26'sı ulusal düzeyde, 66'sı yerel düzeyde faaliyet gösteren toplam 92 meslek örgütünün oluşturduğu Gazetecilere Özgürlük Platformu'nun, 13 Mart 2011 tarihinde Taksim'de düzenlediği etkinlikte, GÖP Dönem Başkanı Ercan İpekçi bir açıklama yaptı.
Açıklamanın tam metni şöyle:
"Uluslararası meslek kodlarına göre, gazetecinin birinci görevi halkın gerçekleri öğrenme hakkına saygı duymaktır.
Hiçbir fikir ayrılığı gözetmeden, ayrımsız tüm yayın kuruluşları için, tüm gazeteciler için özgürlük talebiyle bugün toplandık.
Gazeteciler, kendi özlük hakları için, halkın haber alma hakkını kullanabilmesi için bugün meydanlarda...
Gazeteciler, yargılanmaktan, tutuklanmaktan korktukları için değil, halkın sesinin kısılmasından, bilgi edinme hakkının engellenmesinden derin endişe duydukları için bugün sokaklarda haykırıyorlar...
Yozlaşmış, yönlendirici, gerçekleri halktan saklayan, niteliksiz yayıncılığı basın özgürlüğü olarak kabul etmiyoruz.
Halka gerçekleri anlatan, araştıran, soran, eleştiren, meslek ilkelerine uygun nitelikli yayıncılığın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.
Yargısız infazlara, hakaretlere, yalan ve iftiralara değil, doğrulara, gerçeklere, bağımsız ve tarafsız yayıncılığa özgürlük istiyoruz!
Gazeteciler, görevlerinin özelliği itibarıyla her zaman devlet baskısına muhataptırlar. O nedenle, gazeteciler, mesleki faaliyetlerini özgürce yapabilmeleri için, halka gerçekleri korkmadan anlatabilmeleri için yasalarla özel olarak korunmalıdır.
Gazeteciler, yalnızca devlet güçlerinin müdahalesine karşı değil, diğer silahlı örgütlerin ya da çıkar gruplarının tehditlerine karşı da koruma altında olmalıdır.
Haklarındaki takibatlar gerekçe gösterilerek, evlerinden, otel odalarından apar topar gözaltına alınarak gözdağı verilmemelidir gazetecilere.
Gizli ve yasa dışı telefon dinlemeleriyle, ağır ithamlar içeren suçlamalarla, hukuka aykırı arama ve delil toplama faaliyetleriyle, infaza dönüştürülen tutuklamalarla, yargılama sürerken kamuoyu gözünde itibarsızlaştırma niyetiyle yapılan bilgi kirliliğiyle yaratılan korku ortamında ne basın özgürlüğü kalır, ne de halkın gerçekleri öğrenme hakkı!
Somut vakalarda gördüklerimizin ve yaşadıklarımızın haricinde kulaktan kulağa fısıltıyla anlatılan senaryoları işittikçe, sadece gazeteciler için değil bu ülkede yaşayan tüm yurttaşların en temel demokratik haklarının geleceğinden duyduğumuz endişeleri bile ifade edemeyecek kadar bireyleri ürküten, sessizleştiren, sindirilmiş kitlelere dönüştüren bir ortam içinde güçlükle soluk almaya çalıştığımızı fark ediyoruz.
Biz gazeteciler için hâlâ soluk alabildiğimiz dar bir alan mevcut. Ancak bu koşullar altında yakında nefesimiz kesilecek, yazamaz, düşünemez, düşündüğümüzü ifade edemez hale geleceğiz.
Uluslararası meslek kodlarına göre, gazeteciler, mesleki konularda hükümetlerin ve çıkar gruplarının her türlü müdahalesine kapalıdır. Gazeteciler, yalnızca meslektaşlarının yargılarını kabul eder. Oluşturulan bu korku ve sindirme ortamında, gazetecilerin mesleki faaliyetlerinin, kamu otoritelerince tartışılır hale getirilmesi bir müdahaledir. Bu müdahaleleri reddediyoruz. Bu manipülasyonun bir parçası olmayacağız. Kanunlara saygılıyız, ancak meslek ilkelerine uygun gazetecilik faaliyetlerinin, bu kanunlarla engellenmesine karşı yine meslek ilkeleri çerçevesinde direneceğimizi ve susmayacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz.
Cezaevlerinde halen 68 basın emekçi var. Sadece 2009 yılından bugüne kadar 30 gazeteci cezaevlerinden tahliye edildi ancak haklarındaki davalar devam ediyor. Son dönemlerde, en az 98 gazeteci cezaevi koşullarını görmüş durumda.
Tutuksuz olarak yargılanan en az 45 gazeteci hakkında verilmiş mahkûmiyet kararları var. Bütün bunlar dikkate alındığında, 150'ye yakın gazeteci yakın dönemde cezaevine girme tehdidi altında bulunuyor.
Ayrıca çok sayıda gazeteci ve medya kuruluşu hakkında açılmış 2000'den fazla dava, 4000'den fazla soruşturma devam etmektedir.
Bu durum, bu ülkeyi yönetenlerin eseridir.
Bildiğinizi okumayın, bu tabloyu iyi okuyun...
Bu, bir utanç tablosudur! Bu utanç, ne gazetecilere ne de bu ülkenin halkına aittir. Bu utanç, bu ülkeyi yönetenlere aittir.
Bu kanunlarla yargılanmak, tutuklanmak, gazeteciler için bir onurdur.
Aramızda bulunan tutuklu gazeteci yakınlarının özlem duygularını ve acılarını paylaşırken, onlara şöyle sesleniyoruz: Meslektaşlarımız, onur madalyalarını hak etmek için çile çekiyorlar, onun için sizlerden uzaktalar, yakında göğüslerinde ömür boyu taşıyacakları onurlarıyla geri dönecekler!
Ankara-İstanbul arasındaki tünel inşaatlarını "bizzat takip ettiklerini" açıklayan devlet yöneticileri, ülkedeki bu utanç tablosunun sorumluluğunu üzerlerinden atamazlar.
Ülkeyi yönetenlere sesleniyorum; gazeteciler cezaevlerine her girdiğinde tam 67 kere haykırdık. 67 gazetecinin yarattığı dalgalanmaya karşı sessiz kaldınız...
Ama 68'inci dalga sabırları taşıran son darbeyi vurdu, bu tepkilere kulaklarınızı tıkayamazsınız...
Halkınızın sesine kulak verin.
Halkınızın demokratik taleplerine kulak verin.
Cezaevlerindeki tüm gazetecileri özgür bırakın.
Ceza kanunlarını, ceza muhakemesi kanunlarını, telefon dinlemelerine olanak vererek haberleşme özgürlüğünü ortadan kaldıran kanunları, internet erişimini engellemeye gerekçe oluşturan kanunları acilen değiştirin.
Gazetecileri terörist ve terör örgütü üyesi ilan etmekten vazgeçin!
Susmadık, susmayacağız!
Özgür Basın Varsa, Özgür Toplum Vardır!
Cezaevlerinde, gözaltında, mahkemelerde demokrasi mücadelesi veren tüm meslektaşlarımızın onurlu direnişlerini saygıyla selamlıyoruz!
Hepimiz cezaevlerindeki 68'leriz, hepimiz yargılanan binleriz!
Yaşasın özgürlük mücadelemiz!"