* Biz nasıl bu feodal aklın önüne herhangi bir kadınla gideceğiz diyen 'amcalar'ımız bile bugün eş başkan kim olacak diye soruyor.
* Cezaevinde yazdığım Kürtçe kitabım “Bender’’ Kürtçe olması itibariyle de insanlarımız tarafından güzel karşılandı farklı bir heyecan uyandırdı. Yazabilmek çok güzel bir duygu ve cesaret işi özellikle kendi dilinde yazmak itirazın en büyüğüdür.
* İlçelerinde illerinde temsil edilebildiklerini gören kız çocuklarının bu pratiği anlama ve özümseme ihtimali bizden çok daha fazladır eş başkanlık sisteminin getirdiği özgüven ve eşitlikle büyüyecek olan çocuklarımız için bir gelecek inşa sürecidir.
Siyasetçi Diba Keskin Van’a bağlı Erçiş’in ilk kadın belediye eş başkanıydı. Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) yönelik düzenlenen operasyonlar kapsamında 14 Ekim 2015’te tutuklandı. Yerine kayyım atandı.
9 Eylül 2019’da serbest bırakılan Keskin, cezaevi sürecini ve seçilmiş yerel yöneticiler yerine kayyımların atanmasını neden olduğu sorunları anlattı.
“Tutuklanmak demek hayattan kopmak demek değil”
Cezaevi sürecinde neler yaşadınız?
2015 yılı Ekim ayında Erciş HDP ilçe kadın eş başkanı ile beraber tutuklanmıştık. Gözaltını takiben tutuklanma süreci yaşadık.
Önce bir hafta Bitlis cezaevinde kaldık orada siyasi koğuş olmadığı için Ankara Sincan kadın kapalı cezaevine nakledildik.
O dönemde partimizin belediye eş başkanları, belediye meclis üyeleri ve partimizin il ilçe yöneticilerinin yoğunlukla tutulduğu yer Sincan’dı Hakkari ‘den Dilek Hatipoğlu, Silopi’den Emine Esmer, Edremit’ten Rojbin Çetin, Derik ‘ten Sabahat Çetinkaya. Beş belediye eş başkanı aynı koğuşta kalıyorduk.
Tabi ki cezaevi yaşama koşulları gereğince şartların ağır olduğu bir yer. Her şeyden önce özgürlüğümüz elimizden alınmıştı öte yandan bu durum halkın iradesini tanımamaktı.
Cezaevindeki siyasi koğuşlarında 80’e yakın kişi vardı ve çoğunluğu bizim partimizin seçilmişlerinden oluşuyordu. Zaman genellikle kitap okuma ve günlük siyasi olayları durumları beraber çözümlemek şeklinde geçiyordu.
Okumalarımız kişinin ilgi alanına göre değişiyordu o kadar çok vakit olunca tek konuda okuma yapmak yorucu olurdu. Tutuklanmak demek hayattan kopmak demek değil bizler siyasi kişilerdik basın, avukatlar ve ailelerimiz üzerinden yaşamı olabildiğince takip etmeye çalışıyorduk.
“Yazabilmek çok güzel bir duygu”
Şuan ise siyasi yasağım yok ama ülkede soruşturmaları devam etmeyen kimsede kalmadı galiba naçizane ben de bunlardan biriyim.
Cezaevinde yazdığım Kürtçe kitabım “Bender’’ Kürtçe olması itibariyle de insanlarımız tarafından güzel karşılandı farklı bir heyecan uyandırdı. Yazabilmek çok güzel bir duygu ve cesaret işi özellikle kendi dilinde yazmak itirazın en büyüğüdür.
İçerde kitaplar insanın yoldaşı dışardayken okuyamadığımız içimizde kalan çok kitap oluyordu cezaevinde bu özlemi gidermek için vaktim oldu. Edebiyat her dilde güzeldir ancak anadilde edebiyat yaşamın kendisidir. İçinizde başka bir yere dokunur bu konudaki çalışmalarım içerde daha bir yeşerdi farklı boyutlara ulaştı.
Bazen, bazı şeyler buradayım beni yüreğinden çıkar der. Kürtçe şiirlerde bana o şekilde seslendi diyebiliriz, yürekteki çığlığın yazıya dökülme isteğiydi şiir.
Bu çığlık bazen yapılanlara karşı itirazdır bazen sevgiye, sevgiliye duyulan hasrettir bazen de ruhun akla kendini duyurma isteğidir hasılı kelam bizimki bize, toplumumuza, toprağımıza, varlığımıza yapılan haksızlığa karşı ruhumuzdaki itirazın sesidir. Bu anlamda bence değerlidir. Şu aralar eski hikâyelerimizi toplama konusunda çalışıyorum umarım yazıma dökme konusunda geç kalmam.
“Kayyım atamaları kadın mücadelesine de darbe”
Kayyım döneminde Partiniz 'bu kadınlara yapılan bir darbedir' tarzında açıklamalar yaptı. Açar mısınız bu konuyu biraz. Tam olarak ne demek istendi?
2014 yerel seçimleriyle birlikte daha önce partimizin yönetim kademelerinde uygulanmaya başlanan eş başkanlık sistemi belediyelerde de uygulanmaya başlandı.
Bu durumla beraber eril zihniyet üzerinden şekillenen iktidar alanları yavaş yavaş çatırdamaya başladı ve bu çatırtının halk tarafından duyulup güçlü bir şekilde sahiplenilmesiyle kadında daha yoğun bulunan empati paylaşım, sevgi gibi özellikler yönetimin başka bir şekilde de olabileceğini insanlara gösterdi. Bu da aslında kadın kazanımı adı altında toplumun kazanımı oldu.
Dolasıyla kayyım atamaları aslında topluma, kadınlara, kadın kazanımlarına karşı bir darbe oldu. Aynı dönemde partimizce belediyelerde fermuar sistemi diye adlandırdığımız eşit temsiliyet düsturu vardı yapılan tutuklamalar bu sistemi de sekteye uğrattı. Tabi ki partimizin çalışmaları sadece bundan ibaret değildi.
Büyükşehir Belediyelerinde kadın daire başkanlıkları, tüm belediyelerimizde kadın müdürlükleri kuruldu. Yine seçilmiş kadınların ve belediyedeki kadın çalışanların yer alabildiği kadın meclisleri ile, kadınlar arasında birlik ve bütünlük sağlanıyordu.
Bu da şehirde belediye tarafından yapılacak tüm hizmetlerde kadınların görüş ve önerilerinin dikkate alınması ve yürütülecek projelerde söz hakkı sahibi olmasını getiriyordu. Ayrıca imar ve çevre konularında kadınların şehrin gelişim ve planlamasında etkili olmalarını sağlıyordu. Kadın kenti söylemi buradan temelini alıyordu.
Yine birliğimizi arttırmak adına her belediyeye bağlı kurulan kadın dayanışma evlerimiz vardı. Kayyım atamak kadınlara karşı yapılan bir darbeydi çünkü ilk kayyım atanan yerler kadınların resmi belediye başkanı olarak görev aldığı belediyeler oldu bunun yanında kadın dayanışma evlerimiz dahil kadınlara yönelik tüm çalışmalarımız sonlandırıldı.
İlçelerinde illerinde temsil edilebildiklerini gören kız çocuklarının bu pratiği anlama ve özümseme ihtimali bizden çok daha fazladır eş başkanlık sisteminin getirdiği özgüven ve eşitlikle büyüyecek olan çocuklarımız için bir gelecek inşa sürecidir. Demokrasiyi öğrenerek büyüyen nesiller kendi yaşamlarında da demokrasiyi daha ileri götüreceklerdir.
Türkiye Cumhuriyet’in kuruluşuyla kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmış dünyadaki ilk ülkelerden biridir. Ancak ilk kadın İlçe Belediye Başkanı 1930’da Yusufeli’n de ve ilk kadın İl Belediye Başkanı 1950 de Mersin’de başa gelebildi.
1930’dan bu yana 94 yıl geçti seçilen binlerce erkek belediye başkanı yanı sıra seçilen kadın belediye başkanı sayısıysa 200 ü geçmiyor. Bu sayı bizim 2014’te ki atılımımız sayesinde artmış durumda. Buradan çıkarmamız gereken ders hiçbir şeyin yukarıdan inen kanunlarla uygulanamayacağıdır. Toplum bu pratiği içselleştirmemişse anlamlı ve etkili şekilde kullanamayacağıdır.
“Toplumu kitap gibi okumak gerek”
Siz Kürt dindar kesimlerinden de çok ilgi ve destek gördünüz. Parti içindeki dindar kadın temsiliyetini yeterli buluyor musunuz?
Dem Parti geçmişi on yıllara varan partiler silsilesinin son halkası sol, sosyalist ve laik bir sistem üzerine Türkiye siyaset mücadelesinde tabanının büyük çoğunluğu Kürtlere dayanıyor. Partimiz Türkiye de eşit ve birlikte yaşam hedefiyle yıllardır mücadele etmektedir.
Türkiye toplumunda ötekileştirilenden ve ezilenden yana siyaset güden partimiz yıllardır bu siyaseti ile aslında Türkiye’de demokrasinin yerleşmesi adına büyük mücadeleler vermiş ve bu yönde eş genel başkanları, milletvekilleri belediye eş başkanları ve en alt birimine kadar çalışanlarıyla bu mücadeleyi baskı gözaltı ve tutuklama çemberinde ilerletmeye çalışmıştır.
Leyla Zana, Aysel Tuğluk, Figen Yüksekdağ, Gülten Kışanak, Sabahat Tuncel ve Selahattin Demirtaş’tan tutalım her hangi bir ilçemizin emektarına kadar bu siyasete yürek yatıran sayısız kahraman arkadaşımız bunun bedelini ödemiş ve ödemeye devam etmektedir.
Bu demokrasi ve eşit yurttaşlık kavgasını veren partinin tabanını çoğunlukla Kürt ve dindar kesim oluşturmaktadır. Doğrusunu isterseniz ben dindar kesimin partinin yönetiminde temsilinin az olduguna inanan insanlardanım.
Özellikle inanç üzerinden kutuplaştırılmaya çalışılan bu ağır ve zor dönemde tarikatların etkisinin gittikçe hissedildiği toplumsal yaşamda, toplumu bir kitap gibi okumak gerektiğine inanıyorum.
Buradan daha sağlıklı tespitlerde bulunup dindar kesime ulaşacağımıza inanıyorum.
Kayyım atamaları süreçlerinde Türkiye’deki kadın hareketlerinin ne gibi destekleri oldu siz bu destekleri yeterli buldunuz mu?
Bildiğim kadarıyla birkaç basın açıklaması ve bazı dostların tepkisel twitlerinden başka toplumu bu duruma karşı uyandıracak ve durumun demokrasi açısından yaratacağı vahameti gösterecek her hangi bir çalışmada ve destekte bulunulmadı, eğer bulunulsaydı bugün cezaevleri hala seçilmiş kadınlarla dolu olmaz kadına yönelik ötekileştirilme ve yok sayılma bu kadar güçlü yaşanmazdı.
O dönemde Türkiye kadın hareketi bir araya gelip güçlü bir şekilde sesini yükseltseydi inanıyorum ki iktidar İstanbul Sözleşmesini bu kadar rahat kaldıramazdı.
Dem Parti'de göreviniz var mı? Şu ara neler yapıyorsunuz?
Şu ara resmi bir görevim yok bizim siyasetimizde resmi bir koltuk önemli değil; her an her yerde çalışırsınız ve çalışmalısınız. Bir süredir uğraştığım sağlık problemleri bu dönem maalesef beni meşgul ediyor.
Seçimlere hazırlanırken Kürt illerinde kadın adayların her şeye rağmen yola çoğalarak devam etmelerini nasıl değerlendirirsiniz?
Kadınların eş başkanlık sistemini "ekmek su "gibi hayati bir konu, kazanım olarak gördüklerini gösterir ve ayrıca toplumunda bu sistemi benimsediklerini insanı mutlu ediyor.
Düşünsenize daha on yıl önce böyle bir sistemden bahsedildiğinde bu da neymiş nasıl bir şeymiş koca koca aile, aşiret ileri gelenleri varken, zengin kerli ferli erkekler varken bu kadınlar da nerden çıktı.
Biz nasıl bu feodal aklın önüne herhangi bir kadınla gideceğiz diyen 'amcalar'ımız bile bugün eş başkan kim olacak diye soruyor.
Tabi ki bunun sebebi önceki yönetim döneminde bu sistem sayesinde belediyede toplumsal anlamda nasıl bir yönetim olduğuna şahit oldukları içindi. Emin olun ki sütümüz mayasını tuttu. Hep beraber yoğurdumuza kaşık sallayacağız artık.
Kayyımların gelişinin bir çok nedeni vardı, bir sebepte kadının 'eksik etek'olarak kalmalarını istemek idi. Yönetim ve toplumsal yaşamda ayakta kalmayı başaran kadın geleceği değiştirir. Sistem bunu iyi biliyor. Ama kusura bakmasınlar karlar eridi ve sular derin vadilerde birleşmeye başladı ya yol bulacağız ya yol açacağız.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü için özel bir mesajınız var mı?
Şimdiye kadar güç denilen o mevhum hep erkeğin elinde şekillendi ve “birbirlerini var ettiler’’. Bu var ediş toplumun erkek kişisi üzerinden kabul gördü aile siyaset aşiret güç odakları tümüyle buradan beslendi ve yürüdü.
Bu sistem kadını görmeyi aklından bile geçirmek istemedi çünkü kadını görmek ve kabul etmek bu alanı ona açmak eril düşünce için bedeni ruhu cinsiyeti üzerinden tüketen iş olduğu kadını kendine denk görmek anlamına gelirdi. Paylaşıma bu bakış açısında yer yoktu. Kadın artık bu tüketişi durduracak kadar güçlü ve güçleniyor.
Unutmamamız gereken tek hikaye belkide 8 Mart’ın hikayesi eşit işe eşit ücret diye yola çıkan o kadınların mücadelesi bizlerle ve her alanda devam ediyor eşit ücret, eşit temsiliyet, eşit haklar ve eşitlik mücadelemiz devam ediyor.
"Roja Jinên Kedkar a Cîhanê,li hemû jinan pîroz be" (Dünya Emekçi Kadınlar Günü tüm kadınlara kutlu olsun) cezaevinde bulunan tüm kadın arkadaşlara sevgi, selam ve dayanışma duygularımı gönderiyorum.
(HA/EMK)