Dışarıda geçirdikleri her an zaten homofobi/transfobiyle karşı karşıya olan LGBT bireylerin, içeride de mücadele etmeleri gereken çok şey var. Kaldıkları koğuştaki diğer mahpuslar, gardiyanlar, cezaevi yönetimleri, sağlığa ve tedaviye, adil yargılanma ve insanca yaşam haklarına erişim...
Cezaevlerindeki LGBT bireylerle çalışan, aktivist Aras Güngör'le mahpus LGBT'leri ve içerideki yaşam koşullarını konuştuk.
Üç cezaevinde trans koğuşu var
Cezaevi ve yargılanma sürecinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadesi dolayısıyla çeşitli sorunlar yaşama ihtimali çok yüksek olduğundan hapiste kaç LGBT var bilmiyoruz.
Güngör, toplumsal dışlanma ve ayrımcılık nedeniyle cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerini ifade edememe sorunun içeride de varolduğunu söylüyor. Bu da içerideki LGBT bireylerin sayılarına dair bir veri olmamasının nedenlerinden. Yine de çok uzun süreler aynı koğuşta yaşadıkları insanlardan cinsiyet kimliklerini gizli tutmaları mümkün olmadığını da belirtiyor.
Ama trans bireyler için durum biraz daha karmaşık bir hal alıyor. Güngör, zorunlu olarak görünür olan trans bireylere yönelik uygulamaların cezaevi müdürlüğünün yaklaşımına göre farklılıklar gösterdiğini söylüyor.
Şu anda Türkiye'de trans kadınlar için düzenlenmiş koğuşların olduğu üç cezaevi var: Sincan, Maltepe ve Çorum Cezaevleri. Güngör, buralarda yaklaşık 70 trans kadının olduğunu ifade ediyor.
Diğer cezaevlerinde ise trans bireyler eğer ameliyat olmuş ve kimliğini değiştirmişse kadınlar koğuşunda kalıyorlar. Ya da boş olan bir koğuş varsa tek başlarına oraya yerleştiriliyorlar. Güngör, mahkum sayısının fazlalığından dolayı bu üç cezaevine nakilin mümkün olmadığını belirtiyor.
"Herkes başka cezaevine nakledilmek istiyor ama cezaevi müdürlüğü kapasitelerinin yeterli olmadığını söylüyor. Üç cezaevi kesinlikle yeterli değil."
Yani her cezaevinde nasıl kadın, erkek, çocuk koğuşları varsa, LGBT bireylere yönelik koğuşlar da olması gerekiyor.
"Güvenliğiniz' için sosyalleşemezsiniz"
Güngör, cezaevindeki trans kadınların karşılaştıkları sorunlardan bazılarını söyle sıralıyor:
"Koğuşların yetersiz olması, cezaevine girerken 'üst araması'nın cinsiyet kimliğini ihlal edecek şekilde yapılıyor olması başlıca sorunlar. Ayrıca trans bireyler havalandırma, spor faaliyetleri, meslek edindirme atölyeleri, kütüphane gibi sosyal olanakları 'güvenlikleri' bahane edilerek kullanamıyorlar."
Az da olsa para kazanmak için cezaevinin kısıtlı imkanlarından faydalanmalarına izin verilmeyen trans kadınların, koğuşlarda birbirlerine öğreterek el işleri yaptığını ve LGBT örgütleri aracılığıyla bunları dışarıda satarak geçinmeye çalıştıklarını anlatıyor Güngör.
Bir başka sorun da ziyaretçi meselesi. "Soyadı aynı olan kişilerle yani birinci derece akrabaları ile çoğunlukla bağlarını kopartmış olan LGBT bireyleri, partnerleri ve arkadaşları ziyaret edemiyor."
Sorunlar bitmiyor. Trans bireylerin düzenli olarak hormon kullanmaları, hastaneye gitmeleri gerekiyor. Tabi tahmin edilebileceği gibi bu da pek mümkün değil. Güngör anlatıyor:
"Trans bireylerin 20-25 gün aralıklarla hormon kullanmaları, tedavilerinin devam etmesi gerekiyor. Ama çoğunlukla yılda bir-iki defa hastaneye gidebiliyor. Bunun sebeplerinden biri yazışmaların çok ağır gerçekleşmesi. Örneğin cezaevi yönetimine gönderdiğiniz dilekçeye iki ay sonra cevap veriliyor.
"Tabi başka engeller de var. Örneğin bir arkadaşımızı cezaevi nakil aracına bindirip, hastanenin kapısına kadar götürmüşler. Ama şoför ve cezaevi görevlisi, bu arkadaşımızı arabadan bile indirmeden, kapının önünde birer sigara içip cezaevine geri götürmüşler. Sonra da hastaneye götürmüşler gibi kayıt tutmuşlar.
"Yani hem kişinin hakları fazladan bir talep görülüyor hem de bu haklara erişim sağlamak istenildiğinde ayrımcı uygulamalarla karşılaşılıyor."
Koğuşlarda ayrımcılık
Peki ya trans erkekler ne yapıyor? Güngör, trans erkeklerin cezaevindeki taciz, tecavüz olaylarından dolayı kadın koğuşlarında kaldıklarını söylüyor. "Burada da tecavüz yerine kadın koğuşundaki ayrımcılıkla mücadele etmek zorundalar. Sonuçta cezaevi koşullarında herkes başka bir psikolojik travma yaşıyor, 20-30 yıl orada kalacaklar. Ama en azından erkek koğuşundan daha güvenli olduğunu biliyoruz."
Koğuş arkadaşlarının ayrımcılığına uğrayan sadece trans erkekler değil. Güngör, anlatıyor: "Trans kadınlar da koğuşlarda sorun yaşıyor. 'Namus' kurgusu üzerinden kızını ya da kocasını öldürmüş bir kadın düşünün. Cezaevine girmiş. Yanında bir seks işçisi yatıyor. Anlatabiliyor muyum şiddeti?
"Söz konusu bir trans kadın olunca koğuştaki yardımlaşmadan da dışlanıyor. Örneğin epilasyona gidemediği için traş olmak zorunda. Ama jilet bile alamadığı için sakalları çıkıyor. Saçlarını deterjanla yıkamak zorunda kalan kişiler tanıyorum."
Burada anlatılanlar LGBT'lerin içeride yaşadıklarının sadece bir kısmı, dışarı sızıp da bizim kulağımıza çalınabilenler...
LGBT aktivisti Aras Güngör, onlarla mektuplar aracılığıyla iletişim kurabiliyor. Mektupların içeriden çıkmadan önce okunduğunu, bilgiyi dışarı çıkarmanın çok zor olduğunu hatırlatıyor.
"Sorunun çözümü cezaevindeki LGBT'lere ulaşmak değil. Cezaevleriyle ilgili yasal bir düzenleme yapılması gerekiyor. Çocuklar, mülteciler, LGBT'ler, herhangi bir farklılığı olan insanlar için cezaevlerinin fiziksel koşullarının değiştirilmesi gerekiyor." (ÇT)