Ankara Çayyolu'nda 11 Aralık 2010 günü içkili bir restorana baskın düzenleyen ve aileleriyle birlikte yemek yiyen çocuklar için "İçkili mekânda bulunarak ailesine teslim edildi" şeklinde tutanak düzenleyen polislerin yargılanmasına gerek olmadığı yönünde karar verildi.
Ankara Valiliği'nin ilgili polisler hakkında başlattığı inceleme sonucunda, ailelerinin yanında yemek yiyen çocuklar hakkında tutanak tutulması mevzuata uygun olarak değerlendirildi.
Polis çocuğa işlem yapamaz
Polis baskını sırasında tesadüfen restoranda bulunan Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu, baskından sonra Milliyet gazetesine yaptığı açıklamada polisin hiçbir şekilde restoranda ailesiyle birlikte yemek yiyen çocuğa işlem yapamayacağını söylemiş ve sözlerine şöyle devam etmişti:
"Polis Vazife ve Salahiyetler Kanunu'nun 12. maddesinde 'Bar, pavyon, meyhane gibi içkili yerler' der. Eğer kanun koyucu, 'içkili mekân' demek isteseydi, bu kadar açık olarak bar, pavyon, meyhane gibi bir sınırlama koymazdı. Burada kastettikleri, örneğin babasıyla, 17 yaşındaki bir genç, pavyona gidip konsomatrisle oturmasındır. Yani kanun 'Babam yanımda' demesin istiyor ve çocuğu koruyor. Ama aile restoranında, her tarafta aileler çocuklarıyla birlikte oturuyorlar."
1934 tarihli kanun gerekçe gösteriliyor
Ankara Emniyet Müdürlüğü yetkilileri, denetimlerin 1934 tarihli Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu'na dayanılarak yapıldığını ifade etmişlerdi.
"Açılması İzne Bağlı Yerlere Uygulanacak İşlemler Hakkında Yönetmelik" uyarınca Turizm Bakanlığı ruhsatlı işletmelerde çocukların aileleriyle içkili mekânda bulunabileceği, belediye ruhsatlı işletmelerde ise bunun mümkün olmadığı belirtiliyor.
Ne olmuştu?
Ankara Barosu Başkanı Metin Feyzioğlu yaşanan olayları Milliyet Gazetesi'ne şöyle anlatmıştı:
* 11 Aralık 2010 akşamı saat 8.30 civarında Çayyolu Park Caddesi'nde bir aile restoranına gittik. Buranın nezih bir aile restoranı olduğunu özellikle belirtiyorum. Orada, aileler çocuklarıyla birlikte akşam yemeği yiyorlar. Bu sırada 4 ya da 5 parkalı, ikisi kirli sakallı birileri girdi. Bellerinde silah kabarıklığı, ellerinde telsizler var. Birisi kapının yanında pozisyon aldı. Biri de restoranın arkasında pozisyon aldı. Ondan sonra da yanlarında çocuk olan ailelere giderek tek tek nüfus cüzdanlarını topladılar. Bir tomar nüfus cüzdanı ile dışarıda masaya geldiler. Aileler ve çocuklar şok içindeydi.
* Polislerin yanına gittim ve avukat olduğumu belirterek kim olduklarını sordum. Bana polis kimliklerini gösterdiler. 'Çocuk Şubesi'nden geliyoruz' dediler. Ne yaptıklarını sorduğumda, 'İçkili mekânda çocuklarının olması, aileleriyle birlikte dahi olsa, yasaktır, işlem yapıyoruz. Turizm işletme belgesi olsaydı olur da belediye işletme ruhsatı olan yerlere çocuklar aileleriyle giremez' dediler. 'Bu mantıklı mı? Ben çocuğumla giderken ruhsatın turizm ruhsatı mı belediye ruhsatı mı diye sorar mıyım? Bütün batakhaneler, uyuşturucu satılan polis olarak tahmin ettiğiniz yerler kurutuldu ve asayiş sağlandı da şu anda çocukları ailelerden korumak mı kaldı size?' dedim. Bunun üzerine 'Bu sizin işiniz değil' dediler.
* Ben de o sırada telefonumla toplanan cüzdanları gösteren bir fotoğraf çektim. Bu sefer polislerden biri telefonuma el koymaya ve kolumu tutarak beni gözaltına almaya kalktı. Ben de 'Bir dakika, bir telefon açayım, sonra götürürsünüz' dedim. Barodaki arkadaşları arayarak Avukat Hakları Merkezi'ndeki 60 avukatın tamamının restorana gelmesini söyledim. Bunu duyan amir konumundaki polis, kolumu tutmuş ve fiilen beni gözaltına almış olan polise müdahale etti. 'Öyle şey olur mu, bunların hepsi şaka' dedi. Ortamı yumuşatmaya çalıştı.
* Ben de onlara tuttukları tutanağı sordum. Bana 'Çocuk teslim tutanağı tutuyoruz' dediler. Zaten çocuklar içerde travma halinde. Meğer içkili mekânda bulunan çocukların ailelere teslim tutanağı tutuyorlarmış. Oysa aileler çocukların yanında. Burada yapılan 'içkili mekâna gitme, senin hayat tarzın artık bu ülkede geçerli değil' demektir. (EKN/EÖ)