Henüz başka yerde kış kendini sezdirmeden burada çocuklar kızak kaymaya başlıyor. İlçe merkezinden sağa sapıp ilerleyince de dar ve buzlu bir yol ilçe merkezine 17 kilometre uzaklıkta bir köye götürüyor bizi: Doğanlı.
Elinde kalaşnikof, başında poşusuyla bir korucu karşılıyor bizi. Hem çevredeki diğer köylerde yaşayanlar hem de bu köyde zorunlu ikametgaha tabi tutulan korucuların ifadesiyle, aslında bu yerleşim biriminin adı "Doğanlı kampı".
Buranın afet evleri sıfatıyla zaten geçici olduğu düşünüldüğünden, kimse buraya köy demiyor. Köyün hikayesini ise bizi evinde konuk eden muhtar Musa Alkan anlatıyor.
"Biz" diyor muhtar, "1995 yılında Hakkari'nin Çukurca ilçesine bağlı Uzundere beldesinden çıkmak zorunda kaldık. Büyük bir bölümü korucu olan 6500 nüfuslu bir belde tümüyle göç etmek zorunda kaldı."
Uzundere, Çanaklı, Yeni Doğanlı...
Göç, Uzundere beldesinden başlayıp bugüne değin bir daha bitmeyecek şekilde devam etti. Korucu köyünün ilk durağı Çukurca'ya bağlı Çanaklı köyü oldu.
Güvenlik gerekçesiyle buradaki zorunlu ve kısa ikametgahın ardından dönemin Hakkari valisi Kemal Çelik, koruculara yeni bir köyü işaret etti.
Burası da Hakkari'de merkeze bağlı, "Yeni Doğanlı" adında bir başka köydü.
YİBO durağı
Geri kalanını Hakkari'de avukatlık yapan Rojbin Tugan'dan dinleyelim:
"Uzundere'den ilk kez Hakkari'ye getirildiklerinde kamyonların üzerinden bile indirilmeden iki gün bekletildiler. Sonra burada bazıları varolan evlere yerleştirildi, bazıları uzun bir zaman çadırlarda yatıp kalktı.
"Ancak ne zaman ki kış geldi, buranın aslında bir heyelan ve çığ bölgesi olduğunu hatırlandı. Resmi yetkililer korucuları, aileleriyle birlikte bu riskli bölgeden alıp yeniden Çukurca'ya, buradaki bir "Yatılı İlköğretim Bölge Okulu", ya da kısa adıyla bir YİBO'ya yerleştirdi."
Altı ay kar ve camsız pencereler"
Ancak yol hikayesi bununla da bitmedi... Zaten kimisi Van'a ve çevre ilçelere göçeden Uzundereliler'in geriye kalanı yolculuğa devam etti. Şu anda yaşadıkları köy ya da kendi deyişleriyle Doğanlı kampı ise devlet tarafından afet evleri olarak planlanmış bir yerdi.
Evlerin temeli kazılmış, su basmasına kadar çıkılmıştı. İnşaatlara bu noktada ara verilmişti ki 2002'de Uzundere'den gelen korucuların buraya yerleştirilmelerine karar verildi.
Ortada ev yoktu. Valilik tarafından bir miktar briket ve çatı malzemesi yardımı yapıldı. İnşaatlar başladı. Evler kısmen tamamlanabildi. Evlerinde en az bir korucu olanlar aylık 340 milyon maaşla peyderpey evlerini tamamladı.
Ancak muhtar Musa Kalkan, 2150 kişinin yaşadığı bu 250 hanelik köyde 25 evin ahalisinin koruculuğu kabul etmediğini, dolayısıyla şu anda hiçbir geçim kaynağı olmadığını söylüyor.
Çukurca'daki köylerinde terk etmek zorunda kaldıkları evleri, arazileri ve hayvanları ile yaşayıp giden ve koruculuğu seçmemiş olanlar için hayat gerçekten zor şimdi. Evlerine hala cam takamayan aileler ve onların küçük çocukları altı ay yerden karın kalkmadığı bu köyde soğukla birlikte yaşıyor.
Su 300 metre uzaktan, öteki köyden
Köy zaten sadece geçici oturumlar için düşünüldüğünden etrafta mendil kadar bile tarım arazisi yok, tabii hayvanlarını salıverecek otlak da. Evlerin bittiği yerde hemen çevredeki diğer üç köyün arazileri başlıyor.
Bu arada belki de en önemli sorun köyde su olmaması. Bir iki emme basma tulumbadan, o da sadece bahar aylarında su çekmek mümkün oluyor.
Sonrası kadınların omzuna yük. Zira her gün en az bir ya da iki defa 300 metre uzaklıkta bulunan "öteki köyün kuyusu"na gidip su almak her yaştan kadınların görevi.
Ancak tam ortalarına korucuların yerleşmesinden rahatsızlık duyan suyun asıl sahibi diğer köy, mahkemeden tedbir kararı çıkarıp su almalarına da engel olmuş. Yöneticilerin "su getireceğiz" sözü ise yaz mevsiminin kuraklığında buharlaşıp gitmiş.
İnşası tamamlanan su deposu bir yıldır arkadaki düzlükte heybetli bir dekor olarak duruyor.
Okul 5'e kadar
Avukat Rojbin Tugan çevre köylerin korucu olmaması nedeniyle sorunlar yaşandığını söylüyor. Ancak bunun da ötesinde, "ya AB ile müzakere sürecinde geçici köy koruculuğu sistemi kalkarsa" diye bir endişe almış korucuları.
İşte o zaman tek çözüm köye geri dönmek, ama bu da şimdilik olası seçeneklerden biri gibi durmuyor. Zorunlu göçe alışkın ahalinin de geriye dönüş için bazı şartları var.
"Yolumuz, suyumuz, elektriğimiz, telefonumuz yapılırsa; hayvanımız, tarlamız verilirse döneriz ancak " deyip lafı okul sorununa getiriyorlar.
Çünkü Doğanlı köyünün iki derslikli okulunda çocuklar sadece ilköğretim beşinci sınıfa kadar okuyabiliyor. Sonrasında ise öğrenciler ancak taşımalı eğitim ile Yüksekova'daki okullara giderek okuyabiliyor.
Uzundere "ütopya" oldu?
Asıl sorun neden sonra telaffuz ediliyor. Köylüler belediye statüsündeki Uzundere'yi terk ettikten üç yıl sonra yani 1998'de bu statü feshediliyor. Yani belde kapatılıyor.
Avukat Tugan "bugün bölge haritalardan bile silindi, artık Çukurca'da Uzundere diye bir yer yok" diyor.
Dolayısıyla geriye dönmek mecazdan öteye giderek gerçekten bir "ütopya"ya, yani sözlük anlamıyla "yok yer"e dönüşüyor.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşanan sıkıntılar bir zamanlar orada yaşayanların çektiği zorluklarda önemli payı olan korucuları da gittikçe köşeye sıkıştırıyor.
Koruculuk gerçeği...
Güneydoğu Anadolu Bölgesi geçen yirmi yılda Türkiye'nin insan hakları karnesini belirleyen parametrelerin bir özeti oldu.
Şimdilerdeyse başta Avrupa Birliği olmak üzere bölgeye dışarıdan bakıp kanaat notu vermek çabasındaki herkesin uğrak yeri. Tüm bu olup bitenlerin ardından akılda kalanlar ise aslında Türkiye'nin neden yıllardır bu konuda ikmale kaldığının göstergesi:
30 bin kişinin yaşamını kaybettiği çatışmalar, yakılan köyler, zorunlu göçe tabi tutulan köylüler, bir türlü susmayan silahlar, şiddet... İşte bölgedeki silahlı çalışmalar sırasında oluşturulan "geçici köy koruculuğu" sistemi de karnenin "hal ve gidiş notu"nun yükselmesine hali hazırda bir engel olarak duruyor.
Tarihten kesitler
Sistem 1985'de başladı. "OHAL bölgesinde görev yapan güvenlik güçlerine yardımcı olmak ve köylülerin kendilerini korumaları" gerekçesiyle, 442 Sayılı Köy Kanunu'nun 74. maddesine dayanılarak, 3175 sayılı yasa çıkarılıp sistem devreye girdiği andan itibaren sorunlar da baş gösterdi.
O yıl 22 ilde yürürlüğe giren köy koruculuğu, 1993'den itibaren 13 ilde de "gönüllü köy koruculuğu" uygulamasının başlamasıyla 35 ile yayıldı.
Yılda korucuya 230 trilyon
Yapılan son istatistikler 58 bin 993'ü geçici, 30 bin 300'ü ise gönüllü olmak üzere toplam 89 bin 293 köy korucusu bulunduğunu gösteriyor.
Her biri devletten 340 milyon lira maaş alıyor, devlete yıllık masraflarıysa kabaca bir hesapla yaklaşık 230 trilyon TL' yi buluyor.
Koruculuk sistemi sarpa sardı
1990'lı yılların sonunda dağlarda PKK'nın silahlı etkinliğinin azalması sonucu, koruculuk sisteminin gerekliliği ile ilgili soru işaretleri toplumun tüm kesimlerinde yaygınlaştı.
Korucular yıllarca silah kullanarak para kazanmanın getirdiği alışkanlıklarından vazgeçemedi. Eski geçim kaynakları olan tarım ve hayvancılığa zaman ayırmak yerine çatışma ve gerginliğin azaldığı bu dönemde suça yöneldiler. Dosya gittikçe kabardı.
Mecliste bir soru önergesini yanıtlayan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu korucular tarafından işlenen suç türlerini bizzat sayıp dökmüştü:
* Gasp ve soygun, öldürme, yaralama, zabıta kuvvetleriyle çatışma, zabıta kuvvetlerine toplu tecavüz, meskene ve araçlara silahlı tecavüz,
* Adam kaçırma, patlayıcı madde kullanma, kasten ev ve ot yangını, teröre yardım ve yataklık, uyuşturucu madde kaçakçılığı, silah ve mühimmat kaçakçılığı, gümrük ve tekel ürünleri kaçakçılığı,
* Canlı hayvan kaçakçılığı, tarihi eser kaçakçılığı, cebren ırza geçme, köy ve aşiretler arası silahlı çatışma, silahla kız ve kadın kaçırmak, izinsiz silah bulundurma, dolandırıcılık, mesken masuniyetini ihlal, büyük ve küçükbaş hayvan hırsızlığı, oto hırsızlığı.
Bu korkutucu tablo, güvenliğin sağlanması amacıyla istihdam edilen korucuların, asıl görev ve sorumluluklarından nasıl uzaklaştığını göstermesi açısından son derece çarpıcı bir neticeyi işaret ediyor.
Yıldırım: Üretici konumdan tüketiciliğe
Nitekim 23 ocak 2002 tarihinde, o dönemde Anavatan Partisi Şırnak Milletvekili Salih Yıldırım bir rapor hazırlamış ve durumu tespit etmeye çalışmıştı.
Yıldırım raporda, şöyle diyordu:
"Bugün, bu korucular, bölgelerinde, aileleri içerisinde boynu bükük ve sıkıntılılar. Başlangıçta kendi memleketlerinde, kendi yerleşim birimlerinde bitkisel üretim ve hayvancılık yaparak üretici bir konumda olan bu insanlar, ne yazık ki, zaman içerisinde koruculuğu yaşam biçimi haline dönüştürdüler ve tüketici bir sınıf oluşturdular.
"Güvenliğin sağlanmasından sonraki süreçte de eski yaşamlarına dönmekteki zorluk, onlara büyük ölçüde yansıdı."
Güneydoğuda yıllarca yaşanan sıkıntılar tıpkı Doğanlı'da olduğu gibi koruculara da sirayet etti. Artık eli yalnızca silah tutan korucuların yeniden tarım ve hayvancılığa dönmeleri, traktörün direksiyonuna, çapaya sarılmaları için önemli bir rehabilitasyon sürecine ihtiyaç duydukları aşikar.
Dokuz yılda dört köy dolaşan Doğanlı köyü sakinlerinin başına gelenler de bu gerçeğin çarpıcı bir tezahürü olarak karşımızda duruyor. (MU/BA)