Çekya'nın başkenti Prag'da dün (6 Ekim) gerçekleştirilen Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) zirvesi, yalnızca topluluğun ilk zirvesi olması açısından değil, Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ekseninde bir dizi görüşme ve açıklamaya ev sahipliği yapması bakımından da önemliydi.
Zirve için Prag Kalesi'ne giden liderlerden Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, önce fuaye alanında kısa bir görüşme gerçekleştirdi, ardından da Türkiye ve Ermenistan liderleri 13 yılın ardından ilk kez görüşmüş oldu.
Türkiye-Ermenistan görüşmesinin öncesinde ise Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev devam eden barış görüşmeleri bağlamında bir araya geldi.
Peki, tüm bu görüşmeler ve görüşmelerin ardından yapılan açıklamaları nasıl okumak gerekiyor? Barışa yakın olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan'a göre, Prag'da gerçekleşen görüşmeler "tarihi bir öneme" sahip. Paylan, "Belki de barışa hiç olmadığı kadar yakınız" diyor ve ekliyor: "Şimdi daha fazla bizlerin, halkların sorumluluk almasının zamanı."
Bu fotoğrafta Türkiye'nin rolünü de değerlendiren Garo Paylan, "Türkiye, Azerbaycan halkına, Azerbaycan'a nasıl 'can Azerbaycan' diyorsa Ermenistan'a da 'can Ermenistan' demeye başladığı zaman, bu meselede barış yapıcı olarak rol alabilecek" diyor:
"Niye binlerce kilometre ötedeki Macron barış masasını kurarken bölge ülkesi, bölgenin önemli bir ülkesi olan Türkiye bu barış masasında olamadı? Çünkü Türkiye bu savaşın bir tarafı, kavganın bir tarafı oldu."
Devamını Garo Paylan'ın kendisinden dinleyelim...
"Yeni bir barış penceresi var"
Dün Prag'da Ermenistan-Azerbaycan-Türkiye ilişkilerini yakından ilgilendiren görüşme ve açıklamalar yapıldı. Siz Türkiye-Ermenistan ilişkileri ve Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri bağlamında bu görüşme ve açıklamaları nasıl değerlendirirsiniz?
Kafkaslar'da barış için yeni bir fırsat penceresi vardır. 1993'te biten savaş sonrası, 1994'te bir barış penceresi vardı. Maalesef o zaman o fırsat kaçırıldı. Tarafların milliyetçileri, aşırı milliyetçileri nedeniyle...
2008-2009'da da bir barış penceresi vardı. Biliyorsunuz, o zaman bir "futbol diplomasisi" adına Türkiye-Ermenistan arasında bu görüşmeler yapılmıştı. Maalesef o da akamete uğradı.
Şimdi 2020 yılındaki 44 gün süren savaştan sonra, halklar bu travmaları yaşadıktan sonra yeni bir barış penceresi var. Yeni bir barış fırsatı var. Ben bu konuda Prag'da gerçekleşen görüşmelerin de tarihi bir önemde olduğunu düşünüyorum.
"En büyük sıkıntı kamuoyu ilgisinin olmaması"
Bence barışa hiç olmadığı kadar yakınız. Ama bu konuda en büyük sıkıntımız bence kamuoyu ilgisinin olmaması.
Yani, Türkiye'de sivil toplumun, meslek örgütlerinin, aydınların, gazetecilerin bu meseleye ilgisizliği ve tabii Ermenistan'daki kamuoyunun, sivil toplumun, muhalefetin anlaşılabilir önyargıları bu meseleye olan güvensiz bakışlar ortaya koyuyor.
Azerbaycan'da da zaten demokratik bir rejim yok. Oradaki muhalefet ve aydınlar barış konusunda daha fazla sorumluluk almıyorlar.
"Şimdi bizim sorumluluk almamızın zamanı"
Şimdi bu konuda liderler bu görüşmeleri yaptılar. Tarihi önemde görüşmeler oldu. Avrupa Birliği bu konuda sorumluluk aldı.
Şimdi daha fazla bizlerin sorumluluk almasının zamanı, halkların sorumluluk almasının zamanı. Eğer bu sorumluluğu alırsak ben barış konusunda çok önemli gelişmeler olabileceğini düşünüyorum. Ve belki de dediğim gibi hiç olmadığı kadar barışa yakınız.
"Türkiye bir soy cumhuriyeti değil"
Bir barış penceresinden bahsettiniz... Sizce bu konuda Türkiye Devleti'nin nasıl bir inisiyatif alması, nasıl bir rol üstlenmesi lazım? Özellikle Ermenistan-Azerbaycan barış sürecini de düşünecek olursak...
Türkiye maalesef otuz yıldır bu savaşın, Azerbaycan Ermenistan arasında süren savaşın bir tarafı. Yani, Azerbaycan'ın tarafını tutuyor. Türkiye, bu savaşta, bu savaşlarda Azerbaycan'a her türlü desteği verdi.
Bunu da tamamen aynı soydan gelme gerekçesiyle yaptı. Oysa, Türkiye bir soy cumhuriyeti değildir. Ben bunu kabul etmiyorum. Türkiye halkların bir cumhuriyetidir. Türklerin, Kürtlerin, Ermenilerin, Arapların, Rumların ve pek çok halkın cumhuriyetidir.
Eğer hem Türkiye'deki toplumsal barış hem de bölgesel barış perspektifi olacaksa bu Türkiye'nin bir soy cumhuriyeti bakışından çıkmasına bağlıdır.
"Türkiye 'can Ermenistan' dediği zaman..."
Türkiye, Azerbaycan halkına, Azerbaycan'a nasıl "can Azerbaycan" diyorsa Ermenistan'a "can Ermenistan" demeye başladığı zaman, yüzlerce yıl bir arada yaşadığı Ermeni halkına "can" diyebildiği zaman - tıpkı Azerbaycan halkına dediği gibi - bence bu meselede barış yapıcı olarak rol alabilecek.
Ama dün gördüğümüz gibi Erdoğan ile Paşinyan arasında Türkiye-Ermenistan normalleşmesi görüşmesi yapıldı. Ama barış görüşmesini Erdoğan yapmadı. Barış görüşmesini Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel yaptı.
"Bölge halklarının meselesini bölge halkları çözer"
Oysa biz bu kavgada taraf olmamış olsaydık zaten bugüne kadar bu mesele çözülmüş olurdu. Yani, bölge halklarının meselelerini bölge halkları çözerler. Ve Türkiye de bölgede anahtar bir ülkedir.
Eğer - dediğim gibi - hem Yunanistan'la olan sorunlarımızı hem Suriye ve Irak'la, Kürt halkıyla olan sorunlarımızı hem de Kafkaslar'daki sorunlarımızı Türkçü ve İslamcı bakıştan çıkarsak çözebiliriz. Hem Türkiye'de toplumsal barışı sağlayabiliriz hem de bölgesel barışı sağlayabiliriz.
Tüm bu yönde atılan önemli adımlar var. Bu adımların devamını bizler daha fazla sorumluluk alarak getirmeliyiz.
"Azerbaycan, normalleşmeye şerh koymuş durumda"
Dün Erdoğan'ı dinlediğimizde Ermenistan-Türkiye normalleşmesini Ermenistan ve Azerbaycan arasında imzalanacak barış anlaşmasına bağladığını gördük. Erdoğan, bunun dışında bir "pürüz" ya da Türkiye'nin bir talebi olmadığını söyledi. Siz bunu gerçekçi buluyor musunuz?
Fiili durum bu maalesef. Çünkü Azerbaycan bunu dayatıyor. Yani, Azerbaycan Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine şu anda rezerv (şerh, çekince) koymuş durumda.
Azerbaycan, Türkiye'ye "Ermenistan önce benimle barış anlaşması imzalasın, sonra sen normalleşme adımlarını at, sınırını aç" diye bir koşul koyuyor. Maalesef Türkiye bu koşulu fiili olarak kabul etmiş durumda.
"Sorunları kapıları açık bir komşunuzla çözebilirsiniz"
Oysa benim de iddiam şu: Türkiye ve Ermenistan'ın sorunları var. Ama bu sorunları ancak ve ancak kapıları açık bir komşunuzla çözebilirsiniz.
Kapılar kapalıyken sorunları çözemezsiniz. Ve iki ülkeye eşit çerçeveden bakmaya başladığınız zaman ancak bu kavgada hakem rolünde olabilirsiniz.
"Türkiye masada yoktu, çünkü kavganın tarafı"
Ben o barışın hakemi rolünde aslında Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'nın olmasını isterdim. Yani Macron'un yerinde...
Niye binlerce kilometre ötedeki Macron barış masasını kurarken bölge ülkesi, bölgenin önemli bir ülkesi olan Türkiye bu barış masasında olamadı? Çünkü Türkiye bu savaşın bir tarafı, kavganın bir tarafı oldu ve bir tarafı tutuyor. Eğer siz bir tarafı tutarsanız kavganın hakemi olamazsınız.
Olamadı maalesef. Ve dün de bu anlamda Türkiye-Ermenistan normalleşmesi adına belli görüşmeler yapıldı, önemli adımlar atıldı ama - dediğim gibi - bu mesele Azerbaycan-Ermenistan barış anlaşmasına bırakıldı.
Bu da inisiyatifin Avrupa Komisyonu Başkanı Michel ve Fransa lideri Macron'da kalması demek. Ben bu bunu durumu doğru bulmuyorum ve bu durumu eleştiriyorum. Biz bu konuda daha cesur adımlar atabilmeliydik. (SD)