Li wargehên evînê
Rêwî me îro heval
Diçim naçim dawî nayê
Li wan rêçên dûr
Her kû diçê bilind dibe
Bêtir dibe kûr.
Dil disoje
Dil disoje, diqîre heval*
Fonda Mem Ararat’ın sesi yükseliyor “dil dilsoje”. Üç yıl önce bombanın konulduğu kaldırımda durmuş; sırtını trafonun duvarına asılan Demirtaş’ın fotoğrafına yaslamış, kapattığı gözlerinden süzülen yaşlarla öylece dinliyor.
Sessizce yanına yaklaşıyorum. Açıyor gözlerini. Gözlerimiz buluşuyor önce, sonra ellerimiz. Tanışmıyoruz… Ama çok iyi tanıyoruz aslında birbirimizi... Daha önce karşılaşmamışız hiç… Defalarca karşılaşmışız… Kimi, neyi kaybettiğini bilmiyorum... Çok iyi biliyorum kimi, neyi kaybettiğini… Kime, neye ağladığını bilmiyorum… Kime ve neye ağladığını o kadar iyi biliyorum ki aslında. Sarılıyoruz. Hiç konuşmuyoruz…
Tam 3 yıl, 15 gün ve birkaç saat önceydi. Türkiye 7 Haziran seçimlerine hazırlanırken final mitingi Amed’de yapılıyordu. Rengarenk kıyafetleri, ellerinde bayraklar, gözlerinde umut ışığı ve yüzlerinde gülümsemeyle yekvücut olmuşlardı. Coşkunun dorukta olduğu sırada gelen patlama sesi o gün sadece bütünleşen vücudu değil, bir bütün olarak umutları hedeflemişti. Sonrası hepimizin malumu.
“Tarih tekerrürden ibarettir” deyiminin hükmünün bugün için geçerli olmamasını dileyerek, zihnimden geçen kötü olasılıkları dağıtmaya çalışıyorum. Ama manzara o kadar benzerdi ki.
Bayram yeri
Tek fark kalabalığın ve kararlılığın biraz daha fazla oluşuydu. Bayram yeri gibiydi İstasyon Meydanı.
Amed’de uzun bir süredir kimseden görüş alamıyorsunuz. Gazeteci arkadaşlarımın yaşadığı ortak sıkıntıydı bu. Herkes fikrini ya dolaylı cümlelerle söylemeye çalışıyor ya da kendine saklıyor. Fikir beyan edenler ise ısrarla ismini vermek istemiyor. Lakin Amed bugün (20 Haziran) bu suskunluğunu bozarak, hem korkunun duvarını yıktı hem de herkese cevabını vermiş oldu. 7’den 70’e alana gelerek, “Kürt sorunu yoktur” diyenlere inat “Biz buradayız ve varız” dedi. Amed halkı belleksiz toplumların sefalete mahkum olacağının farkındalığıyla, toplumsal hafızasını diri tuttuğunu göstermiş oldu.
Kimsenin onları yönlendirmesine gerek yok. Onlar ne zaman susacaklarını, neye, ne zaman reaksiyon göstereceklerini çok iyi biliyor. Yalnız değiller. Demirtaş cezaevinde değil, sahnede, onlara sesleniyor. Pür dikkat dinlerken, Demirtaş “Onları kendi korkularıyla baş başa bırakacağız” dediğinde alkışlar ve zılgıtlarını yükselttiler. Ve yine konuşmadan, başkası tarafından yönlendirilmeden, ellerindeki cep telefonlarının ışığını aynı anda açarak, ortaya çıkarttıkları görsel şölenle zaferin işaret fişeğini yaktılar. Söze gerek yoktu. Tıpkı 5 Haziran’daki patlamadan sonra kendiliğinden örgütlenerek, paniğe kapılmadan, yaralıların ambulansa taşınması için açtıkları koridor gibi.
“Diyarbakır üç yıldır çok zulüm gördü”
Trafonun önünde mitingi izleyenlerle konuşuyorum. İsmi Hanım olan bir kadına uzatıyorum önce kayıt cihazını. “Biz Kürdüz, HDP’liyiz. Selahattin Demirtaş için buradayız” diyor. Gözyaşlarını silerek. “Diyarbakır üç yıldır çok zulüm gördü. Haddinden fazla zulüm gördü. Biz bunu hiçbir zaman unutmuyoruz. Onun için burada sahip çıkıyoruz. Kendimize, çocuklarımıza sahip çıkıyoruz. Onun için buradayız.”
Eliyle biraz öte tarafı göstererek, “Ben 5 Haziran’da tam şuradaydım. O anları, o duyguları unutmuyorsun. Hep insanın aklındadır, yüreğindedir. İnsan hiç unutur mu? Hiçbir zaman kendimizi sahipsiz bırakmadık, bırakmayacağız. Biri gider on gelir. Kürt halkı bombayla, korkuyla yok olmaz”.
Sonra kolumdan sarsarak “Bak işte buradayız. Hiçbir şey yapamazlar bize. Allahın izniyle bu halk, oylarına sahip çıkacak. Boşuna ciğerimiz yanmamış. Ben bir anneyim boşuna ciğerimiz yanmadı. Bu manzaraya bak” diyor.
“Meydanlara gelmeye devam edeceğiz”
Yanındaki Gülsüm söze giriyor. “Varlığımız, kimliğimiz için buradayız. Yok sayılan bir milletin var olduğunu göstermek için buradayız. Bunu idrak edip kabul ettirene kadar biz bu meydanlara gelmeye devam edeceğiz. 5 Haziran’da yoktum ama gelmesem de o acıyı onlarla birlikte hissedip yaşadım. Umarım bir daha tekrarı olmayacaktır. Hiçbir annenin gözyaşı akmayacaktır” diyor.
“Gerek yoktur bu kadar insanın ölmesine”
Gençlerden biri sorumu şöyle yanıtlıyor: “Tek görüşümüz Selahattin Demirtaş’ın serbest kalması. Kardeşçe yaşamak için bugün bu halk burada toplandı. 5 Haziran’da yoktum ama kanım ağladı. Vücudum, yüreğim ağrıdı. Yazıktır, günahtır bu insanlar. Gerek yoktur bu kadar insanın ölmesine.” diyor.
Kafasında takkesiyle sahnedeki konuşmaları izleyen Hacı Şaban alanı gösteriyor: “Ben biraz geç geldim. Çok fazla insan geldi. Bu manzara Kürdistan ve İslam alemine kutlu olsun. Allahın izniyle barajı aşacağız. Buna inancım tam” diyor.
Vekil adayları
Sahne arkasına geçiyorum. HDP’nin Diyarbakır adayları burada. Onlar da gördükleri manzara karşısında heyecanlılar. Mitinge ilişkin izlenimlerini soruyorum:
Hişyar Özsoy: “İki hafta önce Erdoğan bu meydanda Kürt halkının gözünün içine baka baka ‘Kürt sorunu yoktur’ deme cüretini gösterebildi. Eminim Erdoğan bu mesajı almıştır. Kürt var mıdır, Kürdistan var mıdır? Kürt sorunu var mıdır yok mudur diye.”
Garo Paylan: “Bu kalabalık korku duvarının yıkıldığını gösteriyor. Üç yıldır Diyarbakır halkına yapılan tüm baskı ve korku uygulamalarının sonucunda biz hep beraber birbirimize cesareti bulaştırmayı başardık. Diyarbakır Türkiye’yi büyük oranda belirler ve ciddi bir başarı elde edeceğimizi düşünüyorum.“
Sibel Yiğitalp: “Amed halkı durduğu yerde. Her türlü baskıya rağmen bir adım geri gitmemiş. Halk daha fazla sahipleniyor. Özellikle atılan sloganlarla Sayın Öcalan’ı çok yoğun sahiplenme var. Amed halkı tecritle birlikte çatışmanın başladığı ve şiddetin derinleştiğinin farkında. Çünkü bu işin muhataplarının masaya oturması mesajı veriliyor. Artık demokratik siyaset olsun ve tecrit kaldırılsın. Sloganlar atıldığında istediği kadar müziği açsınlar ama bakın duyuyorsunuz. Bu saatten sonra bu halkın bu talebini görmezden gelemezsiniz.”
Selçuk Mızraklı: “Alan tek bir yürek olmuş: Demokrasi, özgürlük ve barış diyor. Şimdi buradan çıkan sonuç tüm siyasi çevrelere bir mesajdır. 25 Haziran ve sonrası herkesin normalleşmeye, demokrasiye ve barışa ihtiyacı var. Burası bir kez daha Amed’in hem Kürtlerin vicdanı, sağduyusu, hem de rotasını gösteren bir merkez olduğunu işaret etti” diyor.
Siyasetçilerin konuşmaları bittikten sonra Mem Ararat sahneye geliyor. Yine ellerdeki ışıklar açılıyor ve bu kez hep birlikte söyleniyor: “Dil disoje”... Sesler iyice yükseliyor. Özgürlüğü haykırıyor insanlar. Amed halkı suskunluğunu bozuyor.
Gözlerimde ağlayan kadının ıslak silueti, gölgemde yüz binlerce rengarenk gölge, dilimde “dil disoje” ve içimde yeşeren umutla kalabalığa karışarak, ayrılıyorum alandan. (BD/HK)
* Aşkın diyarlarında
Yolcuyum bugün
Ne kadar yürüsem de,
Sonu gelmez uzun yolun
Gittikçe yükselir, gittikçe derinleşir.
Yürek yanıyor
Yürek yanıyor, feryat ediyor dostum.