızca iki sözleşme kabul edilmiştir.
Dikkati çeken bir başka nokta da özellikle 1970 ve sonraki yıllarda kabul edilen ILO sözleşmeleri genel olarak günümüz çalışma koşullarına çok daha sıcak biçimde yanıt veren ve güncel nitelikleri daha da öne çıkan sözleşmeler özelliği taşımaktadır. Ancak Türkiye 1970 yılından günümüze kadar geçen sürede kabul edilen 52 ILO sözleşmesinin ancak sekizini onaylamıştır. Kabul edilen 40 sözleşmenin 32'si daha önceki yıllarda kabul edilen sözleşmelerdir.
Duyarlılık yitirilmemelidir: Özellikle son dönemde 158 sayılı ILO Sözleşmesi'ne uyumlu iş güvencesi yasasının çıkartılması sürecinde gerek sendikaların, gerek demokratik kuruluşların ve bilim çevrelerinin ILO konusundaki duyarlılığı olumlu bir gelişme göstermiştir.
Ne var ki çalışma yaşamının birçok alanına ilişkin sorunun çözümlenmesi konusunda ILO sözleşmeleri kalkış noktası olarak sürekli gündemde tutulmalıdır.
Örneğin iş sağlığı ve güvenliği konusundan kısmî süreli çalışmalara; gece çalışmalarından, balıkçıların ve gemi adamlarının çalışma koşullarına; büyük endüstriyel kazaların önlenmesinden, madenlerde işçi sağlığı koşullarım yaratmaya; engellilerin çalışma koşullarından, özel istihdam bürolarına; işyeri ortamının fiziksel özelliklerinin iyileştirilmesinden, aile sorumluluğu olan işçilerin korunmasına; işin neden olduğu kanserlerin önlenmesinden, kimyasalların nasıl kullanılacağına; sosyal güvenlik haklarından istihdam politikalarına ve toplu işten çıkarmalara değin akla gelebilecek birçok konuda ILO sözleşmelerinin asgarî kuralları ortaya konulmadan yapılacak tartışmalar sığ, yetersiz ve dayanaksız kalacaktır.
Peki bu konuyu kim ya da kimler "iş" bilmelidir?
Kuşkusuz işçi konfederasyonları ve sendikalar...
Üstelik ısrarla, inatla ve güvenle... (NH)