Fotoğraf: HDP sosyal medya, * Türkçe "Nine"
“Ben kadınlar hapishanesinin Pîrikiyim (ninesiyim). En azından bizim siyasetçilerimiz arasında öyle. 4 torunum var, ama ben onların uzağındaydım onlar doğarken. Bir o kadar da yüreğimde hissedecek kadar yakındım onlara.”
Kürt kadın siyasetçi Gülser Yıldırım, altı yıldır Kandıra F Tipi Cezaevi’nde…
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle söyleştiğimiz Yıldırım, “Evet iktidar bizlerin fiziksel özgürlüğümüzü elimizden almış olabilir ama hiçbir güç insanın duygu ve düşünce özgürlüğünü elinden alamaz” diyor.
BİANET'TEN SÖYLEŞİ DİZİSİ: Dışarıdaki kadınlar sordu, içerideki kadınlar cevapladı
TIKLAYIN - Gülser Yıldırım kimdir?
“Korona ile birlikte yaşam daha da zorlaştı”
Nasılsınız?
Bizi, sağlığımızı, yaşamımızı merak edip sorduğunuz için çok teşekkür ederiz. Hapishane koşullarında ister istemez bazı sağlık sorunları ortaya çıkarıyor.
Bu tecrit koşullarının üstüne iki yıldır bir de korona olayı eklenince bizler açısından durum daha da zor hale geldi.
Birçoğumuz sağlık sorunlarını ertelemek durumunda kaldık. Kısıtlamaların biraz da olsa hafiflemesi ile hastaneye gidiş gelişlerimiz başlamış oldu. Sizin için bu satırları kaleme alırken birlikte kaldığımız oda arkadaşımızla karantina günlerini geçiriyoruz.
Bizler her şeye rağmen, bütün karanlık zihniyetlere inat, bazı sağlık sorunları dışında, kendimizi çok iyi, moralli ve azimli görüyoruz.
Evet iktidar bizlerin fiziksel özgürlüğümüzü elimizden almış olabilir ama hiçbir güç insanın duygu ve düşünce özgürlüğünü elinden alamaz. Bizi ayakta dimdik tutan tam da budur diyorum.
8 Mart sizin için ne ifade ediyor?
Ben kadınlar hapishanesinin Pîrikiyim (ninesiyim). En azından bizim siyasetçilerimiz arasında öyle. 4 torunum var, ama ben onların uzağındaydım onlar doğarken. Bir o kadar da yüreğimde hissedecek kadar yakındım onlara.
Ülkemin bütün can çocuklarına pandemi koşullarında açık görüş yasağı, Garibe Gezer’in yaşamını yitirdiği güne kadar devam etti. İlk olarak o gün yarım saatlik açık görüş verilmişti, geriye acı bir anı bıraktı.
Sorduğunuz soruya gelince evet başta torunlarım olmak üzere her ay görüşmeye geliyorlar. Ben onlara bir sınır koydum ve “ayda bir gelin” dedim, onlar da kendi aralarında geliş aylarını belirliyorlar.
Hapishanede 25 Kasımlar ve 8 Martlar nasıl geçiyor?
Hapishane koşullarında 8 Mart etkinliklerinde daha önce bir araya geliyorduk, türkülerle, halaylarla, şiirlerle karşıladığımız zamanlar da oluyordu.
Pandemiden sonra sesimizi, türkümüzü, stranlarımızı çatıların, yüksek duvarların, tel örgülerin üzerinden birbirimize ulaştırmaya çalışıyoruz.
“Kadınların öldürülmediği bir ülke için mücadeleye devam”
O zaman 8 Mart Dünya Kadınlar Günü mesajı alabilir miyiz?
Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum. Bugün her zamankinden daha fazla örgütlenmeye, kadın bilinci iradesi ile bir araya gelerek mücadeleyi büyütmeye ihtiyacımız var.
Bu bizlerin tarihi sorumluluğudur, her gün erkeklerce katledilen kadın arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza karşı yerine getirmemiz gereken görevlerimizdir. İstanbul Sözleşmesi’nin hayat bulduğu, kadınların öldürülmediği ve çocuklara tecavüz edilmediği ülke ve dünya için mücadeleye devam.
“Tecrit, mahpusların yaşamına mal oluyor”
Hapishane koşullarınızı anlatır mısınız?
Adı üstünde hapishane, cezaevi, zindan… Bu tanımlamalara bakarken bile bu mekanların tutuklular için ne anlama geldiği çok bariz biçimde anlaşılıyor değil mi? Bu da yetmiyor, haksız hukuksuz insanlık suçu diyebileceğimiz tecrit politikalarını uyguluyorlar. Bu politika başta İmralı Cezaevi’ndeki Sayın Abdullah Öcalan ve arkadaşları olmak üzere hemen hemen bütün hapishanelerde uygulanmış ve bu uygulamaya devam ediliyor.
Tecridin keyfi uygulamaları sonucu çok acı olaylar yaşanıyor. Bu dayatmaların sonucu olarak başta bulunduğumuz Kandıra Cezaevi’nde Garibe Gezer olmak üzere birçok tutuklunun yaşamına neden olan acı olaylar yaşandı.
Söz konusu Kürtler ve onların doğal talepleri olduğu zaman, hepsinin ikinci uğrak yeri, yaşam alanı oluyor hapishaneler. İnsanın bu mekanlarda canını, kıymetlisini yitirirken bile onu son yolculuğuna uğurlamamasının adıdır hapishane ama bir o kadar da düşünerek, direnerek kendin olmanın adıdır hapishane.
“ATK vicdansız kararlar alıyor”
Peki tam bu noktada Aysel Tuğluk’un sağlığı nasıl?
Evet sizin de belirttiğiniz gibi Aysel Tuğluk vekilimizin adının bu kahrolası demans hastalığı ile anılması çok acı ve yürek yakıcıdır. Ama bizleri daha fazla üzen acı veren Adli Tıp Kurumu'nun (ATK) Aysel vekilimize yönelik vicdansızca tutumudur.
Oysa bu hastalığın ne kadar vahim bir hastalık olduğunu, hapishane koşullarında hastalığın daha fazla ilerleyeceğini en çok bu kurum bilmektedir. Buna rağmen “Aysel Tuğluk cezaevinde kalabilir” raporunu hazırlamaları, bu kurumun objektifliğini bizler açısından şaibeli hale getiriyor.
Diğer birçok kurumu da ATK de iktidar eksenli hareket ettiklerini ortaya koymuştur. İnanın Aysel vekilimizin içinde bulunduğu durum burada görevli olan infaz koruma memurlarına sorulsaydı, daha objektif bir rapor hazırlarlardı. Çünkü onlar da en az bizim kadar onu görüyor ve durumunun geldiği aşamayı gözlemleyerek tanıklık ediyorlar.
ATK’den gelen raporlar, Aysel vekilimize olan yaklaşımın temelinde Kürt kadın özgürlük mücadelesine, karşı eş başkanlık fikriyatına karşı, Kürt kadınlarının onurlu duruşuna karşı beslenen kin ve nefretin sonucudur. Ne yazık ki Türkiye hapishanelerinde bulunan bütün tutsakların en can alıcı ve acı verici sorunların başında hasta mahpuslar meselesi gelmektedir.
Maalesef ATK’nin hasta mahpuslara dair raporlarına bakınca kendileri ile ilgili gerçek gözümüze çarpıyor. Biz Aysel Tuğluk vekilimizi çok seviyoruz ve onun şimdiye kadar yürüttüğü mücadeleye büyük değer biçiyoruz.
Bu vesile ile dışarıda Aysel vekilimize dönük gelişen duyarlılığı çok önemsiyor ve değerli buluyoruz. Bu duyarlılığın daha da gelişip büyüyeceğine inanıyorum. Aysel Tuğluk vekilimize yaşatılan ve onun şahsında hepimize yaşatılan annesi Hatun Tuğluk'un mezarına yapılan ırkçı saldırı halen hafızalarda tazeliğini koruyor.
Hapishanedeki gözlemlerinizi aktarır mısınız?
Benim ilk defa hapishane ile tanışmam ve birebir koşullarını yaşamam 2006’da oldu. O zaman 4,5 ay kalmıştım. Daha sonra 2010’da KCK Mardin davasında 4 yıl Mardin Cezaevinde kaldım. Cezaevinde 2011 seçimlerinde Mardin milletvekili olarak seçildim. Seçildikten sonra 2,5 yıl sonra serbest bırakıldım.
7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde tekrar Mardin vekili seçildim. Değerli halkımızın büyük emek ve çabası karşısında saygıyla eğiliyorum. En kalbi duygularla selam ve sevgilerimi sunuyor ve 8 Mart ve 21 Martlarını kutluyorum. En son 4 Kasım 2016’da dokunulmazlıklarımız kaldırılmasıyla birlikte eş başkanlarımız ve diğer vekil arkadaşlarımızla birlikte tutuklandık.
Kandıra F Tipi hapishanesinde bulunan seçilmiş siyasetçi arkadaşlarla 6. seneye girmiş bulunmaktayız. Hapishane koşullarında hayata bakmak öncelikle vicdani irade, düşünce birlikteliğini sağlamak ve onu yaşamı her anında hissederek, sorumluluk duyarak yaşamayı gerektirir. Yoksa bu kadar uzun süre kalamaz insan.
Burada tanıdığımız 27-30 yıl hapis yatan arkadaşlar var, onlara bakınca insanın kendisi için taşıyacağı duygusu kalmıyor. Hele son zamanlarda genç yaştaki arkadaşlara verilen ağırlaştırılmış cezalar, hiçbir aklın ve vicdanın kabul edemeyeceği büyüklüktedir.
“Gazeteler verilmiyor”
Dışarıdaki politik süreci takip ediyor musunuz? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel siyaseti takip etme olanağımız çok sınırlı, aldığımız ve okuduğum birçok gazete ve yayın artık verilmiyor. Biz de bazen televizyondan bazen de eşten dosttan, aile ziyaretlerinden dışarıdaki olayları gelişmeleri takip etmeye çalışıyoruz.
Ama yeterli olduğunu söyleyemem, bu süreç doğru politikalarla yürütülürse ve halka beraber iç içe sorunların kaynağına inilerek çözüm iradesi ortaya konulursa, Türkiye halklarının bu karanlıktan kurtulması şansı doğar.
İktidarın bunca kötülüğüne, halka çektirdiklerine rağmen halen insanlar yüzde 30-40 oy vereceğini söylüyorsa baştan muhalif kesimlerin oturup kendilerini gözden geçirmesi gerekir derim.
Genel tabloya baktığımızda Suriye, Irak, Libya en son Ukrayna'da olduğu gibi savaşların halklara yıkım getirdiğini ama savaş baronlarına saltanat sunduğunu görüyoruz. Bunun için her zamanki gibi daha fazla barışı sahiplenmenin zamanıdır diyorum.
(EMK/NÖ)
DIŞARIDAKİ KADINLAR SORDU, İÇERİDEKİ KADINLAR ANLATTI
Figen Yüksekdağ: "Gündüzden geceye, kadınlar el ele özgürlüğe!" / Ayşegül Doğan'ın söyleşisi
Hapishanenin "Pîrik*"i Gülser Yıldırım: Aysel Tuğluk'la dayanışma çok kıymetli / Evrim Kepenek'in şöyleşisi
Sebahat Tuncel: "Bu karanlıktan çıkış uzak değil" / Mehveş Evin'in söyleşisi