Türkiye kamuoyu, Orhan Doğan ismi her geçtiğinde, geriye dönüp baktığında sanırım o utanç verici görüntüyü anımsar, anımsamalıdır...
Tarih 1994 yılıdır. Orhan Doğan ve arkadaşları seçilmiş birer milletvekilidirler. İnfazları kesilmiştir. Orhan Doğan'ın kafasına ve boynuna elle müdahale edilerek bir Murat 131 araca, zorla bindirilerek götürülmektedir.
Sonrası koca bir on yıldır. Ankara mahpusluğudur. Çıktıktan sonra ise siyasete bırakılan yerden başlanmak istenme talep ve arzularına rağmen "oturun oturduğunuz yerde, siyaset yapamazsınız" resmi vurgularıdır.
1980'lerde Cizre'de
Ardıma bakıyorum ve Orhan Doğan'ı neredeyse 20 yıldan fazla bir zamandan bu yana tanıdığımı fark ediyorum.
Göz gözü görmez 1980'li yıllardı. Orhan'la Hasip (Kaplan) iki cesur arkadaştılar. Bırakın bölgede, Türkiye'de bile baroların kurumsal manada muhalefet etmediği, muhalif seslerinin pek de çıkmadığı günlerde o iki adam mahşerin iki korkusuz atlısı gibi Mardin, Şırnak ve Batman üçgeninde ses getiriyorlardı.
Sık sık da müvekkilleri nedeniyle Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesinin salonlarını, koridorlarını ve Diyarbakır zindanının kapılarını aşındırıyorlardı.
O dönemin en canlı tanıklarından ve bu yazdıklarımın gerçekliğinden ayrıntılarıyla birlikte haberdar olanlardan biri de gazeteci dostum Celal Başlangıç'tır. Celal de sıkça Hasip'le Orhan'ın Cizre'de konukları olurdu ve gazetesine onların yaptıklarını, çalışmalarını taşırdı.
Kamuoyunun "dışkı yedirme" vakası olarak tanıdığı Yeşilyurt Köylülerinin Davası da bu iki cesur insan tarafından ülke gündemine taşınmıştı.
Mardin'de başlayan yolculuk
Hayat hikayesine bakıyorum işte böylesine acılı ve sorunlar yumağı bir coğrafyanın aydınına yakışan dolu dolu ve her bir günü bir başka günün çekilecek acılarını aratacak düzeyde yaşanmış; belki de kimilerinin 500 yıllık bir ömür sürse bile yaşayamayacağı, hatta yaşamaya cesaret dahi edemeyeceği bir 50 yıl Orhan Doğan'ınki.
25 Temmuz 1955'de Mardin'de doğmuş Orhan Doğan. Babasının memur olması nedeniyle Anadolu'nun bir çok kentini dolaşmış ve ortaokula Ağrı'da başlayıp Hatay'da bitirmiş.
Aydın'da başlayan lise öğrenimini de Samsun Bafra'da tamamlamış. 1974 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'ni kazanmış. Hukuk Fakültesi'ne kaydını yaptırmasında ise kendi deyimiyle, o dönemlerin popüler dizisi Petroçelli'nin etkisi büyük olmuş.
Ailesinin maddi durumu iyi olmasına karşın, lise ve üniversite yıllarını çalışarak geçirmiş. Lise yıllarında Orman İşletme Müdürlüğü'nde puantör olarak çalışmış, 1975 yılında ise açılan memurluk sınavını kazanarak 1981 yılına kadar Ankara Altındağ İlköğretim Müdürlüğü'nde muhasebe memuru olarak görev yapmış.
1980 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra, avukatlık stajını Murathan Mungan'ın babası İsmail Mungan'ın yanında tamamlamış. Avukatlık stajı sonrasından Orhan Doğan, avukatlık için Cizre'de karar kılmış.
İnsan hakları savunuculuğu ve siyaset
Ben Orhan'ı tanıdığımda ağırlıklı olarak siyasi davalara bakıyordu.
Avukatlığının yanı sıra sivil hak savunuculuğunu ihmal etmiyordu. İnsan Hakları Derneği (İHD) kurucu başkanlığı ile Cizre ve Şırnak'ta İHD temsilciliği de yapan Doğan'ın politik yaşamı ise 1990 yılında Fehmi Işıklar'ın başkanlığında kurulan Halkın Emek Partisi (HEP) ile başladı.
altı aylık kuruluş süresini tamamlayamadığı için 20 Ekim 1991 seçimlerine Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) ile ittifak yaparak girmesi HEP'i parlamentoya taşırken, HEP listelerinden aday gösterilen Orhan Doğan da o seçimlerde bölgesinde en çok oyu alarak Meclise girdi.
1992 Newroz'unda yaşanan olaylar, demokratikleşme ve Kürt sorunu konusunda atılmayan adımlar, HEP'i SHP'den kopardı. 2 Mart 1994'te ise Meclis, HEP'in kapatılması ile Demokrasi Partisi'ni (DEP) kuran milletvekillerinin gözaltına alınışına sahne oldu.
Mecliste yazının başında da ifade ettiğim gibi sivil bir polis tarafından ensesine bastırılarak Murat 131 marka araca sokulan Orhan Doğan, yargılandı, mahkum oldu ve 10 yılı aşkın bir süre hapis yattı.
"Yazmak benim işim değil!"
Çıktıktan sonra Ankara'da bir gün birlikte yemek yerken, ısrarla "senin yaşadıkların çok okunan bir anı roman olur, Orhan. Yazmalısın!" demiştim.
"Ben yazamam. İyi konuşurum da, yazmak benim işin değil" demişti. Israr edince de "Bakalım bir arkadaşım zaman zaman benimle görüşmeler yapıyor. Belki o yazar" deyivermişti.
Çok güzel ve düzeyli konuşan, çok iyi giyinen, insan ilişkilerinde düzey tutturmayı bilen, dost bildiklerini hiçbir zaman ihmal etmeyen kadir kıymet bilir bir güzel insandı sevgili dostum Orhan Doğan.
Orhan, bütün kışkırtmalara, provokatörce üzerine gelmelere rağmen Türkiye toplumunun siyaseten önünü açmaya gayret eden yılmaz bir barış savunucusuydu.
Zor bir işe soyunduğunun farkındaydı. "Çözersek, sorunu barış cephesinden çözebiliriz" diyerek 2005 ve 2006 yılındaki hemen bütün barış girişimlerinin içinde, önünde olmuştu.
Hemen bütün bölgesel barış örgütlenmelerinin aktivisti olma onurunu yüreklice taşımıştı. "Türkiye Barışını Arıyor Konferansı" Ocak 2007'de Ankara'da dört bir yandan gelen delegelerle ve konuklarla toplandığında Orhan'ın gözlerinin içi gülüyordu.
Bugün Orhan'ın barış bayrağının elden ele taşınmasının günüdür. Toprağı bol olsun, ruhu şad olsun. Halkımızın başı sağ olsun. Yiğit bir evladı, zamansız, çok erken kaybettik. Bir yanımız hep eksik kalacak, Orhansız...
* Şeyhmus Diken, Diyarbekir, 29 Haziran 2007, saat 14.30