Bir yandan sohbet edip, bir yandan birbirlerinin dertlerini paylaşan, sorunlarına ortak çözüm yolları arayan, diğer yandan ellerindeki kâğıtları yeniden yaratan kadınlar hepimize bir kez daha gösteriyorlar biraraya gelince neler yapabileceğini.
Atölyeyi ziyaret ettiğimizde Güllü, Menekşe ve Elif karşıladı bizi. Hepsi yağmurdan dolayı su basan atölyeyi yeni temizlemiş, yorulmuşlardı. Ama çalışmaya ara vermeye de niyetleri yoktu doğrusu. Çünkü Nature Fuarına hazırlanıyorlardı. Bir yandan defter kapaklarına koyacak çiçekleri seçiyor, bir yandan kesiyor, yapıştırıyorlardı. Biz sorularımızı sorarken onlar çalışmaya devam ettiler. Arada sırada ellerini filan yakarak cevapları da işin arasına sıkıştırdılar.
Yaklaşık yirmi beş kadın Okmeydanı Toplum Merkezi'nde aldıkları Kadının İnsan Hakları Eğitimi'nde tanışmışlar. Zamanla bu atölyeyi kurma fikri doğmuş. Gazi Mahallesi Toplum Merkezi'nde onlar gibi yan yana gelen ve bir lokanta açan Kibele Kadın Kooperatifiyle birleşmelerinin ardından atölye daha bir güçlenmiş. Fuarlara gidiyorlar, ürünlerini pazarlamaya çalışıyorlar.
Biz çok beğendik ürünleri. Almamak için zor tuttuk kendimizi. Her şeyin plastik ve türevlerinden oluştuğu dünyamızda onlar doğadan elde edilen kâğıtları yeniden değerlendiriyor, yepyeni ürünler yaratıyorlar. Çocuklarına daha yaşanabilir bir dünya bırakmak için gayret sarf ediyorlar. Kadınlara sadece tüketimin yakıştırıldığı bu sisteme inat her gün çocuk doğurmak gibi dedikleri muhteşem ürünler yaratıyorlar. Evde harcadıkları emeğin görünmez kılındığının farkındalar ve bir daha kimse bizi eve sokamaz diyorlar...
Bize diyecek çok bir şey kalmıyor. Lafa da gerek yok zaten. Bizim de elbet yapabilecek bir katkımız vardır. Mor Kâğıt Atölyesi'ni ziyaret etmek, yaptıkları ürünleri görüp ihtiyacı olanlara haber etmek, sipariş alabilmeleri için ilişkiler yaratmak yapabileceklerimiz arasında olamaz mı sizce de?
Yaptığınız defterlerin son halini alana kadar geçirdiği aşamaları anlatır mısınız?
Güllü: Önce topladığımız atık kâğıtları suda ıslatıyoruz. Bekletiyoruz birkaç gün. Ondan sonra onları merdaneli makineden geçiriyoruz. Kâğıtlarımızı süzdükten sonra kasnaklara geçirip bezlere sererek bekletiyoruz. Sonra presliyoruz. Presledikten sonra da asıyoruz. Çamaşır asar gibi. Onlar kuruduğu zaman bezlerden ayırıp tekrar bir pres yapıp işler hale getiriyoruz. Daha sonra da defter albüm vs. çeşitli örnekler ve ürünler yapıyoruz.
Boyama aşamasında ne tür boya kullanıyorsunuz?
Güllü: Toprak boyası kullanıyoruz. Bir de, artık çay sularını şişelerde biriktirip onları kullanıyoruz. Pazardan artık soğanları toplayarak ya da pazarcılardan alarak kabuklarını kaynatıp onlardan da boya yapıyoruz. Ceviz kabuğu bulursak ondan da yapıyoruz. Normal boyamız toprak boya, renklendirmede onu kullanıyoruz. Onun dışında da soğan ve ceviz kabuğu kullanıyoruz. Süslemede ise boncuklar, ipler ve çiçekler kullanıyoruz. Çiçekleri topluyoruz. Mesela yakınımızda olan Cevahir Otel'e, düğün salonlarına ya da davetlere getirilen çelenklerin çiçeklerini topluyoruz. Kurutuyoruz. Kullanıyoruz.
Pazar bulmakta zorlanıyor musunuz?
Güllü: Nahıl'ın bu konuda bize çok yardımı oluyor. Bazı mekânlarda ürünlerimiz satılıyor. Bazen toptan iş aldığımız oluyor.
Ürünlere nasıl karar veriyorsunuz?
Güllü: Mesela bu modeli yeni çıkarttık (elindekini gösteriyor). Body Shop'a çalıştık Haziran ayının sonunda. Bin 600 defter yaptık Body Shop'a, toplam altı dükkânda satılıyor şu anda İstanbul'da. Büyük boy bir defter yapmıştık. O çok beğenildi. Ondan sipariş aldık. Yaptık. Modelleri mesela bir yerde görüyoruz. Aklımızda tutuyoruz o modeli. Ya da kendimiz bir şeyin üzerinde çalışarak keşfediyoruz. Bazen arkadaşlar hep birlikte, şunu şöyle mi yapsak böyle mi yapsak deyip deneyerek bir şeyler üretiyoruz. Boyutlarını çeşitlendiriyoruz sonra. Belli isimler veriyoruz onlara, midi, mini vs. gibi. En küçük defterleri mesela diğer ürünlerden arta kalan yanından kesilen bölümlerinden kalan parçalarla yapıyoruz. Birçok modelimiz var. Kalem kutuları, mücevher kutuları, çikolata kutuları, vazolar, defterler, davetiyeler, albümler vs. epeyce bir ürün hazırlıyoruz şu anda. Mesela çikolata kutumuzu Ankara'da bir çikolatacıya çalışmıştık. Nahıl aracılığıyla kurduğumuz bir ilişki oldu onlarla. Çok da beğenildi. Kartvizit kutuları da beğenilen ürünlerimiz arasında. Tabii biz çok beğeniyoruz ürünlerimizi ama alıcılar da memnun kaldılar. Sipariş alırken de ürünlerimizi gösteriyoruz. Hangisini beğenirse onun üzerinden çalışıyoruz.
Siparişlerde en çok neler isteniyor?
Güllü: Daha çok düğün davetiyesi siparişi alıyoruz. Defter siparişi satılan dükkânlar dışında yaptığımız en büyük sipariş işini Body Shop'a yaptık.
Beş profesyonel, üç gönüllü çalışanı olan bir atölyesiniz. İşleyişini nasıl sürdürüyorsunuz atölyenin?
Güllü: Normal işyerleri gibi sabah dokuzda geliyoruz. Akşam dörde kadar çalışıyoruz burada. Hepimizin çocuğu var o yüzden dörde kadar çalışıyoruz. Onlar okuldan geldiğinde evde olmak istiyoruz. Ama siparişlerimiz olduğu zaman mesai saatlerimiz uzayabiliyor. Mesela Body Shop'a çalışırken geceye kadar eşlerimizle birlikte çalıştığımız oluyordu. İşi yetiştirmek için. Burada kararları hep birlikte alıyoruz. Birbirimize danışarak, tartışarak, toplantı yaparak ne yapacağımıza nasıl yapacağımıza karar veriyoruz. Her sabah bir toplantımız olur burada. İş dağılımı yapıyoruz. Ne yapacaksak ona göre. Ondan sonra da her birimizin ne yapacağına karar verip işe başlıyoruz. Kavgasız gürültüsüz yapıyoruz işimizi. Tabii önceden böyle bir işleyişi bilmiyorduk. Hepimiz ev kadınıydık. O niye böyle yaptı, o niye çalışmıyor gibi tartışmalarımız oluyordu. Ama işler de, ilişkiler de yerine oturmaya başladı.
Daha önce evin dışında bir yerde çalıştınız mı?
Güllü: Ben çalışmıştım daha önce. Menekşe mesela bir iki ay çalışmış bir yerde. Elif arkadaşımız çalışmamış hep sosyal faaliyetlerin içinde olmuş. Ayşe arkadaşımız hiç dışarıda çalışmamış. Otuz yaşında ve ailesi izin vermediği için. Maddi sıkıntısı da olmadığı ve tabii kadın olduğu için hep evde durmuş.
Toplum Merkezi'nde ne gibi eğitimler aldınız?
Güllü: Kadının İnsan Hakları Eğitimini aldık. Anne çocuk eğitimiyle başladım mesela ben. Spor ve tiyatroyla uğraştım. Tiyatroda da oynamıştım.
Bu kadar uğraşıdan sonra sizi kimse eve geri sokamaz zaten...
Güllü: Kimse sokamadı. Bunca yıldır iki çocuğum kapatmış beni eve. İki çocuğum var. Onlar okul hayatına başlar başlamaz dışarı attım kendimi. Sanki o yedi yılda hapishanede yaşamışım ben. Daha önce de nakışa dikişe falan gitmişliğim vardı. Bir sosyal faaliyetim vardı yani. Onları tekrardan aldım, benim için tazelik oldu, iyi oldu. En son da Kadının İnsan Hakları Eğitimi Projesine (KİHEP) katıldım. Yine burada mesela KİHEP'e katılmayan ama katılacak arkadaşlar var. Sayımız şu anda biraz az. Yirmi beş kadın olması gerekiyor.
Şu anda kooperatif olarak mı faaliyet gösteriyorsunuz?
Güllü: Evet. Kooperatifimizin ismi Kibele. Kibele Kadın Kooperatifi Gazi Mahallesi'nde kuruldu. Bir lokanta açmışlardı orada kooperatif olarak. Şu anda bir çay ocağı olarak devam ediyor. Yine tiyatro, spor gibi büyüklere ve çocuklara kurslara da başladık orada. Arkadaşımız Elif de Gazi Mahallesi'nden katılıyor çalışmamıza.
İsteyen her kadın gelip burada çalışabilir mi?
Güllü: Tabii herkese kapımız açık bizim. Fakat buraya gelenlerin buraya gönüllü olarak gelmeleri lazım, yani sadece kaç para kazanacağım diye gelenler zaten burada çok para kazanmadığımız ve kazandığımızı da kişi sayısına böldüğümüz için bundan memnun kalmayacaktır. Buraya gelenlerin kadın dayanışması için gelmesi lazım. Mesela atölye, televizyonda ya da gazetelerde çıktığında buraya birçok kadın akın ediyor. Ama hepsinin de ilk sorusu ne kadar kazanacağız oluyor. Ama bizim kazancımız burada ne kadar satış olacağına bağlı. Burada gün oluyor hiçbir şey kazanmıyoruz. Gün oluyor yüz milyon kazanıyoruz, dükkânlardan gelen satış üzerinden. Onu da beş arkadaş paylaşıyoruz. Sipariş alırsak daha da çok kazanabiliriz. Ama tamamen bizim işimiz olması çok güzel. Bütün kararları kendimiz alıp, aramızdaki dayanışmayla iş yapıyor olmamız çok güzel. Dayanışma derken de bu bir sorun için dayanışma da olabilir, ailelerimiz arasında bir dayanışma olabilir. Hep birlikte problemlerimizi çözüyoruz.
Eşleriniz buraya başlamanıza ne dedi? Tepki gösterenler oldu mu?
Güllü: Biz yirmi yedi kadınız aslında. Ama beş profesyonel, üç de gönüllü çalışıyoruz burada. Şöyle söyleyebilirim. Zaten eşleri para konusunda bir şey demeyenler, eleştirilmeyenler burada sabit olan kadınlar şu anda. Para için değil, kendini dinleme ve birlikte bir şeyler üretmek isteyen ve eşleri de böyle düşünenler burada olanlar. Ama para kazanmıyor ya da eşim kızıyor diyenler şu anda burada değiller. Kimisi de bebek yapanlar, hamile kalanlar var ama biz onları bizi bıraktılar diye düşünmüyoruz. Onlar yine buraya gelirler işlerini yola koyunca. Mesela çıkıp geri gelen arkadaş da var. Ya da çocuğumu bırakacak yerim olsa gelirim diyen arkadaşlar var.
Peki burada çocuklarınız için bir yer yapmayı düşündünüz mü hiç?
Güllü: Çocuk odamız var. Ama kış şartlarında çocukları burada tutmamızın imkânı yok. Çünkü burayı ısıtamıyoruz. Şimdi zaten üç dört arkadaşımız daha var atölye faaliyetlerine katılmak isteyen. Ama en kapalı odamız şu anda çalıştığımız oda. Burası da su alıyor. Mesela son yağmurda su bastı burayı. Daha yeni temizledik. Bütün çiçeklerimiz ıslandı yağmurdan. Isınma sorunumuz var. Yazın çocuklarımızı getirebiliyoruz. İçimizden biri de çocuklara bakıcılık yapıyor. Onlarla oynuyor, yemeğiyle dersiyle ilgileniyor. Sırayla yuva öğretmeni oluyoruz yani.
Bundan sonrası için neler hedefliyorsunuz?
Güllü: Tabii ki planlarımız da hedeflerimiz de var. Biz Türkiye'de bu kâğıt işine Amargi'yle başladık. Ama şu anda onlar yapmıyorlar. Bir tek biz yapıyoruz ekolojik kâğıt üretimini. Biz devam ettiriyoruz. Biz bunu bir sponsor aracılığıyla iyi bir yerde iyi şartlarda, kışın hasta olmadan, yazınki mutluluğumuzla çalışarak yapmak istiyoruz.
Tamam yerimiz çok büyük, güzel ama birçok sorunumuz da var. Bize burayı Şişli Belediyesi tahsis etti. Onlara da çok teşekkür ediyoruz ama daha iyi malzemelerle çalışmak istiyoruz. Mesela biz presi çok ilkel yöntemlerle yapıyoruz. Ya da kesme işlerini ilkel el aletleriyle yapıyoruz. Oysa makinelerimiz olsa çok daha iyi ürünler çıkarabiliriz ortaya. Biz kâğıdın yapılmasından son haline kadar el emeğiyle yapıyoruz. Mesela bir delgeçimiz olsa, çünkü biz bunu çekiçle yapıyoruz. Bu da bilek gücü ve emek isteyen bir şey. Bir presimiz olsa çok daha iyi olur.
Neden Türkiye'de böyle bir fabrika olmasın. Biz sadece kaplamayla kâğıdı dökelim gerisini de seri olarak üretelim diyoruz. Mesela Tayland'dan bir yerden kâğıt geldi bize. Adam yarım metresine dünyanın parasını istiyor. Neden biz kendi kağıdımızı kendimiz üretmeyelim. Zaten ben kendi adıma söyleyeyim. Her şeyi dışarıdan beklemekle olmaz. Türkiye'nin durumu belli. Çok güzel şeyler ürettiğimize inanıyoruz. Artık zenginler mi diyelim, elinde imkânları olanlar mı diyelim, artık gelsinler bizi görsünler...
Defterleriniz kullanışlı mı peki? Yazı ya da resim için. Yoksa sadece hediyelik olarak mı düşündünüz?
Güllü: Tabii ki kullanışlı. Mesela bizim ilk ürünlerimizle bugünkü ürünümüz arasında ciddi fark var. Bugün çok daha iyisini üretiyoruz. Yazı için de, başka şey için de çok uygun. Şu anda ürettiğimiz her şey çok kaliteli. Yani matbaaya giriyor, düğün davetiyesi oluyor. harikalar yaratıyoruz.
Fuarlara katılıyor musunuz?
Güllü: Şu anda Nature Fuarı'na katılıyoruz. Hediyelik eşya Fuarına da katıldık mesela. Ama orada nedense pek ilgi görmedik. Tabii o zaman yaptığımız ürünlere şimdi baktığımızda pek de iyi olmadıklarını görüyoruz tabii. Biz artık fabrikasyon gibi olduk. Ürünlerimiz daha iyi.
Buraya gelen ve çalışmaya başlayan bir kadın önce eğitim alıyor herhalde...
Güllü: Önce gelen arkadaşı kâğıt dökümünden başlatıyoruz. Sonra diğer bölümlerini de öğreniyor. Sonra zaten birbirimize göstererek kendimizi geliştiriyoruz.
Siz nasıl katıldınız Mor Kâğıt Atölyesine?
Elif Aldoğan: Ben Gazi Mahallesi'nden geliyorum buraya. Kibele Kadın Kooperatifi'nin de kurucularındanım. Bu arada yolların eziyetini çekiyorum. Buraya gelip giderken. Buradan toplu taşımacılığı da protesto ediyorum. Ben burada yorulmuyorum gerçekten. Ama bir araca binip buraya gelirken ya da buradan evime giderken çok yoruluyorum.
Daha önce çalışıyor muydunuz?
Elif Aldoğan: Hayır ben Gazi Mahallesi'nde sosyal faaliyetler yapıyordum kadınlarla birlikte. Sonra Kibele Kadın Kooperatifi'ni kurduk. Sonra da Mor Kâğıtla birleşim sağladık. Ben de burada çalışmak istedim ve iki aydır buradayım.
Nasıl başladın? Neler öğrendin?
Elif Aldoğan: İlk kâğıt dökümünü öğrendim, öyle başladım. Kâğıt dökümü kolay tabii. Ev işi gibi onu getir, bunu götür şeklinde. Ama şimdi işin diğer bölümünde yani defteri yapmaya gelince ölçüyle santimle falan çalışmaya başlayınca zorlandığımı fark ettim.
İlk ürününü gördüğünde ne hissettin?
Elif Aldoğan: Bir şeyler üretmek çok güzel bir duygu. Biz kadınlar hep tüketici olduk bu toplumda. Ama bir şeyi yaratmak çok farklı. Çok mutlu oluyorum. Çocuk doğurmak gibi. yepyeni bir şey yaratmak. Çünkü hep al, al, al, nereye kadar. Biz eskiyi yeniden ürettiğimiz için ayrıca çok önemli bir şey yapıyoruz. Eğer bizler çocuk yetiştiriyorsak, yarına bir şeyler bırakacaksak artık üretmeli ve dönüşüm yapmalıyız. Dönüşüm yaratmadan bu memleketin başarılı olacağına ben inanmıyorum artık. Her şeyi bitiriyoruz. Halbuki arkadan gelen nesiller var. Onlara daha yaşanılır bir dünya bırakmak zorundayız.
Neden burayı tercih ettiniz?
Elif Aldoğan: Ben zaten hiçbir zaman evde kalmadım. 1994'ten beri Gazi Mahallesi'nde Toplum Merkezi'nde çalıştım. O zaman mahalleye sosyal hizmet uzmanlarını getirttik. Birçok kadın birlikte eğitimler aldık. Tiyatrolar yaptık. Ben oyun yazmıştım mesela gelin ve kaynanalarla ilgili. O oyunu oynadık sonra. Bence bizim mahallede de başka mahallelerde de Toplum Merkezleri'nin büyük yararı oldu. En azından orada kadınlar kendi annelerinden aldıkları eğitimi değil daha iyisini ve doğrusunu çocuklarına vermeyi öğreniyorlar. Ben çocuğumu hayata ve çağa göre yetiştirmeyi öğrendim. Ben de birçok eğitim aldım. Tiyatro eğitimi de sadece bir oyun değil. Ben orada, dokunmayı, fark etmeyi, seçmeyi iletişimi öğrendim. Bunların her biri çok önemli bilgiler.
Siz ne zaman başladınız buraya?
Menekşe Genç: En başından beri Mor Kâğıt Atölyesindeyim. Ta Toplum Merkezi'ndeki toplantılardan bu yana buradayım. İki yılı geçti atölyede çalışmalara katılıyorum. Ben de Kadının İnsan Hakları Eğitimi sırasında tanıştım arkadaşlarımla. O eğitimden sonra buralara kadar geldik. Şu anda da fuara hazırlandığımız için oraya bir şeyler hazırlamaya çalışıyoruz işte.
Burada bulunmaktan çok mutlu görünüyorsunuz? Buranın anlamı ne sizin için?
Menekşe Genç: Ben diyaliz hastasıyım. Buraya gelmeden önce hep evde ve mutsuzdum. Buraya geldikten sonra sağlık olarak da psikolojik olarak da kendimi daha iyi hissediyorum. Burası benim için yaşama bağlandığım yer aynı zamanda. Bir şeyler ürettikçe tedavi de oluyorum ve kendimi daha iyi hissediyorum sanki.
Buradan söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Menekşe Genç: Biz en çok düğün davetiyesi siparişi alıyoruz. Şimdi yılbaşı yaklaşıyor, kartlar ve zarflar yapıyoruz. Bunlardan sipariş almak isteriz. Herkes bu siparişlerini bize verirse daha iyi olur tabii. (BD/BB)