Yeni kurulan www.konyastk.org adresli sitede de bu etkinliklerini kamuoyuna duyurmaya çalışıyorlar. Son derece ilginç ve oldukça başarılı bir girişim. Üstelik söz konusu STK yöneticileri, biraz kendi deneyimlerini tanıtmak, biraz da farklı örnekleri incelemek ve öğrenmek üzere zaman zaman Orta ve Güneydoğu Anadolu'ya toplu inceleme gezileri düzenliyorlar.
Kuşkusuz 63 STK'nin 63'ünün de paylaştığı genel bir İslami duyarlılık olduğunu belirtmeye herhalde gerek yok. Ayrıca hem Türkiye çapında hem de Konya'da bu İslami duyarlılığa yakın bir siyasi gücün iktidarda olması, STK'lerin bir yandan işlerini kolaylaştırıyor ama kimi etkinlik örneklerinde olduğu gibi, STK'nin sivil niteliğine de zarar verme riskini taşıyor. Batılıların deyişiyle GONGO (Governemental Non Governemental Organisation) yani hükümet yanlısı hükümet dışı örgüt nitelemesi gündeme gelebiliyor.
Konya örneğinde, diğer STK'lerle ilişkileri sordum. Örneğin Kemalizan belki de laikperest olarak adlandırılabilecek kimi kuruluşlar, Irak'ın işgali döneminde 63 STK ile benzer hatta aynı konumda olmalarına rağmen, sahada ciddi bir birliktelik maalesef gelişememiş. MAZLUMDER'den arkadaşlar, bu eksikliğin farkındalar, hem kendi hatalarına hem de karşı tarafın katı tutumlarını eleştiriyor. MAZLUMDER, İnsan Hakları Derneği (İHD) ile geliştirdiği ittifak ve gerçekleştirdiği ortak eylemler sayesinde, bu konuda en deneyimli ve kıdemli kuruluş.
63 STK, Konya Selçuk Üniversitesi'nden akademisyenlerin oluşturduğu bir Danışma Konseyi'nin önerilerinden de yararlanıyor. Mesela sosyolog Prof. Yasin Aktay bu platformun aktif destekleyicilerinden biri.
Konya mı gerici, Ankara mı?
Cuma akşamı, İngilizler gibi saat 18:30'da akşam yemeğine oturduk, sonra Öğretmenler Evinin Konferans Salonuna geçtik. İlk bölümde 63 STK'nin son dönem etkinlikleri ve iç örgütsel sorunları gündeme geldi. Konya'da özellikle MAZLUMDER açısından bakılınca, "başörtüsü" sorunu önemli, şimdilerde Somalili göçmenlerin ağırlanması da STK'lerin faaliyeti arasında.
Eskiden Hizbullah, son dönemlerde de El Kaide üyesi olmakla suçlanan kişilerin geniş çaplı gözaltı kampanyaları da STK'leri rahatsız ediyor. Hukukçular Derneği (Hu-Der) yöneticilerinin verdiği rakamlara göre, son yıllarda 800 gözaltıdan ilk duruşmada sadece 9 kişi tutuklanmış. Bu gözaltı kampanyaları, Konya'nın ulusal basında "gericilik" ya da "irtica" yuvası olarak gösterilmesine neden oluyor ki, bu durum da rahatsız edici.
Neyin gericilik neyin irtica olduğu, hatta sağ ile solun bile Kemalist-devletçi ideoloji nedeniyle karmakarışık hale geldiği bir ortamda, özellikle 1980 sonrasında güçlenerek iktidara dahi gelen İslamcı akımların iç dünyasını anlamak için Konya önemli bir örnek, hatta laboratuar.
Konya, benim 1969-78 yıllarında turist rehberi olarak yaz-bahar aylarında haftada bir gün uğradığım küçük, kapalı, muhafazakar bir bozkır kentiydi. 90'lı yıllarda da bir iki kez Konya'ya gittiğimi hatırlıyorum. Ama bu kez MAZLUMDER'den Adem Seleş'in rehberliğinde esaslı bir tarihi-sosyolojik-siyasi Konya turu yaptıktan sonra ufkum açıldı.
Mevlana, etli ekmek (Roma pizzası gibi incecik hamuru var!) ve Meram bağları gibi turistik alanları bir kalemde geçiyorum ama Konya'nın insan manzaraları açısından bana ilginç gelen gözlem ve saptamalar:
Bizi daha havaalanında karşılayan genç bir akademisyen, Türkiye ve Konya toplumunun, insanlarının haksızlığa, adaletsizliğe yeteri kadar tepki göstermediğini anlatırken "E bozkırda çok koyun olur" dedi. Yanındaki hemşehrileri de karşı çıkmadı. Özeleştiri olgunluğu açısından da mizah açısından da başarılı değil mi?
Cumartesi sabahı bizi uğurlayan bir eğitimci arkadaş ise uzun uzun Edward Said'den söz etti. Oryantalizm konusunda sıkı bir Doğulu ruhu var benim tanıştığım Konyalıların.
Biz bize... Hep birlikte hep beraber...
Bir başka arkadaş Konya'nın temel sorununu şöyle anlattı: Biz çok içimize kapanığız, bir de burada hep birbirine çok benzeyen insanlar yaşıyor. Farklı yok, öteki yok, bu nedenle çok fazla fikri zenginlik de yok...Verdiği örnek ise hem çok şaşırtıcı hem de çok insani: "Ben liseyi bitirdikten sonra Ankara'ya üniversiteye gittim. Farklı insanlarla ilk kez üniversite kantininde karşılaştım. Geldiğimin ikinci ya da üçüncü günüydü, yemekte bir arkadaş 'Ya Allah var mı ki?' dedi. Şoke olmuştum. Çünkü o yaşıma kadar böyle bir soruyla bile karşılaşmamıştım."
Bu, işin manevi, fikri yanı...
Ama 80 öncesi küçük, kapalı ve muhafazakar kabuk, bilhassa 90'lı yıllarda özellikle otomotiv yan sanayisinin ve tekstilin gelişmesiyle yavaş yavaş kırılıyor. Ne var ki Konyalının iş ve çalışma kültürü, henüz gerçek anlamda bir büyük kent ya da sanayi toplumun düzeyinde, disiplininde değil. Biraz İslamiyetin kaderciliği biraz da "Bir hırka-bir lokma" yaklaşımın etkinliği nedeniyle Konya eski huzurunun bozulmasını pek istemiyor, anlaşılan.
Yine de kent merkezinde dolaşırken bile başörtülü genç kızlarla (Dört tane İmam Hatip Lisesi var) başörtüsüz kızları barış içinde bir arada görmek mümkün. Öyle kimilerinin iddia ettiği üzere Konya, bir çarşaf kent, bir Tahran ya da bir Kabil filan değil tabii ki... Tutucu olsa da Müslüman ahlakı, hiç olmazsa fuhuş, kumar, uyuşturucu gibi toplumsal bozuklukları bir ölçüde engelliyor ya da yayılmasını önlüyor. Alkol konusunda perhiz yapanlar için Konya bir cennet.
Vakit Zaman Yeni Şafak erkenden...
Bir başka önemli ölçü, Konyalıların medya ile ilişkileri: Vakit gazetesi en büyük satışı bu kentte gerçekleştiriyor( 8.000 nüsha). Arkadaşların verdiği bilgiye göre Zaman (7.500) ardından da Yeni Şafak (4.000) geliyor. Konya'nın zengin ve kaliteli bir yerel medyası da var.
STK ve Medya konulu konferansta olsun, yerel medyadan meslektaşlarla söyleşilerde olsun, dini renkli olsa da bir siyasi perspektife sahip oldukları için STK yöneticilerinin neredeyse hepsinin, benim egemen medya/devlet, hakiki gerçek/medyatik gerçek formüllerini, yani eleştirel bakışı çok rahat bir şekilde kabul ettiklerine tanık oldum.
Böyle 30 saatlik bir ziyarette kentin iç hücrelerini kavramak tabi ki mümkün değil, yine de Adem Seleş'in somut bilgi ve zengin görüş ve tahlilleri sayesinde yoğun bir fikri-sosyolojik Konya banyosu yaptığımı itiraf edeyim. Büyükşehir Belediyesinin yayınladığı 4 ciltlik "Kent Araştırmaları-Sosyal Doku Projesi" çalışmasında, "Türkiye'de Konya İmajı", "Konya'da Hayat tarzı", "Konya'da Kent kültürü ve kentlilik bilinci" ve "Konya'da Komşuluk Araştırması" konuları etraflı ve derin bir şekilde incelenmiş. Okudukça, kentte edindiğim izlenimler doğrulanıyor.
Değişen ve gelişen bir Konya, kaçınılmaz olarak siyasi ve toplumsal düzlemlerde de özgünlüğünü koruyarak olgunlaşıyor. (RD/TK)