6 Şubat 2023’te yaşanan Maraş merkezli depremlerden 11 kent etkilendi. Resmi verilere göre 53 binden fazla kişi hayatını kaybetti, 100 binden fazlası da yaralandı.
6 Şubat depremlerinin 1. yılı: Kadınlar unutmuyor
BAKAN KOCA YUHALANDI
Antakya'da 6 Şubat öfkesi: "Hakkımızı helal etmiyoruz"
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaşanılan felaketlerin görünmez yüzleri olan dezavantajlı gruplar depremde de seslerini duyurmakta güçlük çekti. Birçok sivil toplum örgütü, profesyonel ve gönüllü çalışan gruplar “Bizi de görün”, “Yine yetimiz, yine kimsesiz” diyen kırılgan ve dezavantajlı grupların sesi olmak için canla başla çalıştı.
Bu insanlardan biri de Hemra Nida. Bağımsız bir gazeteci olan Nida, yıllardır Roman gruplarının eğitim, barınma, sağlık ve istihdam gibi temel haklarına erişebilmeleri ve görünür olmaları yönünde çalışmalar yürütüyor.
Ağırlıklı olarak Türkiye’de yaşayan Rom, Dom, Lom ve Abdallar ile ilgili hak temelli haberlere imza atan Hemra Nida, bu alanda yaptığı çalışmalarla 2023 yılında Avrupa Komisyonu tarafından verilen AB Roman Entegrasyonu Ödülü’nü aldı.
“Kendi aralarındaki dayanışma muazzamdı”
Hemra Nida depremi duyduğu ilk anda bölgeye gitti; Antep, Adana, Hatay ve Urfa'da hem insani yardım hem gazetecilik faaliyetleri yaparak bölgede çalışmalar yürüttü. Hemra Nida ile bölgedeki tanıklıklarını konuştuk.
Depremi ilk duyduğunda nasıl hissettin? Afet bölgesine gittiğinde nelerle karşılaştın?
Deprem olduğu dakikalarda uyanıktım, haberleri görür görmez bölgede birlikte çalıştığımız aktivist arkadaşlara ulaşmaya çalıştım.
Hepsinin sağ olduğu haberini almak bir nebze içimi rahatlattı. Ancak sonrasında İstanbul’da durabilmem mümkün değildi. Gazetecilikte izlemek yerine "orada olmak" ve bizzat tanıklık ederek haber yapmak önemli.
Ben de yola çıktım ve depremin üçüncü günü sabah erken saatlerde afet bölgesine ulaşabildim. Sırasıyla Adana, Antep, Hatay ve Urfa’da Abdalların ve Domların mahallelerine gittim. Bir ay öncesine kadar da hemen her ay bölgedeydim. Afet bölgesinde 22 ilde örgütlü olan Roman Diyalog Ağı’ndaki Abdal ve Dom toplum liderlerinin yanındaydım.
Olağanüstü hallerde o mahallelere giden olmazdı. Nitekim yaptığımız canlı yayınlarda “Bizi de görün”, “Yine yetimiz, yine kimsesiz” şeklinde cümleler kuruyorlardı ve basın mensubu olduğumu gören herkes gelip sesini duyurmak istiyordu. Kırılgan ve dezavantajlı gruplar kamu yardımlarına erişmekte zorlanıyor, kamu da bu grupları görmüyor veya göremiyor.
Bir dizi canlı yayından sonra Sıfır Ayrımcılık Derneği'nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ile işbirliği yapması sonucu, depremin dördüncü günü Antep, Şehitkamil’de Abdalların yaşadığı çadır bölgesine iki yardım tırı geldi. Gelen tır şoförüyle irtibattaydım, gecenin bir yarısı şoför arayıp "Çingene bölgesi, buraya girmem" dedi, toplum liderinin devreye girmesiyle şoförü alana getirdik, yardımların organize ve adil şekilde dağıtılmasını sağladık. Bu ve benzeri ayrımcılık içeren cümleleri sık sık duymaya devam ettik.
Aslında burada Dom ve Abdallar arasındaki dayanışmaya dikkat çekmek istiyorum. Gıdaya erişmekte zorlanınca Adana'daki Abdal kadınlar, ahşap yer sofralarının başına oturdu, ekmek yaptı. Adana'daki Abdal toplum lideri Suat Kömür, ekmekleri aracına yükleyerek Hatay'daki Domlara götürdü, oradaki toplum lideri Veysel Toplar ekmeklerin dağıtımını yaptı.
Antep'te terzi bulundu, sabahlara kadar çadır dikildi. Antep'in çadır ihtiyacı karşılanınca ordaki Abdal toplum lideri Niyazi Buluter, Urfa'daki Dom toplum lideri Aziz Aslan'a desteğe koştu. Özetle, örgütlü olmanın ve örgütsel dayanıklılığın önemi burada öne çıktı. Roman gruplarının kendi içindeki dayanışması çok az habere konu oldu ancak hayatta kalma stratejileri ve kendi aralarındaki dayanışmaları muazzamdı.
“Örgütsel dayanıklılık gerekiyor”
Sivil toplum örgütleri elinden geldiğince bölgede varlık gösterdi. Birçok kurum devam eden çalışmalarıyla orada mücadeleyi sürdürüyor. Bu süreçte bölgede örgütlü olmanın nasıl avantajları var? Sen oradaki koşullar içerisinde bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?
Orada bulunmak bireysel olarak psikolojik dayanıklılık isterken, STK olarak orada bulunmak örgütsel dayanıklılık istiyor. Hak temelli çalışan dernekler, hem pandemide hem depremde yardım temelli çalışmayı öğrendi.
Halbuki insani yardım bambaşka bir alan... Dolayısıyla hak temelli çalışan STK’ler açısından başka bir tecrübe alanı doğmak zorunda kaldı. Halihazırda o bölgede çalışan Roman Diyalog Ağı üzerinden örgütlü ve organize olmanın önemine bizzat şahit oldum. Bölgedeki sorunlar yatışmış değil, en temel ihtiyaçlar hala karşılanamıyor. Çadırlarda yaşam çok zor. Şiddetli bir yağmurda çadırı su basıyor.
“Hurda toplamak suç haline geldi”
İlk günler çadır hayali kuruyorlardı, şimdi konteyner hayali kuruyorlar. “Kendimize ait bir banyo, tuvalet olsa yeter” diyorlar.
Özellikle kadınların ve kız çocuklarının güvensiz ortamlarda risk altında olduğu aşikar. Çocuklar eğitimden tamamen koptu, normalde günlük ve güvencesiz işlerde çalışanlar için para kazanabilecekleri alan kalmadı.
Hurda toplamak suç haline geldi! Göçle gidenlerin bir kısmı maruz kaldığı ayrımcılıktan dolayı geri dönmek zorunda kaldı. İç içe geçmiş sorunlar var ve ne yazık ki kısa vadede sorunların çözülmesi mümkün görünmüyor, pansuman çözümler söz konusu.
“Kendi malzemeleri ile çadır inşa ettiler”
Roman gruplarının yalnızlığından söz etmiştin. İçinde bulundukları koşulları paylaşır mısın?
Havanın -5 derecede olduğu günlerde Gaziantep’te Abdalların çadırlarında misafirdim. O koşullarda bile cömertliklerinden bir şey kaybetmiyorlar.
Gece, en sıcak yer olan soba arkasını bana verdiler. Herkes uykudayken battaniyenin ucu, sobaya değip tutuştu. Sese uyanıp termosumdaki suyu boşaltmaya çalışırken çadırdaki nöbetçi kişinin müdahalesiyle yangın söndü.
Herkes yeniden uykuda daldı. Bu yangınlar rutine dönmüştü! Her gece çadırda bir kişi nöbete kalıp olası tehlikelere karşı uyanık kalıyordu. Çadır dediğim de kendi buldukları malzemelerle inşa ettikleri çadırlar…
Abdalların geleneğinde göçebelik var, Domlar mevsimlik tarıma gidiyor. Standart çadırlara ulaşana kadar kendi malzemeleriyle çadırlarını inşa ettiler. Kadınlar ellerinde iğne iplikle çadırdaki deliklere yama yaptı. Her gün meydanda kazan kuruldu. Bulgur pilavı pişirildi, ekmek arası bulgur pilavı dağıtıldı.
Kadınların tuvalet açısından çok zorlandığını biliyoruz. Banyo yapmak haftalar sonra mümkün olabildi. Abdallar ve Domlardaki geleneksel yapı ve toplum liderlerinin her şeyi organize etmesi avantaj sağladı. Özellikle toplumda kadın lider varsa... Örneğin Gaziantep’teki lider Necla Buluter, kadınları topladı, hamama götürdü. Yine meydandaki yemek pişirme ve dağıtma işini Necla Abla çözdü. Orada dayanışma çok hakimdi.
Bir haber için deprem bölgesindeki sınır karakollarını da gezdim. Sınır karakolundaki komutan, kendi köyüne hiç yardım gitmediğini söyledi. İzmir'den gelen ve bölgede sıcak yemek dağıtımı yapan Roman genci Cem Pekbalıkçı'yı aradık. Cem aynı gün komutanın köyüne sıcak yemek götürdü. Kısacası, Roman grupları dayanışmanın hakkını verdi diyebilirim.
Yoksul ve kırılgan grupların dayanışması yine hayatta kalmalarını sağladı. Pandemi ve deprem gibi olağanüstü dönemlerin dışında da o dayanışma onları ayakta tuttuğu için bu konuda pratikleri var. Dolayısıyla diğerlerine nazaran daha hızlı hareket ettiler, bir arada kaldılar ve birbirlerinin yaralarını sardılar. Urfa’daki Domlar için parantez açmam gerekir belki.
Oradaki çadırlarda soba yoktu örneğin, tenekelerde ateş yakıp ısınıyorlardı. O tenekelerden biri devrilince elleri ve elbiseleri yanan kadın, ilaca erişemediği için ellerini kına yakarak tedavi etmeye çalışmıştı. Bir yalnızlık söz konusu ve bu daha çok Urfa’daki Domlar için geçerli.
“Önce gazeteci misin aktivist mi?”
Gazeteci ve aktivist olarak rolleri ayrı ayrı değerlendirsen bu afet sana neler hissettirdi?
AFAD ile ilgili bazı iddialar ortaya atılmadan önce arama kurtarma çalışması için bölgeye gelen madencilerle röportaj yaptım. Bir kız çocuğunu sağ olarak çıkarmayı başarmışlardı ve enkaz altında can aramaya devam ediyorlardı.
Yaşadıkları zorlukları anlattılar, hatta insan kurtarmaya yetişmek için araba çalmaya bile yeltendiklerini söylediler. Madenciler AFAD’dan da bahsetti, özellikle son anda gelip kurtarıcılığı üstlendiklerini anlattılar. Eleştirileri ve isyanları çoktu.
Sonrasında haberi yazdım ancak içim rahat değildi. Hepsi maden işçisi ve bu röportajlar başlarını sonradan ağrıtır mı diye düşündüm. İşçi davalarına bakan bir avukatı aradım. Avukat bana bu haberden sonra madencilerin işsiz kalma ihtimalinin yüksek olduğunu söyledi.
Böyle anlarda ikileme düşmek kaçınılmaz. Her şeyden önce bir gazeteci olarak oradayım fakat konjonktürden kaynaklı haber kaynaklarıma zarar gelmesini istemiyorum.
“Gerçekliğe ulaşmak zaman alıyor”
Haber yayına girmeden önce madencilerden mesaj gelmeye başladı: "Abla biz öyle konuştuk ama lütfen hepsini yazma! İşsiz kalırız, eve ekmek götüremeyiz..."
Madencilerden gelen o mesajlar fren mekanizmamı güçlendirdi. AFAD ile ilgili söylenilenleri, başka kaynaklardan belgeli ve ispatlı bir şekilde doğrulamaya çalışırken iddialar başka bir gazeteci tarafından gündeme getirildi. Haberci olarak zor koşullarda daha önce de çalıştım. Suriye Savaşı başladığında sınırdaydım, kucağında çoluk çocuk ordan kaçanları, sahra hastanelerinde kolu bacağı kopmuş çocukları gördüm. Bu konu kıyas götürmez elbette ama Hatay… Hatay!
Üzerinden bir yıl geçti fakat orada şahit olduklarımdan sonra hayatın benim için eskisi gibi olması mümkün değil. Dramatik ve ajite bir yerden söylemiyorum bunu. Düşünün röportaj yapıyorum, kadrajımdaki kişinin arkasında enkazdan sarkan bir ayak görünüyor. O ayağın sahibi kadın mı erkek mi, yüzü nasıl, uyumadan önce en son ne düşünüyordu… Görüntüyü çok sonradan editörümün ikazıyla fark ettim üstelik.
Deprem bölgesinde yaşadıklarımı aylar sonda idrak edebildim. Zor anlarda durup kendini dinleme veya ne hissettiğini yoklama şansın olmuyor. Karşılaştığın zorluk oranında direnç üretiyorsun ve tam bir konsantrasyonla yapabileceklerine odaklanıyorsun.
Sağlıklı koşullara dönünce, gerçeküstü bir film seyretmişiz de gerçekliğe bir türlü dönemiyormuşuz gibi…
Gerçekliğe alışmak zaman alıyor. Nihayetinde yaşamaya devam ediyoruz. Umuda dair inancımı, inatla korumaya çalışıyorum.
Bölgedekilerin bir an önce insan onuruna yakışır şartlara kavuşması için çok daha fazla çaba gerektiğini biliyorum.
Pansuman çözümlerle iyileştirme çabamız sürüyor. Ancak özellikle iktidarın ve kamu otoritelerinin, bölgedeki insanların acil ihtiyaçlarına daha etkili bir şekilde cevap vermesi gerekiyor.
(HA/EMK)