Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 27 Kasım Salı günü saat 14.00'de görülen davada, TTB Yüksek Onur Kurulu üyesi hekimlerin Türk Ceza Kanunu'nun 64/1. maddesi ile aynı kanunun 454, 31 ve 33 maddeleri gereğince ayrı ayrı cezalandırılmaları isteniyordu. Hekimler suçlu bulunurlarsa "ölüm oruçları"nda hayatını kaybeden ve suçlamaya konu oluşturan dört eylemciyi "intihara teşvik"ten ayrı ayrı 3 ile 10 yıl arasında hapisle cezalandırılacak. Bu da her bir hekimin 12 ile 40 yıl arasında hapis cezasına çarptırılabileceği anlamına geliyor.
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşmasına Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yüksek Onur Kurulu üyeleri Prof. Dr. Şükrü Hatun, Dr. Mahmut Ortakaya, Prof. Dr. Bahar Gökler, Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu, Dr. Güner Gedik, Dr. Mustafa Özgün, Dr. Faik Urbarlı ve Doç. Dr. Faik Çelik katıldı. Doç. Dr. Özen Aşut ise, yurt dışında bulunduğu için duruşmaya gelmedi.
Hekimler, duruşmada hem yazılı savunma hem de sözlü ifade verdiler.
Sanık hekimler ifadelerinde, öncelikle intihar ve bir eylem biçimi olarak ölüm orucu arasındaki farkları anlattılar. TTB'nin yaklaşımının evrensel uzlaşmalara dayandığını vurgulayan sanıklar, dünyanın bir çok yerinde yetkililerin insan hakları ihlallerini hekimlere baskı yaparak örtbas etmeye çalıştıklarını, bunun hiçbir şekilde kendilerince kabul edilemeyeceğini belirttiler.
TTB'nin ve kendilerinin bir eylem biçimi olarak ölüm orucuna, hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde karşı olduklarını anlatan sanık hekimler, bununla birlikte ölüm orucu sırasında, bilinci açık kişilere müdahaleye karşı olduklarını vurguladılar.
Mahkeme heyeti, Doç. Dr. Özen Aşut'un savunmasının alınması için duruşmayı 4 Aralık tarihine erteledi.
Duruşma faydalı oldu
TTB Yüksek Onur Kurulu üyesi Prof. Dr. Şükrü Hatun, duruşmayla ilgili izlenimlerini şöyle anlattı:
* Bugünkü duruşma sayesinde, TTB'nin ve bizlerin ölüm orucuna karşı olduğumuzu bir kez daha vurgulama şansı bulduk.
* Hepimizin 15 yılı aşkın mesleki geçmişleri var. Hepimiz, meslek yaşamı boyunca etik değerlere bağlı kaldık. Bu suçlama bizim mesleki yaşamımıza saldırı anlamına geliyordu ve bunu mahkeme heyetine anlattık.
* Bu dava ve savunmalar, TTB'nin çizgisinin savunulmasına imkan sağladı. Bu nedenle bizi çok mutlu etti. TTB'nin kamuoyunda başkaları tarafından yaratılmış negatif imajını yok etmeye yararlı olduğunu düşünüyoruz.
Neyle suçlanıyorlardı?
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yüksek Onur Kurulu üyeleri 17 Nisan 2001 tarihinde yaptıkları bir basın açıklaması ile "tutukluları intihara ikna etmek"le suçlanıyorlar. İddianamede, TTB Yüksek Onur Kurulu üyesi hekimlerin Türk Ceza Kanunu'nun 64/1. maddesi ile aynı kanunun 454, 31 ve 33 maddeleri gereğince ayrı ayrı cezalandırılmaları isteniyor.
Füsun Sayek'in açıklaması
TTB Merkez Konseyi Başkanı Füsun Sayek, konuyla ilgili açıklamasında şu noktalara dikkat çekiyor:
* Açıklama dikkatle okunduğunda, her satırının ve bütününü, insan yaşamının değeri, korunması ve insana hürmeti içerdiği görülür. Elbette onlarca insanın ölümü ve sakatlanmasına neden olan ve devam ettirilen bir sürece hayata dönüş adının verildiği bir ortamda bu iddianame sadece anlaşılır olmaktadır.
* Dava, tıp ve hukuk tarihine olumsuz bir örnek olarak geçecektir. Hekimlik ilkeleri, TTB tarafından ısrarla savunulacaktır.
Davanın geçmişi, gerekçeleri
TTB Yüksek Onuru Kurulu'nun "TTB Yüksek Onur Kurulu'ndan Ölüm Oruçları Konusunda Zorunlu Bir Açıklama" başlıklı, 17 Nisan 2001 tarihli açıklaması şu sözlerle başlıyor:
"Ölüm orucu insan yaşamını hedef alması nedeniyle hekimliğin temel felsefesine aykırı bir eylemdir ve bu nedenle de hekimler tarafından desteklenmesi mümkün değildir. Hekimler hiçbir koşulda ölüm orucunun özendirilmesine yönelik bir tutum içinde olamazlar."
Açıklamada, hekimliğin evrensel ilkeleri anlatılarak, "Bilinci açık olan açlık grevcisinin zorla beslenmesi hem uluslar arası hekimlik değerlerine aykırıdır; hem de sonuç vermeyen ve yaşamsal riskleri olan bir girişimdir" deniliyor.
Bilinci kapanan kişiye karşı hekimlerin doğal davranışının yaşama döndürmek olduğuna dikkat çekilen araştırmada zorla müdahalenin riskleri ise şöyle açıklanıyor:
"Bu kadar ağır kayıplardan sonra zaten ölüm sınırına gelmiş kişilere dönük zorla tıbbi müdahale girişimi çok ağır bir insanlık trajedisine yol açma riski taşımaktadır. Böyle bir girişim sırasındaki ölümlerin sorumluluğunu hekimlerin paylaşması kabul edilemez. Kaldı ki, böyle bir girişim ülkemizi uygar dünya karşısında zor duruma düşürmekten başka bir işe de yaramayacaktır."
İddianame "intihara ikna" diyor
Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Levent Tacer tarafından hazırlanan iddianamede ise açıklamanın doktor müdahalesini kınamak için yapıldığı ileri sürülerek, "Yazılış amacı ne olursa olsun sonucu itibariyle intihara ikna ettikleri görüşüne varılmıştır" denildi. İddianamede, ölüm orucu nedeniyle yaşamını kaybedenler de örnek gösterilerek, hekimlerin her koşulda zorla müdahale yapmaları gerektiği iddia edildi. (BB)