Emin Çölaşan, 24 Temmuz 2001 gününden başlayarak 6 gün boyunca kişiliğimi, projelerimi, yakın çevremi konu eden yayınlar yapıyor. Kişiliğim ve gazetecilik anlayışımın bütünüyle dışında kalan bu "üslup"la konuşabilmem mümkün değil. "İftira, saptırma, manipülasyon, söylenti ve dayanaksız suçlamalardan kaçınma", "taraflardan görüş alma", "kaynağı araştırma" gibi temel gazetecilik kuralları dışı olmanın yanı sıra, açıklamamın Hürriyet gazetesinde yayımlanmasına karşın okurların gözleri önünde sanki hiç konuşmamışım havası bile yaratılıyor. Açıklamam okurlaradır.
Mehmedin Kitabı -Güneydoğu'da Savaşmış Askerler Anlatıyor" Nisan 1999'da yayımlandı, iki ay sonra dördüncü baskısı sırasında yasaklandı. Metis Yayınları sahibi Semih Sökmen'le birlikte, "devletin askeri kuvvetlerini tahkir ve tezyif" iddiasıyla yargılandık, Eylül 2000'de beraat ettik, beraat kararı Nisan 2001'de Yargıtay'ca onandı.
Gazeteci aktarıcıdır. Ben de Mehmedin Kitabı 'yla çok önemli bir aktarıcılık görevi yaptığıma inanıyorum. On beş yıl boyunca, "ölmeye", "yaralanmaya", "en yakınlarında düşen arkadaşlarının ölümlerine katlanmaya", dönebilirlerse "öfkelerini kontrol etmeyi yaşamın temeli" yapmaya gönderdiğimiz gençlerimizin sevgi, öfke, korku ve sevinçlerini özetle duygularını ve görüşlerini bilmiyorduk. Onlar konuştular, ve Mehmedin Kitabı 'nı yazdılar.
Mehmedin Kitabı 'nın yargılaması boyunca, ulusal ve uluslararası gazetecilik ve ifade özgürlüğü kuruluşlarının desteğini yanımda buldum. Bundan müthiş bir mutluluk duyuyorum. Bunlar arasında mütevazı gazetecilerden, ünlü yazarlara, emekli diplomatlardan, akademisyenlere, lokantacı çıraklarından, Cumartesi annelerine ve yakınlarını askerlik hizmetleri sırasında kaybedenlere kadar onlarca insan vardı.
Kati Marton duruşmaların birini izledi. Gazeteci Marton , eski ABD Dışişleri Bakan yardımcısının eşi olarak değil, önemli gazetecilik ürünlerinin sahibi ve Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) temsilcisi olarak geldi.
Duruşmayı izleyenlerden Peter Arnett , ateş hattında kendi hükümetinin duymak istemeyeceği gerçekleri dünyaya duyurmakla tanınıyor. İşini de, ABD hükümetinin Vietnam'daki savaş suçlarından birini ortaya çıkartmaya çalışırken kaybetti.
Yalnızca ABD değil, İstanbul'daki pek çok Batılı Konsolosluk görevlisi yargılamayı ifade özgürlüğü ölçütü olarak kabul ettikleri için izlediler. İzledikleri ilk duruşma da değildi. Hepsi Türkiye Cumhuriyeti'nin "dost ve müttefiki" olan bu gözlemcilerden, yargılandığım için benim değil; hem ifade özgürlüğünde uluslar arası standartları benimseyeceğine dair vaatlerde bulunan hem de yazarları, gazetecileri yazdıklarından ötürü yargılanmak zorunda bırakanlar rahatsızlık duymalı.
Mehmedin Kitabı ile ilgili her "iddia"ya cevabı kitabın kendisi veriyor.
Kitapta konuştuğum 42 gencin adlarını yargılama süreci dahil kimse bana sormadı. Besbelli ki, kimse benim hele de bir kadın olarak askeri terminolojiyi erkeklerden çok daha az bilmem gerçeğiyle birlikte bunca hayatı "uydurduğumu" düşünmedi.
Türkiye medyasının farklı renkleri kitapla ilgili çok yazdılar. Yazılar bir cümlede ortaklaştı: "Bu kitap objektif bir çalışmadır, mutlaka okuyun."
Sonradan " Mehmedin Kitabı - Güneydoğu'da Savaşmış Askerler Anlatıyor" adını alacak çalışmam için Şubat 1997'de John D. and Catherine T. MacArthur Foundation 'Küresel Güvenlik ve Sürdürebilirlik Programı Araştırma ve Yazma Girişimi'ne projemle başvurdum. Bir yıllık Proje, araştırma, literatür edinme, söyleşilerin gerçekleştirileceği yerlere gitme gelme, konaklama, kasetlerin çözülmesi vs giderlerinin yanında proje boyunca başka hiçbir işte çalışamayacağımdan, çalışsaydım kazanabileceğim 12 aylık geliri kapsıyordu. Bu da, 1997-1998 yılı ölçüleriyle 59,000 dolardı.
İki kademeli bir eleme/seçme sonu, proje desteklenmeye değer bulundu, bursu kazandım. Vakıf, sipariş üzerinden değil, proje sunuşu üzerinden burs veriyor. Tek koşul; çalışma basılınca, "teşekkür" bölümünde kuruluşun adının yazılması.
Ben de, "teşekkür" bölümünde, " John D. and Catherine T. MacArthur Foundation 'Küresel Güvenlik ve Sürdürebilirlik Programı Araştırma ve Yazma Girişimi'nin sağladığı destek olmasaydı bütün bir yıl boyunca başka her şeyi bir yana bırakıp bu çalışmayı gerçekleştiremezdim. " diyorum.
Her yerde, akademisyenler, gazeteciler ve yazarların belirledikleri çalışmalar için destek alabilecekleri kuruluşlar var. Türkiye'de de bu desteği alan hiç az değil.
Burslar nasıl vergilendiriliyorsa benim bursum da öyle vergilendirildi; bunu da burs alan herkes bilir. Kimseye makbuz gösterme, bursun nasıl geldiği gibi konularda açıklama yapma gereği duymuyorum. Proje, burs vs hakkında bilgi sahibi olmamak ayıp değil elbette, her şeyin bir ilki vardır. İşte "bilmeyenler" de öğrendi.
John D. and Catherine T. MacArthur Vakfı 1978'de kurulmuş ve merkezi Chicago'da olan özel, bağımsız bir kuruluş. Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük 10 vakfından biri. Amacı, "insanlık durumunun geliştirilmesi için yapılan bireysel ve kurumsal çalışmaları desteklemek".
Bu destek; İnsan ve Toplum Gelişimi Programı ile Küresel Güvenlik ve Sürdürülebilirlik Programı çerçevesinde yürütülüyor ve uluslararası barış ve güvenlik, eko-sistemin korunması ve geliştirilmesi, nüfus, insan hakları, uluslararası adalet, ve küreselliğin yarattığı sorunlara yanıt verebilecek yeni yönetim biçimleri gibi konularda yoğunlaşıyor.
Kurumlara verilen bu burslar dışında, aralarında Susan Sontag, Richard Rorty, Henry Louis Gates, Eric Wolf gibi tanınmış akademisyen, gazeteci ve yazarların bulunduğu yüzlerce kişiye çevre sorunları, insan hakları, kadın hakları, toplumsal eşitsizlik, barış ve güvenlik, sanat, edebiyat konularındaki çalışmaları için verilmiş bireysel burslar bulunuyor.
Vakfın, "Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü CIA ile bağlantılı olduğu iddiaları" şimdi gündeme getirildi. Herkes bana, "neden" diye soruyor. Sahi neden?
Esasında, bir Vakfın ya da bir başka kuruluşun bir istihbarat kuruluşu adına iş görüp görmediğini başarıyla kanıtlamak olsa olsa profesyonel istihbaratçılara düşüyor. Ben bu konuda kendimi yetkisiz ve ehliyetsiz hissediyorum.
"Kimliği açık olmayan" bir kaynaktan yayılan "iddiaların dayanakları" Hürriyet gazetesindeki "köşe"de yayımlanmadı. Sadece "iddia"nın kendisi yer aldı, iki gün sonra da nedense ondan da vazgeçildi.
Bunlarla vaktimi ziyan edecek değilim. Ama sağduyum bana şunu söylüyor: Eğer dünyanın en önemli istihbarat kuruluşu bağlantılarını bu kadar kolay ele veriyorsa, bunda bir saçmalık vardır.
Vakfa başvurumu, onun hakkındaki istihbarat analizlerine ulaşmam söz konusu olamayacağından, genel felsefesine, daha önce desteklediği projelere bakarak yaptım. Bu kadarı da benim için yeterli.
Ne var ki, ben açıklamamı daha ilk gün yaptığım halde, bilinen bir iki gazetecinin "konuş", "konuş" diye bağırmaktan sesleri hala kısılmadı.
Konuştum, bir kez daha konuşuyorum. Daha fazla değil, benim yerime Mehmedin Kitabı konuşmaya devam edecek.
Dönemin ABD dışişleri Bakanı Madeleine Albright , insan hakları ve basın özgürlüğü konularının konuşulduğu bir toplantıda şöyle demişti: " Başbakan Ecevit ile birlikte Türkiye'de insan hakları konusunda kayda değer gelişmeler oluyor ama askerlerle söyleşilerden oluşan kitabının orduyu tahkir iddiasıyla yargılanması, gazetecinin altı yıl hapis cezası tehdidi altında olması olayı kaygı verici."
Sınır Tanımayan Gazeteciler'in (RSF) Türkiye temsilciliğinden 30 Eylül 2000 itibariyle ayrıldım. O günden beri Türkiye'de RSF temsilciliği bulunmuyor. Benim RSF temsilcisi olduğumu belirten metin Mehmedin Kitabı 'nın 1999 Nisan-Haziran baskılarında yer aldığını hatırlatmak isterim. Çünkü, halen kitabın yeni baskısı yapılmadı.
RSF'nin sadece ayrıldığım tarihten sonraki faaliyetlerinden değil, öncekilerden de sorumlu değilim. Çünkü, ben RSF temsilciliği yaptım, RSF karar organlarında yer almadım.
RSF 1996 yılı ödülünü Özgür Gündem gazetesi yazı işleri müdürü Ocak Işık Yurtçu 'ya vermişti. 10 Aralık 1996 yılında Paris'te yapılan ödül töreninde ödülü o sıra Yurtçu cezaevinde bulunduğu için ben aldım. Olay, Türkiye'de de o kadar önemsendi ki Hürriyet gazetesi de muhabir Süleyman Sarılar'ı da ödül törenini izlemek üzere Paris'e göndermişti.
Nadire Mater