Gülbahar'a göre, 2004'te Türkiye'de yaşanan pek çok gelişme, dünya kadın hareketin gelişimini etkileyecek öneme sahip.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) "soyadı davası" na ilişkin kararı; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun namus suçlarına ilişkin kararları; Türkiye'deki kadın örgütlerinin Avrupa Kadın Lobisi'ne kabul edilmesi, Gülbahar'ın ilk anda aklına gelen gelişmelerden bazıları.
Ancak 2004'te yaşananlar bunlarla sınırlı değil elbette... Kadınların çalışma hayatında ayrımcılığa karşı verdiği mücadele, Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) kadınlar lehine yapılan düzenlemeler, Belediyeler Kanunu ile nüfusu 50 bini geçen yerel yönetimlere sığınak açma zorunluluğu getirilmesi de unutulmaması gerekenlerden...
Gülbahar, geçtiğimiz yıldan umutlu ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ve siyasetçilerin "pozitif ayrımcılık", "zina", "bekaret kontrolleri" ve "kadınların siyasete eşit katılımı" konularındaki olumsuz tutumuna da dikkat çekiyor ve ekliyor: "2005'te çok işimiz var."
"İnsanlık soyunun tanınması"nda yeni bir tanım
* AİHM'nin İzmirli Avukat Ayten Tekeli'nin sadece evlenmeden önceki soyadını taşımamasına izin verilmemesinin "özel yaşama aykırı" ve "ayrımcılık" olduğu iddiasını kabul ederek; uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 8 ve 14. maddelerine aykırı olduğu yönünde karar vermesi, insanlık soyunun tanımlanması meselesinde, bütün dünya kadınlarının önünü açabilir.
CEDAW'a ilk başvuru
* Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Üçüncü Komitesi'nin, geçtiğimiz haftalarda aldığı, namus suçlarına ilişkin karar bütün dünya kadınları açısından çok önemli.
59. Oturumda alınan bu kararla, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı'nın 81 yıllık tarihinde kadın konusunda yaptığı ilk girişim çok başarılı sonuçlandı.
* 2004'te meydana gelen namus cinayetlerinden sonra kadınlar etkili eylemler düzenledi. İstanbul'da Güldünya Tören'in öldürülmesine ilişkin davaya müdahil olmak isteyen kadınlar, namus cinayetlerinde devletin sorumluluğunu hatırlatarak ilk kez CEDAW'a başvurdular.
Önce kadınlar AB'ye kabul edildi
* Türkiye'deki kadın örgütlerinin, kadın erkek eşitliği ilkesinin ve kadının insan haklarının Avrupa politikalarına yerleşmesine çalışan Avrupa Kadın Lobisi'ne üyeliği de çok önemliydi.
Bu gelişme, Türkiye'de kadın hareketinin iç bağlantılarının, diğer muhalif hareketlere ya da sivil toplum hareketlerine kıyasla ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.
Açık oylamada, Türkiye'nin üyeliğinin oy çokluğuyla kabul edilmesi, Selma Acuner'in derhal yönetim kuruluna seçilmesi de Türkiye kadın hareketinin uluslar arası dayanışmasının gücünün göstergesiydi.
Çalışma hayatında önemli kazanımlar
* Kadınlar, çalışma hayatında cinsiyet ayrımcılığıyla mücadelede de önemli aşamalar kaydettiler.
Devlet Su İşleri, Devlet Hava Meydanları ve Toprak Mahsulleri Ofisi genel müdürlüklerine iş başvurusu yapmak için "erkek olmak" koşulu aranmasına karşı çıkan kadınların mücadelesi sonucunda, bu koşul kaldırıldı.
Kadınlar, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü'ne 5 kadın, 75 erkek jeoloji mühendisi alınmasına da karşı çıktılar. Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB), tarihinde ilk kez cinsiyet ayrımcılığına karşı çıktı; Jeofizik Mühendisleri Odası, kararın geri alınması için dava açtı.
Uygulama, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne, İş Kanunu'na ve Anayasa'ya aykırı. TCK'da, işe alımlarda ayrımcılık yapılması suç sayılıyor. Kadınlar örgütlü davranarak kararın geri alınmasını, yöneticiler hakkında disiplin soruşturması açılmasını ve davanın konusuz kalmasını sağlayabilirler.
Kadınlar "zina"yı püskürttü
* 2004'ün en çok tartışılan konularından bir tanesi de, "zina" ve "Ahlak Polisliği" meselesiydi. "Genel ahlak" adı altında, toplumsal hayatı cendereye sokan, kadınların hayatını kontrol altına almaya çalışan mentalite, gündemdeydi.
Samsun Belediyesi zabıta ekiplerinin, "oturuşlarını uygun bulmadıkları" gençlere müdahalesi tepki çekti.
Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlı "Ahlak Masası"nın adının "İnsan Ticareti ve Cinsel Suçlarla Mücadele Büro Amirliği" olarak değiştirilmesi de tartışılan konulardandı.
"Anadolu kadını" Ankara'ya yürüdü
* Kadınların Ankara yürüyüşü, "Bu kadınlar marjinal, Anadolu kadınını temsil etmiyor" diyenlere iyi bir yanıttı. Van, Diyarbakır, Denizli, Çanakkale, Adana, Mersin, Bursa, İzmir ve Samsun'dan gelen yüzlerce kadının, Ankara sokaklarında yürüyerek Meclis'e gitmesi son yılların en önemli olaylarındandı.
* Türk Ceza Kanunu'ndaki (TCK) değişiklikler de kadın hareketi açısından çok önemliydi.
Değişiklikle kadınlar TCK'da bağımsız bireyler olarak ele alındılar; kadınlara yönelik suçlar aile, toplum ya da töreye değil bireyin kendisine karşı suç sayıldı. Bu, kadının toplumda bağımsız bir birey olduğunun hukuk düzeninde tescili demekti. "Aile içi şiddet" konusunun TCK'da "işkence" başlığı altında düzenlenmesi, hem Türkiye hem de dünya açısından önemli bir adımdı.
Yerel yönetimlere sığınak açma zorunluluğu
* Sığınaklar, kadın dayanışma merkezleri, kadına yönelik şiddet konusunda toplumsal seferberlik oluşturma açısından da, 2004 önemli mesafelerin katedildiği bir yıl oldu.
* Belediyeler Kanunu'nda, "Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50 bini geçen belediyelere, kadınlar ve çocuklar için sığınma evi açması zorunluluğu getirilmesi" çok önemli. Avrupa Birliği'nin (AB) bile henüz böyle bir normu yokken, Türkiye'de bu kararın alınması çok sevindirici.
Biz yasada geçen "koruma evi" terimine karşı çıkıyor ve "sığınma evi" kavramının yerleştirilmesinde ısrar ediyoruz. Bunun için çalışmayı, önümüzdeki yıl da sürdüreceğiz.
CMUK'ta "kadın doktor"
* Ceza Muhakemesi Kanunu'nda, "Kadının muayenesi, istemi halinde ve olanaklar elverdiğinde bir kadın hekim tarafından yapılır" ifadesinin yer alması da önemli bir gelişmeydi. Ancak, kadınların CMUK'a ilişkin farklı talepleri sürüyor.
Valilik, şiddetle mücadelede kadınların yanında
* İstanbul Valiliği'nin başlattığı, Şiddete Karşı Koordinasyon Çalışması da çok önemliydi.
* Yargıtay'ın zina yapan kadına bardak fırlatan eşe ceza verilmesini onaylayan kararı çok önemli.
* Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, kadın hareketinin 20 yıllık mücadelesi sonunda yasalaştı.
İletişim Merkezi kuruldu
* Çanakkale'de gerçekleştirilen 7. Kadın Sığınakları Kurultayı'na 72 kadının katılması çok güzeldi. İlk kez bu kadar yaygın katılım oldu. Kurultay'da kadınlar ilk kez hükümet bütçesinden pay istediklerini bu kadar açık bir biçimde dile getirdiler. Örgütlerin bu kararı çok önemliydi.
* Kadın örgütleri arasında bilgi, belge, deneyim aktarımı sağlamak; ortak bir dil oluşturmak; iletişimi hızlandırmak ve sürekli kılmak için Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın girişimiyle "İletişim Merkezi" kuruldu.
"Kadınlar yüzde 50 kota istemeli"
* Anayasa'da kadınlar lehine "pozitif ayrımcılık" yapılmasına ilişkin düzenlemenin, kadınların talepleri doğrultusunda gerçekleştirilememesi; "pozitif ayrımcılık" ilkesi ile "kota" uygulamasının anayasa ve yasalarla güvenceye alınamaması, Meclis'in bu konuda ne kadar direngen olduğunu gösteriyor.
Ancak kadınlar, siyasette eşit temsil için çalışmayı, önümüzdeki yılda da sürdürecek. Kadınlar, siyasi partiler ve seçim yasalarında kadınlara yüzde 50 temsil ve katılım hakkı getiren değişiklikler yapılmasını talep etmeli.
Kota konusunda kritik eşik, "yüzde 30". Ancak, Fransa, İspanya yüzde 50'yi kabul etmişken, biz de Türkiye kadın hareketi olarak yüzde 30 talebini revize etmeli; yaşamın her alanında yüzde 50 kota uygulanmasını istemeliyiz. (BB/EÜ)