Avrupa Birliği (AB) Genişleme Uzmanı Cengiz Aktar'ın Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu'nun (ECRI) Türkiye raporuna ilişkin değerlendirmesi böyle.
"Yeni pasaportlar iyi bir fırsat"
Türkiye'de nüfus cüzdanlarında din hanesinin yer almasını "çağdışı ve gülünç bir uygulama" olarak nitelendiren Aktar'a göre, Türkiye'nin AB'ye entegrasyonu sürecinde yeni pasaportların kullanıma girmesi "din hanesinin kimliklerden çıkartılması için iyi bir fırsat" olabilir.
"Nüfus cüzdanlarından din hanesinin ve zorunlu din derslerinin kaldırılması" tavsiyelerini bianet'e değerlendiren Aktar, "zorunlu din derslerinin kaldırılmasının" ise, kolay olmayacağı görüşünde.
Aktar, Avrupa'da pek çok ülkenin resmi dininin Hıristiyanlık olduğuna ve zorunlu din derslerinin yaygınlığına dikkat çekiyor.
Ancak Aktar, Avrupa ülkelerinde dileyen öğrencilerin din derslerinden muaf tutulduğunu, Türkiye'de ise muafiyet için "Müslüman olmama" şartı arandığını hatırlatıyor.
Aktar'a göre, sorunun çözümü için yaratıcı yöntemler benimsenmesi gerekiyor:
"Avrupa ülkelerinde din dersleri yaygın mezhebin değerleri üzerine bina ediliyor. Dileyen öğrenciler, muafiyet alabiliyorlar. Türkiye'de de din dersleri, Sünni İslam'a ilişkin bilgileri kapsıyor. Türkiye'deki sorun, sadece Müslüman olmayan öğrencilerin din derslerinden muaf tutulması. Bu, örneğin Alevilerin sorun yaşamasına neden oluyor. Onların değerleri Sünni Müslümanlarınkine çok benzese de, farklı bir müfredat gerektiriyor."
"İki yanlış bir doğru etmez"
Aktar, ECRI'nin Fransa'ya ilişkin raporunda yer alan eleştirileri de Fransa'nın bu eleştirilere karşı tavrını da "beklenen gelişmeler" olarak nitelendiriyor.
Türkiye'deki bazı basın kuruluşlarının "Fransa'nın bizi eleştirmeye hakkı olmadığı anlaşıldı" şeklindeki tutumuna dikkat çeken Aktar, "Başka bir ülkenin bir konuda yanlış yapması, Türkiye'yi sevindirmemeli. İki yanlış bir doğru etmez. Fransa hata yapıyorsa, bu Türkiye'nin doğru yaptığı anlamına gelmez" diyor.
Aktar'ın konuya ilişkin değerlendirmesi şöyle:
"Avrupa Konseyi'nin azınlıklara ilişkin iki sözleşmesi vardır; birisi azınlıklarla diğeri azınlık dilleriyle ilgili. Fransa her iki konvansiyonu da onaylamamıştır. Çünkü Yunanistan ve Fransa'da da, Türkiye'deki gibi, 'azınlık' kavramı yoktur. Dolayısıyla, Fransa'nın itirazı şaşırtıcı değil.
Fransa azınlık meselesini, azınlıkları kültürel olarak yok ederek, asimle ederek çözmüş bir ülkedir. Fransa'da azınlık dilleri pek çok olmasına rağmen, bu dilleri konuşanların sayısı yok denecek kadar azdır. Devlet bu dillerin yaşamasını istememiştir, desteklememiştir." (BB/EÜ)