"Dünya gerçekten küçük mü? Acaba yaşamlarımız bazen kesişen, bazen de paralel bir şekilde seyreden ve hiçbir zaman kimi hayatlarla temas etmeyen kırık çizgiler gibi mi akıyor? Hayatlarımızı seçimlerimiz mi belirliyor, yoksa zorunluluklarımız mı?"
Gezenti'nin editörü Alp Aslan, bu ilk sayının başyazısına bu soruları sorarak başlıyor ve devam ediyor:
"Gezenti, bu soruların yanıtlarını ancak hayatın içinde, bambaşka iklimlerde yaşayan insanların geçmişinde ve bugününde bulabileceklerine inanan hayalperestlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıktı."
Ancak onlar işin başından beri biliyorlardı ki dünyadaki milyarlarca insana oranla şanslıydılar. Zira gezebilmenin sadece tercihlere ve cesarete değil, aynı zamanda kişinin olanaklarına bağlı olduğunun farkındaydılar. İşte tam da bu nedenle gezdikleri, gördükleri yaşadıkları ülkeleri ve kültürleri anlatarak paylaşma yoluna gittiler ve "Gezenti" böyle doğdu.
"Turistlere" değil, "gezginlere" dergi
Dergiyi okudukça görüyoruz ki piyasadaki birçok gezi dergisinin aksine Gezenti yazarları, yaşadıklarını "turist gözüyle değil, daha çok bir "gezgin" gözüyle, politik ve tarihsel yaşamın tanığı olarak, sadece baskın kültürü değil alt-kültürleri, muhalif eğilimleri ve sıradan insanları tanımaya, anlamaya çalışarak aktarıyorlar.
Henüz periyodu belli olmasa da derginin "bahar 2009" tarihli bu ilk sayısında dünyanın bir çok bölgesine dair anlatımlar bulunuyor. Bangolare, Los Angeles, Londra, Kopenhag, Hindistan, Yötebori, Meksika, Sevilla bunlardan sadece bir kaçı. Dergide ayrıca yolun akrobatı Juan Villarino ile yapılmış röportaj ve bacasız sanayi turizmi üzerine bir yazı da dikkat çekiyor.
Arka kapağına İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası'ndan "Git ve benim görmediklerimi gör, benim dokunmadıklarıma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun binbir halinden korkma!" sözlerini taşıyan dergi tüm gezenti insanlar için kitapevlerindeki yerini aldı.(SÇ/BÇ)