Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC) Kadıköy Belediyesi işbirliği ile düzenlediği “Türkiye’de Gazeteci Olmak-Gazeteci Ölmek” etkinliği 24 Ocak 2018'de, gazeteci Uğur Mumcu'nun ölümünün 25. yıl dönümünde Cadde Bostan Kültür Merkezi'nde gerçekleşti.
Saat 20.00'de başlayan ve 23.00'e kadar devam eden etkinlikte çok sayıda okuyucu ve gazetecinin yanı sıra DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ile Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Mahmut Tanal da yer aldı.
Etkinliği başında TGC Başkanı Turgay Olcayto ile Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu açtı.
Olcayto: Halka yol gösteren yok
“Savaşın eşiğinde bi ülkedeyiz. Basın özgürlüğü bi yana, düşünce ve ifade özgürlüğü dahi yok. Neden basından bu kadar korkuluyor? Gazetecinin ödevi eleştirel olmaktır, gazeteci halkın avukatıdır. Ama bizde sevgili Uğur Mumcu'nun dediği gibi “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan “ kimseler var ki televizyonda dinleyince ızdırap duyuyorum. Neden halk uyanamıyor diyoruz ama halka yol gösteren yok.”
Nuhoğlu: Gazetecilik aydınlatan bir meslek
“Gazetecilik iktidardakileri ve iktidar zehirlenmesine uğrayanları aydınlatan bir meslek. Bu uğurda hayatını kaybedenleri saygıyla anıyor hapisteki gazetecilere de selam gönderiyorum.”
Panel şeklinde gerçekleşen etkinliği TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş ve TGC Kültür Sanat Komisyonu Üyesi Yasemin Arpa modere etti.
Etkinlikte, Gazeteci-Yazar Altan Öymen, Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Aydın Engin, Birgün Gazetesi Yazarı Barış İnce, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Temsilcisi Erol Önderoğlu, Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Dışarıdaki Gazeteciler'den Hilmi Hacaloğlu, Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Kadri Gürsel, öldürülen gazeteci Metin Göktepe’nin kardeşi Meryem Göktepe, Türkiye'de Rumca yayın yapan köklü Apoyevmatini Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mihail Vasiliadis, Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Mine Söğüt, Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Başkanı Mustafa Köz, İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Eğitim Komisyonu Başkanı Tuğçe Duygu Köksal, Gazeteci Tuğrul Eryılmaz ile İletişim Akademisyeni Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu söz aladı, toplantı toplu fotoğraf çekimiyle son buldu.
Etkinlikte konuşmacıların anlatımlarından öne çıkan ifadeler şöyle:
“Umudu kaybetmemek lazım”
Güneş: Hasan Fehmi'den bu yana 66 gazeteci öldürüldü. Birçok meslektaşımız hapis. Üç gazeteciden biri işsiz. Bu etkinlikle amacımız bu hak ihlallerini görünür kılmak.
Arpa: Mesleğimiz “olmakla ölmek” arasında gidip geliyor. “Kırk katır mı kırk satır mı” diyorlar. Ya öldürüyor, ya hapisle cezalandırıyor ya da mesleğinizi yapamaz hale getiriyorlar. Ama yine de umudu kaybetmemek lazım.
“Gazetecileri hapsetmekle halkın bilgi edinme hakkını ihlal ediyorlar”
Öymen: Ocak ayı Türk basını için kara bir dönem. Ama diğer aylarda da hep bir arkadaşımızı anıyoruz. Bu cinayetlerin arkasında bir zihniyet var ki “Benim gibi düşünmeyen benim düşmanımdır” diyor. Ve bu zihniyet siyasetçilerde de hakim. İnsanların demokrasisi aradıklarında bunun ilk şartının gazetecilik olduğunu anlayacaklar. Ve hapsedilen gazetecilerle sadece o kişileri değil, halkın haber ve bilgi hakkı almak hakkının ihlal edildiğini fark edecekler.
Engin: Bu salonda Uğur Mumcu'yu en eskiden beri tanıyanlardanım. 20 yıl önce Ankara'da bir bekar evindeydik -sonra ev sahibi bizi kapıya koydu gerçi- Uğur ile aynı gün aynı yerde, Yeni Ortam'da gazeteciliğe başladık. O Ankara bürosu şefiydi ama bürosu yoktu, ben yazıişleri müdürüydüm ama personelim yoktu. Mahir Kaynağın MİT mensubu olduğunu Uğur yazdı ben kapakta yayınladım ve biz bu haberle ödül aldık. Hala bununla övünürüm.
İnce: Bugün yandaş ya da havuz medyası diye adlandırılan yerlerde gazetecilik yaptığını iddia edenler var. Gazetecilk halkın çıkarı için, doğruyu ve gerçeği söylemek için yapılmalı. Uğur Mumcu ve Hrant Dink de gerçekleri ortaya çıkardıkları için katledildiler.
“Türkiye, gazetecilik dayanışmasının en sıkı olduğu ülkelerden”
Önderoğlu: Türkiye'deki ifade özgürlüğü davaları için AİHM büyük bir beklenti mecrası oldu. Ancak Avrupa Konseyi'nin Türkiye ile ilişkilerini sulandırması ve Suriyeli sığınmacıları pazarlık aracı haline getirmesiyle Türkiyeli gazetecilerin başvurduğu uluslararası referans kayboldu. Buna rağmen Türkiye gazetecilik dayanışmasının en sıkı olduğu ülkelerden. Bu bizim için çok kıymetli bir dayanışma.
Polat: Gerçeğin ifade edildiği alan daraldı. Haberlerini paylaşan meslektaşlarımız gözaltına alındı. Uğur Mumcuların gazetecilik referansı bize hangi zeminde duracağınızı tarif ediyor, etik zemini gösteriyor. Biz de orada duruyoruz.
“Gazeteciliği yapılmaması gerektiği gibi yapıyorlar”
Hacaloğlu: Cumhuriyet davası başlamadan önce bizim WhatsApp grubundaki yazışmalar başka bir dava bağlamında gazetelerde yer aldı, ahlaksızca yazılar yazdılar, bize “kaos planı” dediler. Bunu yapanlar da yine gazetecilerdi. Gazetecilik vicdan demek. Gazeteci taraftar ya da amigo değildir. Ama gazeteciliği tam olarak yapılmaması gerektiği gibi yapıyorlar.
Gürsel: Kendimi mağdur edilmiş ya da bedel ödettirilmiş gibi hissetmiyorum. Çünkü gazetecilik yaptığım için kimseye bedel ödettirdikleri tatminini yaşatmak istemiyorum. Uğur Mumcu'yu anmak gazeteciliği savunmak kadar gerçeği savunmaktır. Gerçeği söylemek devrimci bir eylem. Bu yıl da Mumcu'yu anarak devrimci bir eylem gerçekleştiriyoruz. Gerçekleri öğrenme hakkınızı savunun, gazeteciliği savunun gazetecileri savunun. Bunu gazeteciler için değil kendiniz için yapın. Aksi halde peşinen yalanı kabul etmiş olursunuz.
Göktepe: Metin öldürülürken bile kendi haberini yapan bir gazeteci oldu. Gözaltında kayıpları takip eden bir sokak gazetecisiydi. Bunun nasıl işlediğini biliyordu. Bu nedenle gözaltına alınırken “Ben Metin Göktepe, gazeteciyim” diye bağırdı. Metin'in davası da gazetecilerin ısrarlı takibiyle Türkiye'de ilk defa bir gazeteci cinayetinde failin ceza aldığı dava oldu.
Vasiliadis: Zaman bölünme değil, birleşme zamanıdır. Birbirimizin hayatını zora koşmanın değil, daha iyi yapmanın, yardımcı olup yardım almanın zamanıdır. Yönetenler de yönettiklerinin insan olduğunu unutmamalı, ancak yasalarla yönetileceğini bilmeli ve sonsuza kadar yönetici olarak kalmayacaklarının farkında olmalı.
“Bir sis çanı olma zamanı”
Köz: “Gözüne uyku giremez ki.../ Uyumayacaksın/ Bir sis çanı gibi gecenin içinde/ Ta gün ışıyıncaya kadar/ Vakur metin sade” diye yazmış Melih Cevdet Anday. Anday o sessiz çoğunluğu uyandırmak için yazarlara sesleniyordu ve “halkı bilinçlendirmek dolmayı pirinçlendiremeye benzemez, zaman ister” diyordu. İşte şimdi o zamandayız.
Söğüt: Uğur Mumcu yıllar önce başımıza gelecekleri tek tek anlatmış, tane tane açıklamıştı. Ama biz yine de bunları yaşadık, uyarılarını dinlemedik. Öldürülmelerinden bir şey öğrenmemiz gerekiyordu ama onu da fark edemedik. Önemli olan umudumuzun değil farkındalığımızın olması.
Köksal: Yaşam hakkı mutlak bir haktır. Gazeteciler içinse, özellikle çatışmalı dönemlerde yaşam hakkının ve devletin sahip olduğu yükümlülüklerin ayrı bir önemi vardır. OHAL de ya da normal halde durum böyledir.
“Barış Gazeteciliğini sağlamakla yükümlüyüz”
Eryılmaz: Hepimiz burada ateş püskürdük ama barış gazeteciliğini anmadık. Bunu sağlamakla yükümlüyüz. Artık toplantılara “gazeteci ölmek” gibi başlıklar koymayın, bırakın yaşayalım. Gazeteci ayrımcı, ırkçı, cinsiyetçi olmamalı ama buraya baktığımızda burası da erkekler korosu.
İnceoğlu: Söylem dil içinde kurgulanan toplumsal kökenli ideoloji. Bu ideolojinin ikiz kardeşiyse “bağlam”. Benim size neyi ne amaçla nasıl bir etki yaratma isteğiyle ve hangi koşullar içinde mesajı ilettiğim bağlamdır. Birbirimizi dinleyeceğiz, farklılıklara saygı duyacağız ki demokrasiden bahsedelim. (EA)