"Babamı kaybettiğimizde
ben üç yaşındaydım, kardeşim altı aylıktı.
Bu akşam,
sizlere, gülümseyerek “merhaba” diyebilirdik.
O, Mamak’ta, işkencede, postallar altında çiğnenmemiş, öldürülmemiş olsaydı!
Sizinle, onun sevdiği türküleri paylaşmak isterdik,
ezgin sesini, kulaklarımız bir kez olsun duyabilmiş olsaydı!
Size, umutla, “merhaba” diyebilirdik,
O, daha bıyıkları karayken, karanlık toprağa hafifçe yatırılmamış olsaydı!
Merhaba, kardeşler, merhaba!
Vedalaşamadan yaşamdan koparılanlarımız, “canlarına can olamadıklarımız”,
onlara da merhaba!.."
Türküler Erdost'un 2010 Babalar Gününde düzenlenen "Benim Babam Bir Kahramandı" adlı etkinliğin ikincisinde 1980 Askeri Darbesi sırasında işkencede öldürülen babası İlhan Erdost için yaptığı konuşma.
İlhan Erdost (1944- 7 Kasım 1980)
Onur Yayınları sahibi İlhan Erdost, 7 Kasım 1980'de ağabeyi, Muzaffer Erdost'la birlikte gözaltına alınmıştı.
Mamak Askeri Cezaevi'nde A-Blok'a alındılar önce; iki yüz metre ötedeki C-Bloka götürüleceklerdi. Ancak astsubay Şükrü Bağ'ın emriyle iki kardeşi hazırola getiren dört er, cop, tekme ve tokatla darp etmeye başladı. İşkence araçta deval etti. C-Blok'a araçla yol 25-30 dakika sürdü.
C-Blok önünde araçtan indirildiler ancak astsubay Bağ, tekrar araca bindirilmelerini emretti. İlhan Erdost yeniden işkenceye devam edileceğini anladı ve astsubaya, sabahleyin küçük kızını Kırıkkale'de uyandırmadan evden çıktığını söyledi ve "Bizi daha fazla dövdürmeyin" dedi.
Astsubay, "Bunu daha önce düşünseydiniz!" diye yanıtladı, kendisinin de küçük kızını ateşli hasta bırakıp geldiğini söyledi. Yeniden dövüldüler. Bu kez, dört er birbirine yaslanmış, elleri, kollarıyla cop darbelerinden başlarını korumaya çalışan iki kardeşi, olanca hırslarıyla dövüyorlardı. Bir sigara içimi dövüldükten sonra astsubayın emriyle, dövmeyi durdurdular, ilhan Erdost bir kez daha yüzükoyun düştü. Zorlukla doğruldu.
iki kardeşi, C-Blok F Bölümü'nün tel örgüleri önünde hazırola getirdiler. Önlerinde Astsubay Bağ, arkalarında erler. Erler, ellerini yana yapıştırmalarını söylüyor. Astsubay, "Bir patlatılmadık hayalarınız kaldı, şimdi onu da patlatırlar!" diyerek yeniden dövmeleri için eliyle erlere emir veriyordu. Bir süre burada da dövüldüler. C-Blok F Bölümünün tel örgüleriyle çevrili avlusuna alındılar. Avludaki deftere, görüşleri yazıldı: "Sol".
İçerde ışığın yandığı demir parmaklıklı kapıya doğru yürüttükleri sırada, sağdaki kapalı/ karanlık kapıya doğru yürümelerini söylediler. Arkalarından "Kaçma lan itoğlu it!" diyerek koşan erler kapının giriş boşluğuna sıkıştırdıkları iki kardeşi yeniden dövmeye başladılar.
Muzaffer ve İlhan Erdost, sırtları duvara dayalı kollarıyla yüzlerini darbelerden korumaya çalıştılar. O arada, biraz öteden bir ses geldi, erler durdu, sesin geldiği yöne baktılar, sonra iki kardeşi, içerde ışık yanan demir parmaklıklı kapıya doğru yürüttüler. İlhan Erdost bir kez daha yüzükoyun kapaklandı, alnını çiçek tarhının kıyısına vurdu. Güçlükle doğruldu.
Demir parmaklı kapının karşısında hazırolda durdular. Daha sonra içeriye, sağ taraftaki koğuşa alındılar. Koğuşun girişinde tahta sıraya yan yana oturdular. Muzaffer Erdost koğuştakilerden su istedi. Kimse yerinden kımıldamıyordu.
Muzaffer Erdost bir kez daha seslendi koğuşa, bir bardak su verin diye. Kimsenin kımıldamadığını gören İlhan Erdost, oturduğu yerden kalktı avluya bakan pencerenin önüne doğru gitti. Koğuştakiler koştular, İlhan Erdost'un yerine oturmasını söylediler. Korku içindeydiler. Muzaffer Erdost İlhan'a doğru yürüdü. Bir ara göz göze geldi İlhan'la, İlhan Erdost'un yüzü kanlı, paltosu kanlıydı.
"Midem bulanıyor, kusacağım!" diye bağırdı İlhan Erdost. Yere yığılırken, kollarından kaldırıp bir yatağa uzattılar. Koğuştakilerden biri "Şekerli getirin!" diye fırladı yerinden. Muzaffer Erdost'u içerde bir ranzanın altına uzattılar. Sorular sordu içerdekiler. Adlarını öğrenince tanıdılar iki kardeşi. O sırada İlhan Erdost'un koluna iki tutuklu girmiş, Muzaffer Erdost'u yatırdıkları yatağın yanına getirdiler.
Orada İlhan Erdost sağ dizi üstüne çömeldi, kolları sarktı, başı hafif öne düştü. Muzaffer Erdost, "İlhan, İlhan!" dedi, bir daha yineledi, İlhan ses vermedi.
İlhan Erdost'u yatağa uzattılar. Biri nabzına baktı, "Bunun nabzı durmuş!" dedi. Tıp öğrencisi Vahap yapay solunum yaptırdı. Biraz sonra geldiler, baktılar, "Ölmüş bu!" dediler, uzattıkları battaniye ile aldı götürdüler İlhan Erdost'u.
Soruşturmayı yürüten askeri savcı, Erdost kardeşleri döven dört erden birinin muhafız görevi olmadığını saptadı. Bu erin Etlik'te sağ militan olarak ünlendiği sonradan öğrenilecekti.
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı dört er hakkında kasten adam öldürmek, astsubay hakkında ise kasten adam öldürmeye azmettirmek suçlarından dava açtı.
Yargılama 7 yıl sürdü.
Görevli üç er, ayrı ayrı 10 yıl 8 ay ağır hapis cezası aldı. Özel amaçla arabaya binmiş olan ere, 8 yıl hapis cezası verildi. Astsubay da ilkin 10 yıl 8 ay hapis cezası aldı. Bu ceza Askeri Yargıtay Genel Kurulu'nda onaylandı ve kesinleşti. Ama astsubayın, şoför mahallinden dövülme olayını duymasının ve görmesinin olanaksız olduğu görüşüyle Askeri Yargıtay 5. Dairesi, yargılamanın yeniden yapılmasına karar verdi.
Astsubay Şükrü Bağ'a bu kez görevi ihmalden ve üst sınırdan 3 yıl hapis cezası verildi; Askeri Yargıtay 5. Dairesi kararı bozdu; bu kez 6 ay hapis cezası verildi. Erdost kardeşlerin nakledildikleri Reo aracında, tutuklulara ayrılan bölüm ile muhafız erlere ayrılan bölüm arasındaki parmaklıklı kapıyı kilitlemediği için "görevini ihmal" etmişti. 6 aya kadar olan ve cezaların temyizi, yalnızca sıkıyönetim komutanının takdirine ve yetkisine bağlıydı. Sıkıyönetim komutanı da kararı temyiz etmedi, tasdik etti.
Gözaltına alınmalarının, suçlarının nedeni, İlkyaz Basımevi'nde çok sayıda yasak yayın bulundurmak olarak belirtilmişti. Oysa İlkyaz Basımevi'nde yasaklanmış tek bir yayın yoktu, İlhan'ın öldürüldüğü tarihten bir süre sonra, Birinci Şubeden görevli memurlar İlkyaz Basımevi'ni açmaya geldiklerinde tek bir kitap almadılar. Açıp gittiler.
Ne var ki basımevinin açılması için verilen kararın tarihi 30 Ekim 1980'di, yani ilhan Erdost'un öldürüldüğü tarihten yedi gün öncesine aitti. Gözaltına alınmaları için verilen kararda da, basımevinin açılması için verilen kararda da aynı komutanın imzası vardı: Recep Orhan Ergun*. (HK)
Kaynak: "Neden Öldürüldüler?", Orhan Tüleylioğlu, um:ag Yay. 2007
* Recep Orhan Ergun, 1926 doğumlu. 12 Eylül Askeri Darbesi'nden sonra Korgeneral rütbesiyle Ankara ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı, Orgeneral rütbesiyle 1. Ordu Komutanı olarak görev yaptı. TBMM XVIII. dönem Kayseri Milletvekilliği ve Komisyon Başkanlığı ile ANAP Genel Başkan Yardımcılığı yaptı. İlk duruşması 28 Mayıs 2014'te görülen, 4 mayıs 2017'de zamanaşımı gerekçesiyle düşürülen 12 Eylül Davasının sanıklarından biriydi.