Eskişehir’de 30’lu yaşlarında bir kadın, kuzeniyle birlikte dolmuşa biniyor, ayakta kalıyor. Dolmuşun şoförü önden sesleniyor:
“Çocuğunuzu kucağınıza alın ayakta yolcu taşımak yasaktır.”
Bir kaç kez söylüyor bu cümleyi.
Sonunda kadın “Ben çocuk değilim, yetişkinim” diye yanıt verince, dolmuştaki herkesle birlikte şoför de şaşırıyor. Kadından özür diliyor.
Kadının adı Fatoş Kaya. Skolyoz hastalığı (omurga eğriliği) ile yaşayan kadınlardan.
Sanırım, İstanbul Kadıköy’de düzenlenen kadın mitinglerinden birinde karşılaştım onunla ilk.
Sonrasında 8 Mart'ta İstiklal Caddesi’nde.
Fatoş’a çocukluğunda gittiği doktorlardan sadece biri “iyileşebileceğini” söylüyor, sonrasında ise gittiği doktorlar, “en ufak bir müdahalede ameliyat masasına kalabilirsin” diyor.
O da o günden beri, neredeyse hastalığı ile kol kola giriyor, öyle yaşıyor.
Onunla ilgili olarak “şöyle güçlü, böyle kararlı, şöyle inatçı” diye başlamayacağım hemen. Bu anlatılması gereken bir durum değil onun varoluşu için. Hatta aksine, Fatoş naif, hassas ve aşırı komik.
Bu haber için kendisinin yaptığı ve sattığı kolye, yüzük, bilezik gibi takılardan oluşan Kadıköy Bahariye Caddesi'nde kurduğu minik bir tezgâhın yanı başında bir araya geldik.
Kadıköy Belediyesi duy bu sesi
Hemen söze girdi:
“Kadıköy Belediyesi zabıtalarını yaz Evrim. Sürekli beni buradan kaldırmak istiyorlar. Bir kaç takı satıyorum. Kimseye bir zararım yok, neden beni buradan göndermek istiyorlar?” diye soruyor.
Tepkisini iletmek görevimiz. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’ne giderken Fatoş’u korumak da Kadıköy Belediyesi’nin görevi.
“Çocukken odadan çıkmazdım”
Zabıtalara dair tepkisini anlattıktan sonra hiç sessizlik olmuyor. Bu kez, söze giren ben oluyorum, çocukluğunu dinlemek istiyorum:
“Aslen Ardahanlı’yız ama Kocaeli-Gebze’ye göç etmiş ailem. İlkokuldan mezun oldum. Çocukken insan içine çıkmaya çekiniyordum. Herkesten farklıydım…”
“Anne babamın suçu gibi konuşuluyordu”
Mesela eve misafir geldiğinde hiç odadan çıkmayan çocuklardan Fatoş, “gizlenirdim hep” diyor:
“Annemle babamda bir kusur buluyorlar gibi geliyordu. Benim eksikliğim onların suçu gibi konuşuyorlardı. Buna çok üzülüyordum. Altı kardeşiz ve sadece ben bu hastalıkla doğmuşum. Ailem 4 yaşında fark etmiş durumu fakat o zamanın koşullarında tedavi olamamışım sonrasında da çok geç kalınmıştı…”
“Çantam benden büyüktü"
Tahmin edeceğiniz gibi hayatı boyunca önce zorba çocuklarla sonra yetişkinlerle karşılaşıyor:
“İlkokuldan mezun olduktan sonra babam ortaokula gitmeme izin vermedi. Okumam lazım biliyordum. Çocuklar hep çantası kendisinden büyük diye dalga geçiyordu. Babam herhalde yeniden zorbalıklarla karşılaşmayalım diye beni okula göndermedi."
"Çok üzülmüştüm. Babam da ‘sen çantanı taşıyamazsın’ dedi. Ben de ‘yok taşırım’ dedim fakat ikna edemedim. Ortaokulu dışarıdan bitirdim. Sonra da açık liseye gittim…”
“Gazete okurken politik bilincim gelişti”
Neşeli sesiyle okumayı çok sevdiğini anlatıyor:
“Babam düzenli olarak Cumhuriyet gazetesi alırdı. Sürekli okurdum. Sosyal hayatım yoktu. Politik bilincim de öyle gelişti. Şimdilerde de en çok o günleri düşünüyorum. İyi ki okumuşum ve sonrasında mücadeleye dâhil olmuşum.”
Hayatını düşündüğünde en çok sinirlendiği iki konu; okula gidememesi ve hastalığının tedavisine geç kalınması.
“Tedaviye yanıt vermezsin” diyen doktora inanmadığını söylüyor, sonrasında da “çok çok üzüldüğünü” anlatıyor:
“Anneme babama çok kızdım tedavi ile ilgili olarak. Geciktirmişlerdi. O zamanın ekonomik koşulları zordu. Gittiğimiz her doktor aynı şeyi söylüyordu ‘geç kaldınız ameliyat masasında kalır’. Ben de doktorlara ısrar ediyordum. Hatta bir keresinde tek başıma gittim doktora. Doktor bana ‘sen neden buraya geldin ki zaten biliyorsun’ dedi. O an dünyam başıma yıkıldı. Evet tedavim olmadığına ben de emin oldum. Doktor ‘yüzde 1’ iyileşirsin demişti…”
Çalışma hayatı
Kendisi gibi benzer hastalığı olanlardan kaçıyor Fatoş. “Sanki onlar iyileşemedi ben de iyileşmem onlar gibi kalırım gibi düşünüyordum herhalde. Görüşmüyordum” diyor.
Çalışma hayatına ilk Gebze’de bir cafede başlıyor:
“İlk maaşımı alında var olduğumu anladım. Babam çalışmamı hiç istememişti, ‘çalışırsan ezilirsin’ diyordu. Yine de onu dinlemedim iyi ki çalıştım. Sonrasında ailevi sorunlar nedeniyle İstanbul’a geldim.”
“Müzik bana yeni alanlar açtı”
Tek başına yapayalnız bir küçük valizle İstanbul’da buluyor kendini Fatoş. Asıl mücadelesi de o zaman başlıyor:
“Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nde fotoğraf dersi alıyorum aynı zamanda ders veriyordum. Dolmuşa binerdim gitarla insanlara çarpardım. Müzik benim hayata bağlanma kablomdu. Hep oradan besleniyordum. Gitarımdan ayrı düşünemiyordum kendimi. O müzik eğitim beni aslında çok geliştirdi. Beni başka alanlara taşıdı."
"Hem fotoğraf dersi alıyordum. Orası benim kendimi gerçekleştirdiğim yerdi. Orada insanlarla tanıştım ve bir arkadaşımla birlikte eve çıktık. Yaklaşık sekiz yıldır da İstanbul'dayım. Kadın Savunma üyesiyim."
“Ben çocuk değilim, yetişkinim”
“İnsanların kendisini çocuk sandığını” anlatıyor:
“Geçen taksiye bindim, yanımda arkadaşım var. Arkadaşım sigara yaktı. Taksici diyor ki ‘çocukların yanında sigara içmek yasak’.
“Başka bir gün de Acıbadem’den eve geçerken bir kadın yanıma geldi, ‘Yardıma ihtiyacın var mı, evin var mı? Nereye gidiyorsun ki? Ben seni götüreyim” dedi. Ben ‘eve gidiyorum’ dedim. Kadın yetişkin olduğumu anlayınca bir şaşırdı, özür diledi."
"Sürekli ‘ben çocuk değilim’ diye açıklama yapmak istiyorum. Alnıma yapıştıracağım 'benim bir rahatsızlığım var ben yetişkin biriyim çocuk değilim' diye. O derece sinir bozucu durumlar yaşıyorum. “
“Doğduğumdan beri mücadele ediyorum”
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü geliyor diye hatırlatıyorum onu, eylemlere götüren kadın mücadelesinde var eden motivasyonu anlatıyor:
“Aslında kadınların varlığı beni oraya götürüyor. Kadınların mücadelesi ve kararlılığı beni etkiliyor. Ben de doğduğumdan beri yaşamak için mücadele eden bir kadınım. Sadece erkek şiddeti değil her türlü şiddeti görmüş bir kadınım. O eylemlerde olursam ancak güçlenip sonrası için mücadele edecek gücü buluyorum.”
Toplu taşımada engellilere ayrılan koltuklara oturmayın
“Zabıtalara olan mesajını yazacağım” başka bir mesajın var mı dememe kalmadan, bir konuya daha dikkat çekiyor:
“Otobüste, metrobüste, engellilere ayrılan koltuklara oturuyorlar. Zaten küçüğüm eziliyorum. Nasıl bir şeyin içinde yaşıyorlar. Hiçbir şeye saygıları yok, otobüste, metrobüste hep kabalar. Bizim için ayrılan yerleri bize bıraksınlar, bir de bunu yaz…”
(EMK)