İki yıl önce bugün, 25 Nisan 2022’de, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ‘Gezi davasında’ Türkiye yargı tarihinin kara lekeleri arasında yerini alan bir karara daha imza attı. Mahkeme, dosyada kabul edilebilir hiçbir delil bulunmazken, Osman Kavala’nın 2013 Gezi Parkı protestolarını ‘organize ve finanse ettiği’ ve bu yolla ‘hükümeti devirmeye teşebbüs ettiği’, Can Atalay, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ekmekçi’nin de ona ‘yardım ettikleri’ iddiasına dayanarak Kavala’yı ağırlaştırılmış müebbet, diğer hak savunucularını 18 yıl hapis cezasına mahkum etti. Yargıtay, 28 Eylül 2023 tarihli kararı ile alt derece mahkemesinin Mücella Yapıcı, Hakan Altınay ve Yiğit Ekmekçi hakkında verdiği mahkumiyet kararını bozarken, diğer beş sanık hakkındaki kararı onadı.
AVUKAT AKÇAY TAŞÇI GEZİ DAVASINI 17 MADDEDE YORUMLADI
Gezi Davası: AYM’nin vereceği karar, hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmek için bir fırsat
GEZİ MAHPUSLARI İKİ YILDIR HAPİSHANEDE
Mine Özerden’in kızı anlattı: Toplumun vicdanına güveniyoruz
Osman Kavala, Kasım 2017’den bu yana iç hukukun -ve Anayasa’nın 90. maddesi ile iç hukukun bir parçası olan uluslararası insan hakları hukukunun- sağladığı bütün hukuki güvenceler hiçe sayılarak cezaevinde tutulurken, diğer dört hak savunucusu, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin mahkumiyet kararı ile birlikte Nisan 2022 tarihinden bu yana cezaevinde.
Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Osman Kavala tarafından yapılan başvuruya dair Aralık 2019’da verdiği son derece önemli ve istisnai kararında, soruşturma ve yargılama makamlarının gerek tutuklama, gerek tutukluluğun sürdürülmesi gerekse de sonradan mahkumiyet kararına gerekçe yaptıkları faaliyetlerin hak savunuculuğu ve ifade, örgütlenme ve barışçıl toplanma özgürlüğü haklarının kullanılması niteliğinde faaliyetler olduğunu tespit etti. AİHM aynı zamanda Türkiye hükümeti tarafından Osman Kavala’nın tutuklu olarak -ve halihazırda bir hükme dayanılarak- cezaevinde tutulmasında gizli bir amaç güdüldüğünü, bu amacın onun meşru faaliyetlerinin engellenmesi, hak savunucularının susturulması ve caydırılması olduğunu hüküm altına aldı.
Bağımsızlığı ve tarafsızlığına dair haklarında çok ciddi ve haklı soru işaretleri bulunan Türkiye yargı makamları, AİHM’in kararına rağmen bu davada hükümetin etki ve kontrolünde hareket etmeyi sürdürdü. Süreç içinde gerek Osman Kavala gerekse de diğer hak savunucularının hükümet temsilcileri tarafından kamuoyu nezdinde açık bir şekilde hedef alınmasına devam edildi. AİHM kararında Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılması talep edildiği halde bu hüküm yerine getirilmedi. Türkiye bu yolla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 46(1). maddesinde ifadesini bulan AİHM kararlarını yerine getirme yükümlülüğünü de defalarca ihlal etti.
Her türlü karara ve girişime rağmen Türkiye’nin AİHM kararını yerine getirmemekteki ısrarı, kararların uygulanmasının denetim merci olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından ülke hakkında son derece istisnai hallerde başvurulan ihlal prosedürünün işletilmesine neden oldu. Bu bağlamda Komite tarafından dosya yeniden AİHM’e taşındı ve Temmuz 2022’de mahkeme ilk kararındaki tespitlerini yineleyerek, Türkiye tarafından mahkeme kararlarının icrasına dair Sözleşmesel yükümlülüğün ihlal edildiğini tespit etti, Kavala’nın derhal serbest bırakılması talebini tekrar etti. Buna rağmen Yargıtay, Eylül 2023’te alt derece mahkemesi kararını büyük oranda onadı. Osman Kavala ve diğer dört Gezi davası sanığı hala cezaevinde tutuluyor.
Detaylar
Gezi davasının diğer yargılananlarından olan Can Atalay hakkında da Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından verilen son derece önemli hak ihlali kararları mevcut. Buna göre Mayıs 2023 parlamento seçimlerinde milletvekili olarak seçilen Can Atalay hakkında süren dava alt derece yargı mercilerince durdurulmalı, Atalay derhal serbest bırakılmalı iken bunun yapılmaması Anayasal hak ihlali niteliğinde. Ancak AYM’nin bu son derece açık ihlal kararına ve Can Atalay’ın derhal serbest bırakılması da dahil olmak üzere kararın yerine getirilmesi için alt derece mahkemesinin atması gereken somut adımlara dair detaylı tespitine rağmen gerek İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi gerekse de Yargıtay hukuka aykırı uygulamalarını sürdürdü.
İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı şu açıklamayı yaptı:
“İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı bileşenleri olarak Gezi davasında verilen, haksızlığı, dayanaksızlığı ve politik bir amaca hizmet ettiği açık olan mahkumiyet kararının 2. yılını geride bırakırken hak savunucularına yönelik bu bitmeyen yargı tacizine, hukuk faciasına ve yargıyı araçsallaştıran uygulamalara son verilmesi çağrısında bulunuyoruz: Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman derhal serbest bırakılsın ve haklarındaki asılsız suçlamalar düşürülsün;
“AİHM ve AYM kararları uygulansın; Hak savunucularının meşru savunuculuk faaliyetlerine dönük her türlü müdahale son bulsun ve yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ile temel hak ve özgürlüklere dair temel hukuk devleti güvenceleri derhal sağlansın.”
İnsan Hakları Savunucuları Dayanışma Ağı
17 Mayıs Derneği, Civil Rights Defenders, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Göç İzleme Derneği, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Kadın Zamanı Derneği, Kadının İnsan Hakları Derneği, Kaos GL, Lambda İstanbul Lezbiyen Gey Biseksüel Trans İnterseks Artı Dayanışma Derneği, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, P24 Bağımsız Gazetecilik Derneği, Research Institute on Turkey, Sivil Alan Araştırmaları Derneği, Sosyal Politika Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD LGBTİ+), Türkiye Almanya Kültür Forumu, Türkiye İnsan Hakları Davalarına Destek Projesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Üniversiteli Kuir Araştırmaları ve LGBTİ+ Dayanışma Derneği (ÜniKuir)
(EMK)