İnsan Hakları Derneği (İHD) Irkçılığa ve Ayrımcılığa Karşı Komisyonu’nun 2005 yılından beri İstanbul’da Sultanahmet’te yaptığı 24 Nisan Ermeni Soykırımı açıklaması, yasaklamalar nedeniyle bu yıl da Beyoğlu’ndaki dernek binasında yapıldı. Polis açıklama öncesinde İHD’nin bulunduğu sokağı ve çevresini ablukaya aldı.
“Cumhuriyet’in kuruluşu kopuş ya da devrim değil”
Toplantıda ilk olarak konuşan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, şöyle dedi:
“Soykırımın 109. yılındayız. Uzun yıllardır "tanı, af dile, tazmin et” başlığı altında çağrı yaptık devlete. Çünkü biz bu soykırımı ittihatçı ve ittihatçı ideolojinin gerçekleştirdiğini biliyoruz. Bu cumhuriyetin de aynı ideolojiyle kurulduğunu biliyoruz. Yani birilerinin söylediği gibi cumhuriyet bir kopuş ya da devrim değil.
“Bu ideolojinin bir devamı ve maalesef ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu büyük suçun tartışılmasına dahi izin vermiyor.”
“Her zaman bu konu her açıldığında 'arşivleri açmaya hazırız' diyenler hiç hazır olmadıklarını bizleri yargılayarak gösteriyorlar. Yargılanmak bir yana sürekli sosyal medya üzerinden tehditler oluyoruz. Biz buna rağmen anmayı kararlılıkla devam ettiriyoruz. Adını koyuyoruz. Evet büyük felaket ama adı soykırım. O nedenle biz ‘tanı, af dile, tazmin et’ çağrımızı yapmaya devam edeceğiz.”
Mıhçı: Korkuyoruz
Sonrasında Murad Mıhçı da konuştu, şöyle dedi:
“İHD’nin bu açıklamaları Ermeni toplumunun bir ferdi olarak çok bizi yüreklendiriyor. Çünkü biliyoruz ki yaşadığımız bu süreçte soykırıma, soykırım diyebilmek bile artık ne yazık ki zor bir hale dönüştü.”
“Şimdi biraz da Ermeni toplumu adına bir iki cümle kullanmak istiyorum. Korkuyoruz ve artık kimse kalmadı konuşabilecek. Siz basın açıklamasındaki arkadaşlar bir Ermeni toplumundan söz alabilmek için elinizde görüşebilen konuşabilecek iki veya üç arkadaş kaldık. Kalanlarımız da zor şartlarda acaba ne yapabiliriz düşünmeye başladık. Bu bir şey ifade ediyor mu bilmiyorum ama buradan tekrar Ermeni toplumu adına Türkiye'li bir Ermeni olarak şunun çağrısını yapmak istiyorum. Biz halen buradayız ve inatla bu coğrafyada Türkiye halklarının içerisinde mücadeleye devam ediyoruz.”
“Her iki topluma, her iki ülkeye de çağrımızdır. Eğer barışı gerçekten istiyorsanız ve tehditlerden kurtulmak isteniyorsanız, Ermenistan ve Türkiye'deki Türkiye'nin birbiriyle olan tarihsel durumunu tedavi etmek istiyorsanız biz burada köprü olmaya hazırız. Dostlarımız da hazır ve buradan da çağrımızı tekrar yenilemek istiyorum.”
Saki: Yüzleşmek bir eşik
DEM Parti İstanbul Milletvekili Özgül Saki de şunları söyledi:
“Bu coğrafya katliamlar coğrafyası. Ama aynı zamanda diriliş ve mücadele coğrafyası var. 1915'te Ermenilerin soykırıma uğraması durumunun yüzleştirilmesinin önemini her birimiz biliyoruz aslında. Tanımlamak çok önemlidir. Ne yaşadığını bilmek çok önemlidir. Ve bunun kamusal olarak kabul edilmesi çok önemlidir. Bu sadece tazminat meselesi falan değildir. Bu yaşamın sahiplenilmesidir aynı zamanda.”
“Çünkü biz biliyoruz ki değişim-dönüşüm karşılaşmalarla, tanıklıklarla, tanık olmanın sorumluluğunun yerine getirilmesi de mümkündür. Bu anlamda Ermeni soykırım, soykırım demek bu anlamda da çok önemlidir diyorum ben. Ve biraz önce Murat arkadaşımızın dediği gibi de bununla hakikatle yüzleşmek bir eşik. Ondan sonra ise geleceği ilişkin bizim toplumdaki ırkçılıkla katliamcı politikalarla savaşla mücadele etmek açısından da çok önemi var. Bu anlamda İnsan Hakları Derneği'nin özellikle her yıl ısrarla bunun altını çizmesi gerçekten çok önemli.”
Karakaş: Nasıl bir rejim altında yaşadığımızı gösteriyor
Sonrasında konuşan 24 Nisan Anma Platformu’ndan Şenol Karakaş, şöyle dedi:
“Her sene İstanbul Valiliğine gidip soykırım anmaları için başvuruyorum. Pandemide başvurmadık. Keşke vursaymışız. Çünkü pandemide sokakta yapmamaızı fırsat bilenler yasaklamaya başladı. 2019’a kadar her ne kadar gerileterek de olsa, Taksim Meydanı'da sokakta anma yapılabiliyordu. Şimdi izin vermemenin bir gerekçesini sunmuyorlar. Bu biraz, nasıl bir rejimin altında yaşadığımızı, rejimin gittiği yöne ilişkin bir işaret olarak da ele alınabilir. Seneye çok daha uzun soluklu bir örgütlenmeyle yan yana gelmeliyiz."
Piroğlu: Yüzleşme şart
Son olarak konuşan DEM Parti eski milletvekili Musa Piroğlu, şu noktalara dikkat çekti:
"Yüzleşmeyi kabul etmek ve yapıları dert olana karşı tavır almak demektir. Günümüz cezasızlık toplumuyla örülüyor. Bütün suçların üstü örtülüyor. Hem ülkede hem coğrafyada hem de bir bütün küresel ortamda halklara ve kişilere karşı işlenen Kimi devlet eliyle, kimi devletten beslenen çeteler ya da unsurlar ile yapılan bütün katliamlar ya da saldırıların üstü örtülüyor."
"Naziler bir benzerini yaptılar. Şimdi İsrail Filistinlilere karşı yapıyor ve herkes bunu seyretmeye devam ediyor ve İsrail hükümeti, İsrail'in bu katliamlara imza atan bürokratları, subayları, askerleri bir cezasızlık örgüsü içinde korunmaya devam ediyor."
"Ermeni halkına karşı işlenen bu suçla, bu katliam siyasetiyle yüzleşmek, bugün bu ülkede ırkçılığa karşı çıkmak demektir. Ermeni halkına karşı yapılan bu katliamı kabul etmek, soykırımı kabul etmek, bugün bunların tekrar edilmesi karşısında tavır almak, taraf olmak demektir. Sadece devletin tavır alması, taraf olması değildir. Bir bütün toplumun bunun karşısına çıkması demektir"
"Bir kez daha Soykırımı anıyor ve inkara son diyoruz"
İHD üyesi ve hak savunucusu Gülistan Yarkın’ın okuduğu açıklamanın tamamı söyle:
Bundan 109 yıl önce 24 Nisan 1915’de zamanın Osmanlı toplumunun sanat, edebiyat, düşünce ve kültür dünyasının en üretken temsilcilerinin de aralarında bulunduğu 220 İstanbullu Ermeni gözaltına alındı.
Önce merkez cezaevi olarak kullanılan Mehterhane’ye yani bugün Türk İslam Eserleri Müzesi’nin bulunduğu Merkez Cezaevi’ne, ertesi gün Sarayburnu’na götürülerek orada kendilerini bekleyen bir gemiye bindirilip Haydarpaşa tren istasyonuna götürüldüler. Oradan da Anadolu’nun içlerine doğru yola çıkarıldılar. Bir grup Ayaş’a, bir grup Çankırı’ya götürüldü. Ayaş’a götürülen 70 kişiden 58’i, Çankırı’ya götürülen 150 kişiden 81’i öldürüldü.
Bu vahşet bununla sınırlı kalmadı. Dönemin yöneticileri olan İttihat ve Terakki Partisi ve onun tetikçi örgütü Teşkilat-ı Mahsusa aracılığı ve yerel halkın katılımıyla İzmit’ten Eskişehir’e, Kayseri’den Sivas’a, Erzurum’dan Van’a, tüm Anadolu’daki Ermeni varlığına, bütün tarihsel, kültürel, ekonomik ve sosyal dokusuyla birlikte son verildi.
Ermenilerin sadece canlarına kastedilmedi. Mallarına, mülklerine, paralarına, hatıralarına, tarihlerine el konuldu.
Bir uygarlık, binlerce yıllık anayurdundan tüm izleriyle birlikte silinip yok edildi.
Bu süreçte Kuzey Mezopotamya’nın en eski halklarından Süryaniler, Pontus ve Küçük Asya Rumları da soykırıma uğratıldı.
Daha da önemlisi T.C devleti dünyanın en başarılı ve en uzun süreli soykırım inkârını gerçek kıldı, kurumsallaştırdı ve en geniş tabana yaygınlaştırdı. İnkâr o kadar başarılı oldu ki, bugün Ermeniler kendi memleketlerinde soykırıma uğradıklarını anlatmak bir yana binlerce yıllık varlıklarını bile kanıtlamak zorunda bırakıldılar.
Türkiyeli Ermeniler bu inkâr ikliminde, inkârın hayatın her alanındaki taşıyıcıları ve sözcüleri ile birlikte yaşamak zorundayken, dünyanın dört bir yanındaki Ermeniler de ata topraklarından uzaklarda sürekli aile büyüklerinin anılarının incitilmesine katlanmak zorunda kalıyorlar.
Türkiye Cumhuriyet devleti, soykırımı inkâr etmekle kalmıyor, aksine 1915 soykırımını tartışmak isteyenleri de hukuken cezalandırma yoluna gidiyor. Özellikle soykırımla ilgili yapılmış açıklamalara 2018 yılından bu yana sürekli soruşturma ve dava açılıyor. Genel olarak söz konusu soruşturmalar takipsizlik kararıyla, açılan davalar beraat kararıyla sonuçlanmış olsa da son dönemde bu politikanın da değiştiğini görüyoruz.
Geçtiğimiz ay sonuçlanan bir davada, yargılanan kişilere, soykırım anması nedeniyle, Türk Ceza Kanunu 301. Maddeden cezalar verildi. İnsan Hakları Derneği, Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon üyeleri Eren Keskin ve Güllistan Yarkın aynı madde nedeniyle yargılanmaktalar. Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon olarak, 2021 tarihinde yaptığımız soykırım anma açıklamamız, cezalandırılmak isteniyor. Bunun da Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu düşünüyoruz.
Soykırımın inkârı, soykırımın sürdürülmesidir. İnkâra son verin. Bütün hukuki sonuçlarıyla birlikte suçu kabul edin. Ancak o zaman nehirlerden akan, vadilerde üst üste yığılan, uçurumlardan atılan, denizlerde boğulan mezarsız ölüler hak ettikleri gibi, haysiyetlerine uygun şekilde gömülmüş olacak. Ruhları huzura erecek. Adalet yerini bulacak.
(EMK)