Fotoğraflar: Tuğçe Çınar/bianet
1839 yılında, fotoğrafın bulunmasının hemen ardından gerçekleşen ilk fotoğraf gezisinin üzerinden 180 yıl geçti.
Hem bu buluşu kutlamak hem de yolculuğu hatırlamak adına Pera Müzesi'nde açılan "Bir Yol Öyküsü: Fotoğrafın Ardında 180 Yıl" sergisi kapsamında dün bir söyleşi gerçekleşti.
Sergi, ilk fotoğraf gezisinin 180. yılında aynı rotayı günümüz teknikleriyle yeniden keşfeden fotoğraf sanatçılarının yorum ve bakış açılarını bir araya getiriyor.
Dün (21 Ocak) Pera Müzesi'nde sergi küratörü Engin Özendes'in moderatörlüğünde düzenlenen söyleşiye, sergi sanatçıları fotoğrafçı Ali Borovalı ve Cem Turgay katıldı.
Proje kapsamında, farklı yaklaşımlara sahip 10 fotoğraf sanatçısı, aynı rota üzerindeki tarihi kentlere yolculuk yaparak ziyaret ettikleri yerleri, kendi özgün fotoğraf dilleriyle yeniden yorumladı. Sergi kapsamında Ali Borovalı, Paros, Naksos ve Santorini adalarını fotoğraflarken Cem Turgay ise İzmir'i ele aldı.
Fotoğrafın dönüm noktasını 1839 olarak kabul ettiğini söyleyen Engin Özendes şöyle konuştu:
"Fotoğrafın buluşunun anons edildiği ve ilk grup yolcularının yola çıkışının 180'inci yılı. O yolculara bir gönderme yapmak için oradan temel alıp, orayı bir konsept haline getirip günümüz fotoğrafçılarıyla sunmak için bu projeyi düşündüm. 10 fotoğrafçı arkadaşımızla iki buçuk yıl bu proje üzerine çalıştık. Aynı rotayı izleyerek çeşitli yerlere gittiler ve bu çekimleri yaptılar."
Borovalı: Bu yerler tesadüfi değildi
Paros, Naksos ve Santorini adalarını fotoğraflayan Ali Borovalı ise şunları söyledi:
"Yunanistan'da yıllar önce bir fotoğraf serüvenim olmuştu. Orada bir takım projelerde yer aldım. Ama bana bu teklif geldiği sırada bambaşka bir projenin içinde çalışıyordum. Ardından bu işin içine girdiğimde Engin Hanım kafasında her şeyi çözümlemiş, kartları dağıtmıştı. Bu yerler hiçbir şekilde tesadüfi değildi. Benim için Yunanistan tecrübesi bu sırada devreye girdi. Bu adaların çoğuna daha önce gitmiştim. Büyük bir heyecan ve keyifle karşıladım. Ama keyfimin ana nedeni böyle bir projenin içinde olmaktı."
Turgay: "İzmir'i gör" değil, "İzmir'in fotoğrafını çek" dediler
İzmir'in çeşitli yerlerini fotoğraflayan Cem Turgay ise çekim sürecini şöyle anlattı:
"Bana İzmir verildiğini ilk duyduğumda biraz üzüldüm çünkü diğer arkadaşlarıma farklı yerler verilmişti. İzmir'e bugüne kadar onlarca kez gitmişimdir, hiç fotoğraf veren bir yer olarak görmedim açıkçası. Güneş, sıcak ve fazla ışık; benim hiç sevmediğim 3'lüdür. Bana 'git İzmir'i gör demediler, git İzmir'in fotoğrafını çek' dediler. İlk gün havada biraz pus ve yağış vardı, ikinci gün ve sonraları havada ısı ve ışık çoğaldı. İzmir öncesi tasarladığım görselleri çekmeye başladım. Kimsenin düşünemeyeceği, görmek istemeyeceği adresler belirledim. Çingene mahalleleri, çürük yapılar, atlar, tezat görüntülerin olduğu yerleri belirledim. Bu şekilde başladım. Fotoğrafı önce kafamda çektim, ne olması gerektiğini önce kafamda belirledim ondan sonra deklanşöre bastım. Bundan sonrası benim için daha kolay oldu."
Bir hikâyenin yeniden yapımı söz konusu olduğunu ve onu yaparken de kişinin kendi kişiliği ve fotoğrafa yaklaşımını ortaya koyması gerektiğini belirten Borovalı şöyle devam etti:
"Aslında yaptığımız bir fotoğrafın hikâyesi"
"İlk bir ön hazırlık yapmanız gerekiyor. Çekeceğiniz yere 'ben buraya nasıl yaklaşmalıyım, kendim olarak ne ortaya koyabilirim' hazırlığı yapmalısınız. Ben de kendimce hangi adada ne yapabilirim, ne ortaya koyabilirim diye düşündüm. Verilen duraklar arasında Santorini Adası'nın güzelliği başlı başına bir dezavantaj oldu. Santorini özelinde şimdiye kadar herhalde en fazla tüketilmiş ve fotoğrafı çekilmiş seyahat destinasyonu. Bu nedenle orayı fotoğrafladığınızda yeni bir şey katmanız gerekiyor. Ve insanların bu kadar tüketmiş olduğu bir turizm yerinde görmedikleri ne olabilir diye düşünmeye başlıyorsunuz. Bu ön hazırlık planın en büyük parçasıydı.
"Bütün o hazırlığa rağmen sürpriz olan şeylerden bir tanesi Santorini'de karşılaştığım ciddi bir kalabalık durumu. Santorini'ye en son 15 sene önce bir röportaj için gitmiştim ve kendi başınıza kalabileceğiniz yeni mekânlar keşfedebiliyordunuz. Şimdi ise bu pek mümkün olmuyor. Gidilen o değişik yerlerde güneş batışı vardır ama herkes oraya gittiği zaman, herkesin çektiğini bir kere daha çekmenin ne anlamı var diye bir süre bu kalabalıklardan kaçmaya çalıştım. Sonra bir gün orada gezinirken bundan kaçmanın da bana bir artısı olmayacağını anladım. O sırada farkına vardım ki aslında bizim yapmakta olduğumuz tabiî ki bir yol hikâyesi ama aynı zamanda fotoğrafın da bir hikâyesi. O zamanlar kocaman bir aletin yerine şimdi ufak bir cep telefonu gelmiş durumda. Gördüğüm o kalabalık ellerinde cep telefonuyla aynı manzarayı çekmekte. Bu benim için 180 yıllık fotoğrafı özetleyen nokta oldu."
Cem Tugay fotoğraf çekerken karşılaştığı sürprizi şöyle anlatıyor:
"Eski gecekonduların olduğu Kadife Kalesi adlı bir yer var. Polis oradan bir ihbar almış ve giriş-çıkışları kapatmış. Orada çekim yaparken polisin biri geldi ve bana ne yaptığımı sordu. Bir proje için fotoğraf çektiğimi söyledim, kimliklerimiz alındı. Daha sonra geri geldiler kimliklerimiz geri verildi ve orada fazla bulunmamamız gerektiği söylendi. Fotoğraf çekiminde farklı bir şeyler ortaya çıkarmak için sakatatçıdan bir tane koyun kafası aldım, torbaya koydum. Polis çantanı aç içinde ne var diye sorsa içinde koyun kafası var. Onunla bir fotoğraf kurmuştum. Fotoğraf çekmeye devam ettik ama tabii bir huzursuzluk oluştu. Onun dışında pek bir sıkıntı yaşamadım."
Borovalı ayrıca, "Çektiğim fotoğrafların çoğu çifter çifter birbirini bir şekilde tamamlayan, birbirine bir şeyler kattığını düşündüğüm fotoğraflar oldu. 2+2 dört değil de, beş gibi bir şeyler elde etmeye çalıştım. Gaye bu olunca çekim sırasında fotoğrafları bu düşünceyle çekiyorsunuz. Fotoğrafları tamamlarken anlam olarak tamamlamak da var, renksel olarak bir bütünlük yakalamak da var" dedi.
"Fotoğrafı ekrana koyar, sonra yarım saat dolanırım"
Fotoğrafları çekerken kareleri kafasında oluşturduğunu belirten Tugay, "Fotoğrafların hepsini ekrana döktüm, telefonlarımı kapattım. Klasik müzik eşliğinde bütün fotoğrafların üzerinden geçtim, tek tek hepsini kırptım. Fotoğrafı ekrana koyarım, dışarı çıkıp yarım saat dolaşırım döndükten sonra tekrar ekrana bakar olup olmadığına bu şekilde karar veririm. Böyle bir zaman aldı" dedi. (TÇ/AÖ)