Türkiye' nin Aralık ayında Avrupa Birliği'nden (AB) üyelik görüşmelerinin başlaması için tarih beklediğine dikkat çeken Jonathan Sugden, işkence iddialarının sıfırlanması, şiddet içermeyen gösteriler ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması, azınlık dillerinde yayınla ilgili yasanın hayata geçirilerek yayınların başlaması, Wernicke Korsakoff'luların cezaevine gönderilmesinin durdurulması, zorunlu göç nedeniyle köylerini terk etmiş olanların yeniden köylerine dönebilmesi gibi alanları acil çözüm bekleyen alanlar olarak değerlendirdi.
İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen dizi toplantıların 17 Nisan'da gerçekleştirilen oturumunda konuşan Jonathan Sugden, insan hakları ihlalleri ile mücadele için toplum yaşamının her aşamasında denetim mekanizmaları oluşturulması gerektiğini, hükümete de bunu önerdiklerini anlattı.
Her alanda denetim mekanizması
"Türkiye'de İnsan Hakları Mücadelesi: (1990-2004) Ne Değişti, Ne Değişmedi?" başlıklı toplantıda "dokunulmazlıklarla mücadele önemli bir konu," diyen Sugden, toplantı sonrasında sorularımızı yanıtladı.
Sugden, polis teşkilatının, jandarmanın ve devletin her kademesinde kurumsal denetimin önemine işaret ederek, "bu denetimin nasıl yapılacağı konusunda çok açık reçeteler bulunmamasına rağmen örneğin bir savcı veya hakimin görevine devam edebilmesi için belirli niteliksel standartlar oluşturulabilir," dedi.
"Bu standartların denetimi bağımsız yargının işlemesini sağlayacağı gibi, hakim ve savcıların uluslararası standartlara ve yasalara uymasını teşvik edici de bir rol oynar. Bu denetim emniyet teşkilatının her kademesi için de uygulanabilir. İşkence ve kötü muamele konusunda polislerin yasadışı davranışlarda bulunması çok sert disiplin cezaları ile cezalandırılabilir. Kısaca bu tip denetimler toplumsal yasamın her alanında yaygınlaştırılmalıdır. En önemlisi de denetimin kamuoyuna duyurulması ve denetimde şeffaflık sağlanması."
İşkence iddiaları sıfıra inmeli
Jonathan Sugden, işkence ve kötü muamele iddialarının ortadan kalkmasının AB'ye üyelik sürecinde acil olarak müdahale edilmesi gereken bir alan olduğuna işaret ederek, "Her şeyden önce Türk hükümeti işkence ve kötü muamele konusundaki iddiaları sona erdirmek için gereken her şeyi yapmalıdır. Bu konuda neden daha fazla çaba harcanmadığını anlayamıyorum," diye konuştu.
İçişleri Bakanlığı ile yaptıkları görüşmelerde, Bakanlığın emniyette ve karakollarda kötü muamele olaylarının münferit olarak mevcudiyetini kabul ettiğini, ancak bu olayların dünyanın her yerinde meydana geldiği şeklinde bir argüman ileri sürüldüğünü belirten Sugden, "bu çok tehlikeli bir tutum, başka yerlerde kötü muamele var diye, kendi ülkenizdeki olayları mazur gösteremezsiniz," dedi.
AB'nin Türkiye'ye ilişkin ilerleme raporunun 6 aydan kısa bir süre içinde, Ağustos'ta kaleme alınacağına dikkat çeken Jonathan Sugden "şayet Aralık ayında üyelik görüşmeleri için AB ülkelerinden onay çıkması bekleniyorsa hükümetin kötü muameleye ilişkin iddiaları sıfıra indirmesi, sıfır değilse de sıfıra yakın bir noktaya getirmesi gerekir," diye konuştu.
Acilen çözümlenmesi gereken konular
Jonathan Sugden, insan hakları acısından acilen çözüm bekleyen diğer konulara ilişkin şunları söyledi:
* Eğer bir yıldan kısa bir sürede insan hakları durumunuz hakkında bir hüküm verilecekse televizyonlardan şiddet içermeyen gösterilere polis tarafından şiddet kullanılarak müdahale edilmesini göstermesini istemezsiniz.
* TCK'nun 159 uncu maddesini kaldırmaları gerektiği Türk hükümetine bildirildi. Eğer AB'den olumlu yanıt bekliyorsanız, o zaman kaldırın.
* Dernekler yasasını gözden geçirerek değiştireceğiz deniyor, o zaman değiştirin.
* Güneydoğu'ki çatışma sırasında 250.000 den fazla insan iç göçe tabii tutuldu ve Türk hükümeti açıkça söylemek gerekirse bu konuda hiçbir şey yapmadı. Resmi rakamlara göre iç göç nedeniyle köylerini terk edenlerin sayısı 378 bin kişi. Aralık ayından önce bu insanların tabii ki yeniden köylerine yerleştirilmesi zor. Ancak yapabilecekleri şey kamusal bir girişim ile, Birleşmiş Milletler örgütleri, Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü (UNDP) ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile işbirliği yaparak bu sorunun çözümlenmesi. Yalnızca böyle bir işbirliği için kararlılıklarını göstermeleri bile bizi memnun edecek.
* Wernicke Korsakoff'luların Adli Tıbbın verdiği raporlar nedeniyle yeniden tutuklanıp cezaevine gönderilmeye başlandığını endişeyle öğrendik. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TIHV) Wenicke Korsakoff'lulara ilişkin hazırladığı belgeseli gördüm ve tamamen iyileşmesi mümkün olmayan bu hastaların affedilmeleri için her türlü yardımı yapacağız.
Bilgi Üniversitesi'nde yaptığı konuşma sırasında Türkiye'de insan hakları denilince, "türban" meselesi gibi bazı konularda "mayınlı alanlar" da bulunduğuna dikkat çeken Jonathan Sugden, insan hakları alanında çalışan aktivistlerin dahi "türban ve başörtü" konusunda çekincelere sahip olduğunu vurguladı.
1990'dan 2004'e
"Bununla birlikte 1990'lardan bu yana Türkiye'de insan hakları alanında verilen çabalarda sivil toplum kuruluşlarının rolü büyük," diyen Sugden, barolar, tabipler odası ve insan hakları örgütlerinin olumlu gelişmelerde büyük katkısı olduğunu ve hiçbir şeyin tepeden inme gerçekleştiğine inanmadığını vurguladı ve ekledi:
"Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi' ne kişisel başvuru hakkının kazanılması, avukatların gözaltındaki müvekkilleriyle görüşebilmesini sağlayan değişiklik gibi çok olumlu yasa değişiklikleri gerçekleşti, ancak yasal değişikliklerinin hayata geçirilmesi konusunda hala eksiklikler var."
Diyarbakır'da müvekkili ile görüşmek isteyen bir avukata "amirim simdi yemekte, görüşemezsiniz" gibi bahaneler gösterilebildiğini ve bu tıp uygulamaların yasa değişikliklerinin gerçek hayata yansımasını engellediğini aktaran Sugden, şu anda acilen hayata geçirilmesi gereken bir başka konunun azınlık dillerinde yayın yapabilmek olduğuna değindi.
"Azınlık dillerinde yayına ilişkin yasanın çıkması çok olumlu. Ancak bunun uygulamaya konmamasından dolayı kaybedecek olan yine Türk hükümetidir. Çünkü ilerleme raporu hazırlanacağı zaman kaçınılmaz olarak kaç tane radyo istasyonunda azınlık dillerinde örneğin Kürtçe yayın yapılıyor diye sorulacak. Kaç tane televizyon istasyonu var denilecek."
"Kopenhag kriterlerinin azınlık hakları acısından çok önemli bir noktasını oluşturan bu eksiklik, kanımca yalnızca uygulama eksikliği değil, aynı zamanda sağduyu eksikliğidir." (YS/NM)