Haberin Kürtçesi / İngilizcesi için tıklayın
"Diyarbakır’da gazeteci olmak zor" demişti 2016’da yaptığı bir konuşmada Hakkı Boltan. Sonrasında ise "Burada gazeteciliğe ve gazetecilere yönelik saldırı var" diye eklemişti.
Üzerinden altı yıl geçti. Bugün Diyarbakır’da 20 gazeteci ile bir medya çalışanı günlerdir gözaltında.
Üstelik altı yılda basına yönelik ilk operasyon da değil bu. Askerlerin iki yurttaşı helikopterde atmasını haberleştiren gazeteciler dahil onlarca gazeteci bu süreçte gözaltına alındı, yargılandı, tutuklandı, taciz edildi.
Ancak son zamanlarda bölgede Kürt gazetecilere yönelik operasyonlarda gözle görülür bir artış var. Hakkı Boltan da bu örneklerden sadece birisi.
Yaptığı haberleri düşünmezsek onu sabaha karşı evinde yapılan bir operasyonla gözaltına alınmasından ve Cumhurbaşkanına hakaret ile örgüt üyeliği yargılamalarından hatırlıyoruz.
"Gözaltılar iktidarın politikayla bağlantılı bir girişim"
Bugün Diyarbakır’da gazetecilerin gözaltına alınmasıyla ilgili fikrini sorduğumuz Boltan "İlk değildi, son da olmayacak" diyor.
Ona göre gözaltılar doğrudan basına yönelik bir saldırı ama daha özelinde Kürt gazeteciliğine bir saldırı. Boltan nedeni olaraksa "İktidarın bir hesabı var" diyor:
"Kürt basınına yönelik ne zaman böyle toplu bir saldırı olsa arka planında mutlaka bir çıkar hesabı vardır. Roboski, kuşatma, sınır ötesi operasyon, seçimler… Bu susturmaya yönelik, mutlaka iktidarın politikayla bağlantılı bir girişimdir.
"Bugünkü gözaltılar da ileride yapacakları, kamuoyunda bilinmesini veyahut yeterince tartışılmasını istemedikleri bir şeyin habercisi."
"Bizi koruyan gazeteciliğimiz"
Geçmişten bugüne değişmeyen tek şeyin gazetecilere yönelik bu operasyon ve saldırılar olduğunu belirten Boltan bunların sadece ‘gazetecilik yapmama’ arzusunu içermediğini söylüyor. “Çok farklı boyutlarda, canımızdan endişe edeceğimiz saldırılar var” diyor:
"Bizler tehdit ediliyoruz, ailemiz tehdit ediliyor. Her gün bir yerlerde bize engeller çıkartılıyor. Arkadaşlarımız fişleniyor, bizler fişleniyoruz. Bir yandan hayatımıza devam etmek için ekonomik olarak zorlanıyoruz.
"Eve gittiğimizde rahat uyuma gibi bir durumumuz yok. Mutlaka bir korkumuz olur. Evden de aynı şekilde kaygılarımızla ve korkularımızla çıkıyoruz. Ama kaygı ve korkularımızın bizi korumayacağını, bizi koruyanın çalışmalarımızın, gazeteciliğimizin kendisi olduğunu biliyoruz.
"Diyarbakır'da çalışan bir gazeteci bu riskleri bile bile, gözaltına alınacağını, tutuklanacağını bile bile, gazetecilik yapıyor. Dolayısıyla tüm bunlara rağmen ısrarla gazeteciliği devam ettiriyoruz.”
"Çünkü bu topraklarda gazetecilik bir ihtiyaçtır, bir zorunluluktur. Habersiz bir yaşamın olamayacağı, özgürlük ve hakların haberle doğrudan bağlantılı olduğunun bilincinde insanlar. İktidar da bunu anlamıyor. ‘Bugün bitirmediysem, bir dahaki sefere bitiririm’ aklıyla yaklaşıyor. Ama böyle değil. Burada gazeteciliğin ruhu, topluma işlemiş.
"Gençlerin gazetecilik yapmaya hevesli. Bundan dolayı Kürdistan'da, Kürtlerde gazeteciliği öldürmek, sonlandırmak mümkün değil.”
Mehmet Ali Birand ve Ape Musa
Yaygın ve ana akım medyanın gözaltılar karşısındaki tutumunu da eleştiren Hakkı Boltan, 2011’de ‘KCK Basın’ yargılamalarında cezaevine gönderilen Kürt gazetecileri köşesine taşıyan Mehmet Ali Birand’ın “KCK tutuklamaları çerçevesinde 35 gazeteci içeri alındı. Bu meslektaşların büyük bölümü DİHA ve Özgür Gündem gibi yayın organlarında çalışıyorlardı. Yayınladıkları mektupla haykırışlarını seslendirdiler. Ancak kimseler oralı değil. Bu gazetecilerden hiçbiri terör faaliyetine katılmış değil. Bu gazetecilerden hiçbiri silah taşımamış, tetik çekmemiş, insan öldürmemiş. Bu gazeteciler, fikirlerini yansıtmışlar. Evet, Kürt sorununda taraf olmuşlar. Evet, bizim paylaşmadığımız görüşleri yansıtmışlar.” sözlerini hatırlatıyor.
Tüm gazetecilerin ve toplumun sorumluluk alması gerektiğini söylüyor. Sahiplenmeden dem vuruyor:
"…Mevzu Kürt gazetecilerse eğer meslektaşlarımız genellikle devleti sahiplenir, devletin yanında yer almayı tercih eder. Bu da devletin veyahut iktidarın Kürt gazetecilerin üzerine daha çok gitmesine imkan sunar.
"Daha önce hep böyle olmuştur ama son günlerde önemli bir değişiklik görüyorum doğrusu. Dün (13 Haziran) 62 kurum 837 gazetecinin yer aldığı bir imza kampanyası vardı. Dünya kamuoyunda önemli destekler, önemli çağrılar vardı.
"Bu da Kürtlere yapılan saldırının Türkiye'nin belirttiği gibi ‘Biz teröristleri yakalıyor, teröristleri cezaevine koyuyoruz’ şeklinde olmadığını insanların fark ettiğini gösteriyor.
"Biz kendimizi Ape Musa'yı (Musa Anter) sembol olarak belirledik. Onun ısrarlı gazetecilik felsefesine bağlı çalışıyoruz. Burada kime sorsan ‘Ben Ape Musa’nın yolundan gidiyorum’ der. O nedenle bizler Mehmet Ali Birand'ın dediği gibi ‘gerçek gazetecileriz."
(HA)