Fotoğraflar: Zülal Koçer, video: Gözde Batmaz
Rize’nin İkizdere ilçesinde bulunan Eskencidere Vadisi’ne geçtiğimiz yılın Nisan ayında iş makineleri girdikten sonra bölge sakinlerinin öncülüğünde büyük bir direniş başlamıştı.
Cengiz İnşaat, kentin İyidere ilçesine yapmak istediği lojistik limanı için dünyanın sayılı vadilerinden olan Eşkencidere Vadisinde taş ocağı açmak istiyordu. Bu vadide taş ocağının açılmayacağının Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarıyla ortaya konması, “En uygun taş burada” iddiasının çürütülmesi, iktidarın gücünü arkasına alan Cengiz İnşaat’a engel olmadı. Jandarma eşliğinde vadiye girdi.
Kısa süre sonra ülkenin gündemine oturan İkizdere’deki doğa talanı beraberinde büyük bir tepki ortaya çıkardı.
Boydan boya ağaçların kapladığı, yüzlerce canlının yaşadığı, suların aktığı vadide dinamitler patladı, iş makineleri girdi ve Eskencidere her geçen gün tıraşlandı, canlılar yok edildi.
Artık ülkenin gündeminde olmasa da Eskencidere Vadisi’nin yok edildiği gerçeği değişmiyor, talan sürüyor.
Ancak vadideki tahribat orada yaşayanların gündeminden düşmeyecek kadar hayatlarının içinde. Sık sık İstanbul’dan vadiye ziyaret gerçekleştiren İkizdere Çevre Derneği de sürecin takipçilerinden.
Geçen hafta da İkizdere’ye bir ziyaret düzenledi. Ziyaret, Eskencidere Vadisi’ndeki talana itiraz etmenin yanında Cimil Yaylası’nda yapılacak maden arama çalışmasına karşı ses çıkarma amacı taşıyordu.
İstanbul’dan İkizdere’ye giden otobüste bizler de gazeteci olarak yer aldık. Tulum ve horonların eksik olmadığı yolculuk Eşkencidere Vadisi’ndeki açıklamayla sonlandı.
Bugüne kadar video ve fotoğraflarda gördüğümüz vadideki yıkıma yakından tanıklık ettik. İki dağ arasındaki vadinin bir tarafında toprak ve kayalar görünürken diğer yaka tüm güzelliğiyle göz kamaştırıyor. Sanki yan yana konulmuş öncesi ve sonrasını gösteren iki fotoğraf gibi.
“Komutan gel, suyuma bak!”
İş makineleri aralıksız olarak toprak yoldan gürültü ve toz bulutları eşliğinde geçiyor. Yolun başında açıklama yapmak isteyen İkizdere Çevre Derneği yolu kapattığı gerekçesi ile jandarma tarafından engelleniyor. Evi vadinin girişinde bulunan ve direnişin öncülerinden olan Ayşe Baş bu esnada jandarma komutanının önüne dikiliyor. Öfkesi de itirazı da ilk günkü kadar büyük: “Komutan gel benim mutfağıma suyuma bak, nasıl akıyor gel bak.” Elbette gitmiyor komutan ama biz gidiyoruz Ayşe Baş’ın evine. Musluktan çamur rengine yakın bir su akıyor. Evlerin yanında akan derenin rengi ise sesi kadar güzel değil. O da bulanık akıyor.
Ayşe Baş şöyle diyor: “Bak o komutana ‘koluna gireceğim gel mutfağımı gör’ dedim ama gelmedi gördün mü! Suyu kesmek çok büyük bir suç. İki sene oldu su gelmiyor. Bak şimdi kış geldi o yukarı su almaya nasıl çıkacağım?”
İki yıldır kendilerine su deposu yapılacağı sözü verildiğini ancak bu sözün yerine getirilmediğini anlatan Ayşe Baş her gün bir saatlik uzaklıktaki başka bir köyden el arabası ile su taşıdığını söylüyor.
“Suyun içindeyiz biz burada, bir gelen suyumuza imrenirdik ama suyumuzu mahvettiler. İki senedir bize bir yudum su içirmiyorlar, bizi böyle yaşatıyorlar burada” diye isyan ediyor.
Akan suyun çamurlu olması nedeniyle çamaşır makinesinin bile işe yaramadığını söyleyen Ayşe Baş “Kaç defa çamaşır makinesini değiştirdim benim o kadar gücüm yok ki bunları yapayım, bunu dedim şefe. Diyorum sen artık ne ettin ettin bu vadiye bari bu suyu yaptır. Bu Cengiz'i çok koruyorlar, bunların nesidir bu bilmiyorum. Bütün buranın milletini öldürüyor bir Cengiz var bir de ‘Başkanımız’ var, daha biz yokuz, biz köleyiz! Bizi hiç saymıyorlar” diye konuşuyor.
“İlk kez biber gazı yedim”
Yıllar önce anne-babaları tarafından kurulan yaşam alanlarının yok edildiğini belirten Ayşe Baş “Bize çok ızdırap çektirdiler, biz yerlerde süründük ama onlarla da çok mücadele ettik” diyor.
“Biz onları buraya sokmayacaktık aslında” diyen Ayşe Baş diğer köylülerin para ya da tehditle mücadeleden uzaklaştırıldığını belirtiyor. Hayatında ilk kez biber gazına maruz kaldığını anlatan Ayşe Baş “Biz yalnız kaldığımız için bunlar buraya girdiler. 50 tane kadın dizildik bir ay orada nöbet tuttuk ondan sonra bize biber gazını sıktılar. Öldük başımızı suya soktuk bir hafta gözlerim görmedi. Bize çok ettiler burada ama hala da devam ediyoruz mücadeleye” diye konuşuyor.
“Bizi öldürüyorsun, sonra özür diliyorsun”
Yaşadıkları tek sorun su değil. Vadinin girişindeki bu evler her dinamit patlatmasında sarsılıyor. Çay tarlalarına gittiklerinde dinamit patlar, taşlar üzerimize gelir, endişesiyle hızlı hızlı çalışıyorlar. Bu kaygıyı taşımakta haksız da değiller, Ayşe Baş bir seferinde çay topladıkları esnada dinamit patlatıldığını ve kendilerini güç bela taşlardan kurtardıklarını anlatıyor.
Şantiye şefinin olay sonrası kendilerinden özür dilediğini aktaran Ayşe Baş “Bizi burada öldürüyorsun özür diliyorsun ben öldükten sonra bizden niye özür diliyorsun! Ama ne kadar kızarsan kız günde 2-3 dinamit patlatıyorlar. ‘Dinamit atacağız kaçın’ diyorlar hani çocuklar kovalamaca oynuyor ya bizimle de aynen öyle kovalamaca oynuyorlar” diyor.
“Tayyip gelsin, kim gelirse gelsin biz gitmiyoruz”
Şirket dinamit patlatacağı zamanlarda bazen haber veriyor bazen vermiyor. Bu keyfilik vadide yaşayanlar için büyük bir endişe kaynağı.
Ayşe Baş sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bizim buraları almak istiyorlar ama çıkacak değiliz, isterse Tayyip gelsin kim gelirse gelsin biz bir yere gitmiyoruz.”
“Bizi etti komünist!”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendilerine dair sözlerini hatırlatan Ayşe Baş son olarak şunları söylüyor: “Ne isterse onu ediyor, bize aç koyuverdi. O kendi de buralıdır, bizi etti komünist! Komünistler gelsin, Allah razı olsun diyorum onlar bize arka çıktı.”
“Vadiyi savunmayı bıraksam beni yargılamayacaklar”
Dursun Baş da vadinin yamacındaki üç evden birinde yaşayanlardan. Çalışmalar başladığı günden bu yana yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “İçmeye suyumuz kalmadı. Tarım arazilerimiz gitti. Arazilerimizi acil kamulaştırma ile elimizden aldılar. Yok yani bizi yaşatmayacaklar. Biz burayı savunacağız.”
İkizdere’deki talana karşı çıkmasının ardından gözaltına alınan Baş “Silahlı terör örgütü propagandası” suçlaması ile yargılandığını belirtirken “Beni yargılamalarının asil sebebi bu vadiyi savunmam, buradaki duruşumuz. Ben bu vadiyi savunmayı bıraksam beni yargılamayı bırakacaklar biliyorum. Ama mücadeleden vazgeçmeyeceğim” diyor.
Baş ses getiren önemli bir direniş ortaya koyduklarını hatırlatarak “Tüm Türkiye, dünya bile duydu bizi bir tek yönetenler duymadı.
“Siyasi görüşüm hiç kimseyi ilgilendirmez’
Erdoğan'ın kendileri hakkındaki “solcu komünist marjinal” sözlerine cevap veren Baş “Biz burada vadiyi savunduk, doğrudur ben solcuyum, sosyalistim o ayrı bir şey. Benim siyasi görüşüm hiç kimseyi ilgilendirmez, gizlemiyorum kimseden saklamıyorum ama buraya gelen insanların içinde AKP'lisi MHP'lisi hepsi vardı yani doğaya aşık olan her görüşten insan vardı” diyor.
“Bunların işi gücü yalan”
“Ben buradan kıyıp bir ağaç kesemiyorum onlar ormana kıyıyorlar, bu doğaya kıyılır mı?” diye soran Dursun Baş vadiden akan dereyi gösteriyor: “Bu su benim evimin içme suyu, bak şimdi nasıl akıyor. Eskiden içindeki bütün taşları görebiliyordun, o kadar berraktı. Şu an gördüğünüz hali yine iyi, çamur aktığı günler oluyor.”
Buradaki taşocağı çalışmaları bittikten sonra bölgenin rehabilite edileceği sözlerini hatırlattığımız Baş bunun gerçekleşmesinin mümkün olmayacağını söylüyor ve Türkiye'de rehabilite edilmeyi bekleyen diğer yerleri anımsatıyor, “Buraları rehabilite ettiler mi?” diye soruyor.
Baş “Buradan çıkardıkları toprağı depolayacaklarını söylediler hani nereye depolamışlar! Bunların işi gücü yalan” diyor.
“Bakan sözünü tutmadı”
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaosmanoğlu’nun su sorununu çözeceklerine dair verdiği sözü yerine getirmediğini aktaran Dursun Baş: “Bir buçuk yıldır burada su içemiyorum.”
Baş, bölgedeki kontrolün sadece Cengiz İnşaat’ta olmadığını da ekliyor: “Buranın ruhsatı Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'na ait yani iktidarın bakanlığında. Yoksa Cengiz İnşaat buradan ruhsat alamaz, Cengiz burada iş yapamaz.”
“Bir ağacı bile savunacağız”
Bölgedeki ambargodan da bahseden Baş “Buraya 5 kişi gelse 500 asker getiriyorlar. Niye? Buraya bu kadar asker yığmanın amacı nedir yönetime soruyorum. Biz vazgeçmeyeceğiz sonuna kadar direneceğiz. Bir ağaç kalana kadar biz buradayız, bir ağacı bile savunacağız” diye sözlerini noktalıyor.
Hayvanlar da yaşam mücadelesi veriyor
İkizdere Çevre Derneği Basın Sözcüsü Asuman Fazlıoğlu ilk günden beri vadide yaşatılan yıkımı anlatıyor. Fazlığlu vadide insanların yaşadığı sıkıntıların dışında bir de diğer canlıların taş ocağı ile birlikte değişen hayatını işaret ediyor. Başka bir yere gidemeyen ayıların patlatmaların ve iş makinelerinin sesleri nedeniyle yakınındaki köylere indiğini söyleyen Fazlıoğlu ayıların indikleri köylerde kovanlardaki balları yediğini söylüyor.
Fazlıoğlu yetkililere her seferinde çok önemli bir vadinin yok edildiğini anlattıklarını belirterek “Biz anlattık yine anlamadılar. Bunlar burayı yıkıp çantalarının para doldurup gittikleri zaman İkizdereliler çok büyük bir yıkımla karşı karşıya kalacak” diyor.
“Vatan ormansa orman yok ediliyor”
Fazlıoğlu yakın bölgelerdeki diğer projeleri de göstererek şunları söylüyor: “Bu işi yapanlar şöyle diyor, ‘ben parayı alayım gerisi ne olmuş beni ilgilendirmez.’ Bu vatanseverlik değil. Buraya her geldiğimizde polis, jandarma yığılıyor, neden kar yürüyüşü yapıldığında yoksunuz? Neden biz geldiğimizde varsınız? diye soruyoruz. Biz doğayı savunuyoruz, anayasal görevimizi yerine getiriyoruz. Buna neden karşı çıkıyorsunuz? Neden yıkından tarafsınız? Yani bu yıkımın tarafında olmak size sonradan başka sorunlar yaşatacak. Bugün gidecek başka günler gelecek, bugün doğru bildiğiniz işlerin çok yanlış olduğunu göreceksiniz ve altında ezileceksiniz. Vatan ormansa orman yok ediliyor, vatanı savunmak ormanın savunmaktır. Sen ormanı savunmuyorsan nasıl vatanseversin, deren gidiyor, derini savunmuyorsun hani ‘deresine ölürüm’ diye şarkı söylüyordunuz niye derenizi savunmuyorsunuz? Hiçbiriniz yoksunuz. Burası bir ölüm vadisi haline geldi!”
Dayanışma ziyaretinin ikinci günü vadinin girişindeki yolun ortasında bulunan alana yaşam alanı savunucuları ve bölge sakinleri tarafından çam fideleri dikildi. Bu çam fideleri iş makinelerinin yıkımından kurtarılabilen fideler.
İkizdere Çevre Derneği İkinci Başkanı Halit Yılmaz diktikleri çam fideleri için “Bunlar çevre mücadelesi veren ve toplumsal hareket içinde bulunan arkadaşların anısına dikiliyor. Bu fideleri yıkılan alandan getirdik. Orada yok edilen ormanı burada yaşatmaya çalışıyoruz. Bir gün bu taş ocağı durursa buradaki fidanları oraya taşımayı düşünüyoruz. Dilerim başarırız” diyor. (ZK/AS)