İlk olarak bu olayın günlerdir basında olması beni çok şaşırttı. Ne olursa olsun sonunda tıbbi olarak "sır" olması gereken bu olay nasıl olup da basında böylesine uluorta yazılabiliyor.
Radikal'in haberine göre HIV taşıyıcısı olan insan sayısı 1985'ten bu yana 2245. 20 yaş altındaki HIV taşıyıcısı sayısı ise 100'e yakın. "İyi ki çok değil de her gün gazetelerde yer almıyorlar." diyesi geliyor insanın.
Tabip odalarına da iş düşüyor
Tabip odalarının bu konunun bir tıp sırrı olduğunu, insanların taşıyıcılıklarının ne olursa olsun uluorta yazılamayacağını hatırlatması gerekmez mi?
HIV taşıyıcısı taşıyıcı olduğunu söylemek zorunda değil
İkinci olarak beni şaşırtan olay okul yönetiminin şokta olması. Neden şoktalar acaba? Fransa'daki yasalara göre çocukların karşılaştığı bu tip durumları ne kreş yöneticilerine, ne okul yönetimine ne de öğretmene bildirme zorunluluğu vardır. Sadece okul ya da kreş doktorunun bilgilendirilmesi zorunluluğu vardır.
Diğer aileleri bilgilendirmek neden gerekiyormuş acaba? Prof.Dr. Mahmut Baykam'ın da söylediği gibi HIV günlük hayattaki ilişkilerle, sosyal ilişkilerle, öpüşme, dokunma, sarılma, aynı yerde yemek yeme, aynı tuvaleti kullanmayla bulaşmaz.
Üçüncü olarak, bu tip hastalıklar ve bu hastalar Fransa'da sağlık sigortasından kayıtsız şartsız, yüzde yüz yararlanırlar. Ayrıca sürekli kontrol altında tutulurlar.
Anne de kızı ve kendi hasta olduğu için devletin kızı için verdiği özel eğitim yardımından (allocation d'éducation spécialisé) yararlanabilir. Anne çalışamayacak durumduysa aldıkları yardımlarla ne kendisini satmasına (bunun olup olmadığını bilmiyoruz tabii) ne de kızını bir başkasının yanına vermesine gerek kalır.
Sosyal yardım uzmanının bu tip bir aileyi tanıması zorunludur. Çocuğun takibi de zorunlu olduğu gibi onunla ilgilenen doktorun çocuğun nasıl yaşadığını bilmesi onunla ilgilenmesi zorunludur. Aksi takdirde risk altındaki kişiye yardım etmemek suçundan (non assistance personne en danger) yargılanmak mümkündür.
Zor durumdaki kişiye yardım etmemek suçu...
Üstelik kadın günü polise başvuruyor (eğer doğruysa bayramın ikinci günü polise başvurduğunu söylüyor). Bu durumda polisin yaptığı risk altındaki kişiye yardım etmemek suçuna giriyor.
Fransa son günlerde, sarhoş bir kişiyi tespit edip de sonra sarhoşluğuna rağmen alıp karakola getirmeyen, ayılmasını beklemek yerine bulduğu yerde bırakan polis skandalıyla çalkalanıyor. Ne yazık ki bu kişi sarhoş olarak nehre düşüp ölüyor.
S.Ş'nin ve kızının yaşadıkları neresinden bakılırsa bakılsın bu şıkka giriyor.
Tıbbi sır eşler arasında da geçerlidir
Yeniden tıbbi sır meselesine dönmek istiyorum. Karı-koca bile olsalar, çiftlerdeki HIV taşıyıcılığını eşlerden taşıyıcı olmayana söylemeye doktorun hakkı yoktur.
Yapılacak iş taşıyıcı olan eşi ötekine durumunu anlatmaya ikna etmektir. Ayrıca prezervatif kullanılmasını önermek vs de alınacak tedbirlerin başında gelir. Fakat hiçbir zaman taşıyıcı olmayan eşe diğerinin taşıyıcı olduğunu söyleyemezsiniz.
Hamilelik durumunda hatta çocuk doğduğunda bile (ki çocuklar ilaç tedavisi altında doğuyor ve bu da virüs bulaşma riskini epey düşürüyor) taşıyıcı olmayan eşe olayı anlatmanın çözümü taşıyıcı eşi ikna etmekten geçiyor.
İki yıl önce olan bir olayda partneri tarafından HIV bulaştırılan bir genç kadın, partnerinin virüs taşıyıcısı olduğunu bildiğini ve buna rağmen kendisiyle korunmasız cinsel ilişkiye girdiğini kanıtladı ve sonuç olarak erkek iki yıl gibi bir cezaya çarptırıldı.
Bu olayın üzerine çok önemli "tıp sırrı ölüyor mu" konulu etik tartışmalar yapıldı. Bu olay yeni bir tıp sırrı tartışması başlattı, tıp sırrının sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği tartışılmaya başlandı.
Tıp sırrının içine girmeyen tek kanunun zayıf, korumasız kişilere ve çocuklara uygulanan şiddet (hangi tür olursa olsun) olduğunu hatırlatarak bitirmek istiyorum.
Hatayı aramaya devam edelim. Bu soruyu sorduğumuz zaman beli ilerleyebiliriz.(AÖ)
* Paris'ten çocuk hastalıklar uzmanı Çiçek Cengiz Şakiroğlu