Resmî Gazete’de yayımlanan iki yeni Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle “Aile Enstitüsü” ve “Nüfus Politikaları Kurulu” kuruldu. 2025’in “Aile Yılı” olarak ilan edilmesiyle birlikte bu iki yeni yapı, demografik değişimler ve doğurganlık oranlarındaki azalmayı incelemek, çözüm önerileri geliştirmek ve aile kurumunu güçlendirmek amacıyla politikalar oluşturacak.
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER), bu kararnamelerin aile merkezli politikalar aracılığıyla kadın haklarını sınırlayabileceği ve kadın sağlığına ciddi zararlar verebileceği konusunda uyardı.
Aile merkezli politikaların riskleri
HASUDER’e göre, aile merkezli politikalar genellikle kadınları “eş”, “anne” veya “ev içi birey” olarak tanımlayarak, onların ekonomik ve sosyal bağımsızlıklarını sınırlar. Kadınların istihdamdan çekilmesine yol açan bu tür politikalar, sağlık hizmetlerine erişimlerini de zorlaştırır.
Ayrıca, kadınların üreme haklarının ihlal edilmesi plansız gebelikler, artan stres ve ruh sağlığı sorunları gibi olumsuz sonuçlara neden olur.
Dernek, geçmişte Türkiye, Macaristan, Polonya, İran, Japonya ve Malezya gibi ülkelerde aile merkezli politikaların doğurduğu olumsuz sonuçları hatırlattı. Bu ülkelerde uygulanan politikaların kadın sağlığı üzerinde ciddi etkiler yarattığını, özellikle anne ölümleri ve üreme sağlığı sorunlarının arttığını vurguladı.
Doğurganlığı teşvik eden politikaların etkileri
HASUDER, doğurganlığı artırıcı politikaların kadınların bedenleri üzerindeki haklarını kısıtladığını ve anne ölümlerini artırma riskini taşıdığını belirtti. Türkiye’de geçmişte doğurganlığı düzenleyen yöntemlerin yasaklanması, anne ölümleri oranlarında ciddi artışlara yol açmıştı. Ancak bu yasakların kaldırılmasının ardından, sağlıksız düşükler nedeniyle yaşanan anne ölümlerinin oranı %53’ten %2’ye düşmüş, kadın sağlığı ve haklarında büyük bir iyileşme sağlanmıştı.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun 2023 Nüfus Raporu’na göre, birçok ülkede kadınlara ve eşlerine mali teşvikler verilmesine rağmen doğum oranları, kadın başına iki çocuğun altında kalmaya devam ediyor. HASUDER, bu politikaların genellikle etkisiz olduğunu, ancak kadın haklarına zarar verdiğini vurguladı.
Kadın sağlığı ve haklarının önemi
HASUDER, kadınların gebeliği önleyici yöntemlere erişememesinin, ekonomik bağımsızlıklarını kaybetmelerine ve aile içi şiddete karşı daha savunmasız hale gelmelerine neden olduğunu belirtti. Kadına yönelik şiddetin bireysel bir hak ihlali yerine aile birliği ile ilişkilendirilmesinin, bu konuda etkili müdahaleleri engellediğini de ekledi.
Kadını merkeze alan politikaların gerekliliği
HASUDER, güçlü bir toplum inşa etmek için kadınların bireysel haklarının merkeze alınması gerektiğini vurguladı. Kadını yalnızca doğurganlık üzerinden tanımlayan yaklaşımların bireysel özgürlüklerin önünde büyük bir engel olduğunu ifade etti. Dernek, kadının sosyal, ekonomik ve sağlık haklarını önceleyen politikaların önemine dikkat çekerek, kadınların topluma birey olarak katkı sunmasının teşvik edilmesi gerektiğini belirtti.
Çağrı: Kadını merkeze alan politikalara geçiş
HASUDER, Türkiye’nin kadın haklarına saygılı, toplumsal eşitliği teşvik eden politikalar geliştirmesi gerektiğini söyledi. Dernek, pronatalist (doğurganlık teşvik edici) politikalar yerine, kadınların ekonomik, sosyal ve sağlık açısından desteklenmesine odaklanan bir yaklaşım benimsenmesini önerdi.
“Kadınları aileye indirgemeyen, birey olarak değer veren bir toplum inşa etmek hepimizin ortak sorumluluğudur” diyen HASUDER, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi için tüm bireyleri daha eşitlikçi bir politika anlayışını desteklemeye davet etti.
(EMK)