Derya Orman basın açıklamasının ardından sorularımızı yanıtladı, yaşadıklarını şöyle anlattı.
Gece sokakta olmanın bedeli gözaltına alınmak
"Ben Balıkesir'den dönmüştüm yeni. Eve eşyalarımı bıraktıktan sonra, kız kardeşim ve iki erkek arkadaşımızla birlikte arabayla dolaşmaya çıktık. Evimizin sokağından daha yeni çıkmıştık.
Bostancı ışıklarda devriye gezen bir polis otosu bizi durdurdu. Kimliklerimizi istedi. Ama biz daha kimliklerimizi onlara verirken, polisler bizi bakışları ve konuşmalarıyla taciz etmeye başlamışlardı bile.
Bize sürekli, 'Ne işiniz var bu saatte sokakta? Pavyondan mı geliyorsunuz? Bu saatte başka nereden gelinir ki zaten,' gibi laflar ediyorlardı. Kimliklerimizi aldılar, beklemeye başladık. Kardeşimin kimliği yanında yoktu. Evde unuttuğunu düşündük.
Bizi orada bir saat beklettiler. Yapılan incelemede bir problem çıkmadı. Ruhsatı ve bizim kimliklerimizi geri verdiler. Kardeşimi ise tutacaklarını söylediler. Kardeşimin kimliğini evden alıp getireceğimi söyledim ama kabul etmediler. Sonra kardeşimi eve göndermeye, beni rehin tutmaya karar verdiler.
Kardeşim taksiye binip gitti. Bizi de, Bostancı Karakolu'na götürmek üzere arabaya bindirdiler. Kimliklerimizi tekrar aldılar. Daha biz karakola varmamıştık ki kardeşim aradı ve kimliğini bulamadığını söyledi. Bir arkadaşımızın çantasında kaldığını hatırladık.
Ama gidip almamıza izin vermediler. O arada, polisler bize hakaret etmeye ve bizi aşağılamaya devam ediyorlardı.
Arkadaşımızdan kimliği almamıza izin vermediler. Vermedikleri gibi kardeşimi gözaltına almaya karar verdiler. Bunun üzerine ben de gözaltı tutanağı tutmaları gerektiğini söyledim. Önce tutanak tutmak istemediler. Ben ısrar edince de elle yazılmış bir tutanak verdiler.
Ben de onu imzalamak zorunda kaldım. Yanımızdaki iki erkek arkadaşımızı gönderdiler. Sadece kardeşim ve ben kaldık. Bana kimliğimi vermediler. Kardeşime de gözaltı işlemi yaptılar. Karakolda, bundan sonra yaşadıklarımız tam bir kâbustu. Sürekli bizi taciz ediyor, kardeşime, 'orijinal sarışın mısın?', 'şimdi böyle kavgalı olabiliriz ama en güzel aşklar kavgayla başlar,' gibi şeyler söylüyorlardı. Ben bunlara müdahale etmeye çalışınca beni yaka paça karakolun dışına atıp, kardeşimi aralarına alarak tacizlerini sürdürdüler.
Bu esnada kardeşim, 'Eğer ben gözaltındaysam, beni nezarete atmanız gerekiyor,' dediği için iyice saldırganlaşmışlar. O esnada beni dışarıda tutuyorlardı. Hatta bir ara polislerden biri bana, 'seni salalım, böyle bir şeyi sen hiç yaşamadın, ne sen bizi gördün ne de biz seni,' şeklinde bir pazarlık yapmaya çalıştı.
Bunu kabul etmedim. Beni orada usulsüz bir şekilde tuttuklarını, kardeşime yaptıklarının da cezasını çekeceklerini söyledim. Avukatıma ulaşmak istediğimi söyledim. Ama izin vermediler. Bir arkadaşım aracılığıyla avukatıma haber göndermeyi başardım neyse ki. Bu sırada sürekli bize hakaret ediyor ve karakolda tutmaya da devam ediyorlardı bizi.
Şiddet ve taciz
Sabah olunca, karakolda vardiya değişti. Gündüz vardiyasındaki komiser beni çağırdı. Gittiğimde de yine bana, 'Biz seni bırakalım, sen de bu yaşananları unut,' dedi. Ben de kabul etmedim. Bir haksızlığa maruz kaldığımızı ve bunları unutmayacağımı söyledim. Benim tavrım üzerine, komiser bana aşağı inelim orada benimle birlikte ol, unutalım bunları gibi iğrenç tekliflerde bulunmaya başladı.
Ben kabul etmeyip çok sert tepki gösterince beni tekme tokat nezaret koridoruna fırlattılar. O andan sonra ben iyice neye uğradığımı şaşırdım. Birden sekiz dokuz polis tepemde belirdi. Ve her biri kafama vurmamaya çalışarak tekme tokat vuruyorlardı. Beni öyle döverek nezarete attılar. Üzerimdeki giysileri, sutyenimi çıkartarak, elle taciz ettiler. Sürekli bana, 'ben orospuyum, kahpeyim,' gibi şeyler söyletmeye çalışıyorlardı.
Kardeşim beni korumaya çalışıyordu. Ama benim üzerime kapaklanıp beni korumaya çalışırken onun da yüzüne bir tekme geldi. Gözaltı morardı. İlk başlarda yüzümüze vurmuyorlardı. Görünen bir iz bırakmamaya çalışıyorlardı. Ama kardeşimi bir odaya kapatıp kafasını duvarlara vurmaktan da çekinmediler bir süre sonra. Bu dayak ve işkence faslı iki üç saat sürdü.
Biz hastaneye gitmek istediğimizi söyledik. Nezarette o gece bizim dışımızda da gözaltına alınanlar vardı. Hepimizi birlikte hastaneye götürdüler. Bizim dışımızda kimseye kelepçe takmamaları ilginçti. Ama götürdükleri hastanede de kimse bizim şikâyetlerimizi dinlemedi. Bizimle ilgilenmediler bile.
Yediğim dayaktan dolayı sırtımda zaten varolan rahatsızlığım nüksetmişti. Onlara röntgen çektirmem gerektiğini söyledim ama duymazlıktan geldiler. Karakola geri getirildik. Yaşadığımız hiçbir şey yasal değildi.
Mesela, regl kanamam olduğu için tuvalet ihtiyacım olduğunu söyledim, götürmediler. Çantalarımızdaki eşyaların tespit edilip tutanağa yazılması gerektiğini söylemem de bir şey ifade etmedi. Bir kadın polis beni tuvalete götürdü ama, taciz etmeye de devam etti. Erkek polislerden hiçbir farkı yoktu. Sürekli, 'ben lezbiyenim, sevişelim,' gibi şeyler söylüyordu.
Avukatımız gelince, ne yapacaklarını şaşırdılar
Kardeşimin çantasındaki 600 dolar paramızın çantada olmadığını fark edince bize verilen kâğıdı imzalamayacağımızı söyledik. 600 dolar bizim ev için hazırladığımız depozit paramızdı. Daha eve yeni taşınmıştık çünkü.
Artık o kadar çığırından çıkmıştı ki her şey, karakola bizi ziyarete gelen arkadaşımızı da yaka paça nezarete attılar. Kimseyi aramamıza izin vermiyorlardı. Ne tacizlerin ne de dayağın ve itip kakmanın haddi hesabı yoktu. Avukatımız gelene kadar bu durum böyle devam etti. Kardeşim de ben de sürekli taciz altındaydık ve dayak yiyorduk.
Avukatım Eren Keskin geldiğinde, bize avukatımızı aramamıza ile izin vermeyen polisler, sigara içebilirsiniz demeye başladılar. Avukatımıza da, 'sizin bu müvekkilleriniz delirmiş, sürekli birbirlerine saldırıyorlar,' gibi kendilerini aklama cümleleri sarf ediyorlardı.
Savcıdan yasal işlem yerine hakaret gördük
Bizi avukatımızla birlikte nöbetçi savcılığa gönderdiler. İfademizi almaya da gerek duymadılar. Sağlık kontrolümüz yapıldı. Ama bizi sağlık kontrolüne götürüp getirirken de sürekli tehdit etmeye devam ettiler. 'Sizi her yerde bulabiliriz, istediğimiz zaman sizi yine alırız, şikâyetçi olamayacaksınız,' diyorlardı. Savcılığa çıktığımızda yasal bir sürecin başlayacağını düşünmüştük. Ama orada da daha savcı bizim kimlik tespitlerimizi bile yapmadan, 'Bu polisler bir gün size de lazım olur, defolun gözüm görmesin sizi, bir daha gelmeyin karşıma,' gibi şeyler söyledi.
Biz iyice şaşırmıştık. O esnada avukatımızın da odada olduğunu ve bu lafları duyduğunu fark eden savcı, bu defa da, yine bizi suçlamaya, bizim birbirimizi dövdüğümüzü anlatmaya başladı avukatımıza. Ondan sonra serbest bırakıldık.
Yaşadıklarımız biz bırakıldıktan sonra da bitmedi. Beni hâlâ takip ediyorlar. Kuaföre bile gitsem, bakıyorum kapıda bizi gözaltına alan polisler duruyor, sivil kıyafetlerle beni izliyorlar. Tacizlerini sürdürüyorlar. Ev sahibimize gidip, bizim polisin arananlar listesinde olduğumuzu söylemişler. Ev sahibime savcılıktan temiz kâğıdı götürmek zorunda kaldım.
Şu anda sakin durumdayım. Ama daha ne kadar devam edebilirim bilmiyorum. Çünkü bizi ziyarete gelen komşularımızı bile taciz ettiler. Karakola bizi görmeye gelen arkadaşım işinden oldu, o polisler yüzünden. Psikolojik olarak yaşadıklarımız bir yana, bizi rahat bırakmak istemiyorlar.
Yaşadıklarımızı unutmadık
Ama biz, yaşadığımız haksızlıklara boyun eğmeyeceğiz. Çünkü sırf kadın olduğumuz için gece sokakta olduğumuz için bize yapılmaya çalışılan şey, sindirme politikası aslında ve bütün kadınların gözünü korkutmak için yapılıyor bence. Suç duyurusunda bulunduk.
Biz susarsak, bize yapılan işkencenin ve tacizin, o saatte sokakta olan her kadının başına gelebileceğini düşünüyorum. Bize karşı bu kadar sert davranmaları ve hâlâ bizi rahatsız etmelerinin sebebi de, benim karakolda inatla haklarımızı savunmamdı. Bunu hazmedemediler. Onlar orada herkese her şeyi yapabileceklerini düşünüyorlar. Ama biz hukuk mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz."(BD/EÜ)