Gazeteciler, Filistin-İsrail Savaşında bir cephe de medyada açtı. Batı ana akımı açıkça İsrail’e desteğini ilan edip ucu propagandaya dayanan yayıncılığı benimserken alternatif medya politik doğruculuk görevini üstlendi.
Batı medyasına yöneltilen eleştiriler ilk değil. Söz konusu İsrail-Filistin gerilimi/savaşı ya da Filistin meselesi olduğunda, Batının yaygın, ana akım haber kuruluşları her zaman eleştirildi.
Ancak, bu kez gündemde çok daha fazla yer kaplıyor. Daha yüksek sesle eleştiriliyor.
Daha önce Filistin-İsrail çatışmalarını sahadan takip etmiş gazeteci ve Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Can Ertuna’ya göre eleştirilerin dört ana nedeni var.
Bunlar; yayın organlarının haberden kaçınması, bağlam eksikliği, çerçeveleme sorunu ve etik dışı habercilik.
Haberden kaçınma
Ertuna, haberden kaçınmaya örnek olarak Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın saldırısına kadar, İsrail’in Filistinli sivilleri öldürmesinin hiç gündeme getirilmemesini gösterdi:
“Söz konusu çifte standart Filistin’in Birleşik Krallık Temsilcisi Hüsam Zomlot’un BBC yayınında söylediklerini akla getiriyor.
Zamrot’un; yayında sunucunun ‘Hamas’ın başlattığı şeyi destekliyor musunuz?’ sorusuna ‘Bizi buraya sadece İsrailliler öldüğünde çağırıyorsunuz. Son iki ay içinde Batı Şeria’da 200’den fazla Filistinli öldürüldü, beni davet ettiniz mi? Orada yaşayan 2 milyon insan İsrail tarafından 16 yıldır rehin alınmış durumda. İsraillilerin son 48 saate şahit olduklarını, Filistinliler son 50 yıldır her gün yaşıyor. Ama şimdi beni bu saldırıdan sonra Hamas’ın saldırısını kınamak için çağırıyorsunuz’ şeklinde bir itirazı vardı.
“Zamrot’un ifadeleri Batı medyasında Filistin sorununa, gerek Batı Şeria’da, gerek Gazze'de öldürülen Filistinlilere ilişkin artık ilgisini kaybetmesini, haber açlığının çoğu zaman oluşmamasını gösteriyor.”
Filistinli büyükelçinin 'tarafsız' Batı medyasıyla imtihanı
Bağlam eksikliği
Ertuna ikinci neden olarak ‘bağlam eksikliğini’ gösterdi. ‘İlk taşı kim attı?’ sorusuyla haberciliğin başladığını belirten Ertuna şöyle devam etti:
“İlk taşı atan 7 Ekim'de sınırı geçerek katliamlar işleyen Hamas militanları mıydı? Filistin sorunu 7 Ekim 2023’te mi başladı? Yoksa 1948’de Filistinlilerin göçe zorlanması ve mülteci haline gelmeleriyle mi ilk taş atıldı?
“Ya da Gazze Şeridi, 2007’den beri sıkı bir ambargo altında. Çatışmalar, operasyonlar, karşılıklı saldırılar olmadığında Gazze Şeridi’ndeki sivillerin yaşadıkları güçlükler kaç kez ana akım Batı medyasının gündeminde yer aldı?
“Haberi bir bağlama oturtmadan, yaşananları karşılıklı bir çatışma haberi gibi verdiğinizde oldukça eksik kalıyor anlatı.”
Çerçeveleme
Ertuna’nın eleştirilere neden olarak gösterdiği bir diğer neden çerçeveleme. Ertuna haberde seçilen kelimelerin, hangi haberin ne kadar süre ekranda tutulduğunun, hangi tarafının sesine daha çok yer verildiğinin gazetecilikte önemli bir yer tuttuğunu anlattı.
Örnek olarak Batı medyasında, Hamas saldırılarında hayatını kaybeden İsrailliler için etken bir yapıda kullanılan ‘öldürüldü (have been killed) ve İsrail saldırılarında hayatını kaybeden Filistinliler için edilgen bir yapıda kullanılan ‘öldü (have died)’ kelimelerini gösterdi.
Ertuna, “Filistinliler için ‘öldü’ dediğinizde bir doğa olayı olarak adeta gökten bomba düşüyormuş gibi algılanıyor. İsrail’in üstünden sorumluluğu atıyorsunuz. Kurbanları aslında neredeyse gizli bir failin yok ettiğini ortaya koyar gibi bir çerçeveleme yapıyorsunuz” diye konuştu.
Bu durumun da Filistin meselesine hassasiyeti olan kesimlerin eleştirisini çektiğini ifade etti.
“Yüzeysel aktarım savaş odaklı bir haberciliği getiriyor”
Ertuna “Sorunun temeline inen, aslında Hamas’ın neden bölgede hala çok ciddi bir taraftar desteğine sahip olduğunu ortaya koyabilecek, belki Filistin Kurtuluş Örgütü-Hamas bölünmesinde gerek bölgesel aktörlerin gerek küresel aktörlerin rollerine değinebilecek, Gazze Şeridi’nin 2007’den beri ambargo altında olmasını ele alabilecek, oradaki sivillerin yaşantısını anlatabilecek haberlere/gazetecilere ihtiyaç var. Konunun yüzeysel ele alınması maalesef aynı zamanda biraz daha savaş odaklı bir haberciliğin ortaya çıkmasına ve ekranlarımıza, sayfalarımıza, internet ekranlarına yansımasına neden oluyor” dedi.
Etik dışı habercilik
Ertuna, eleştirilerin dördüncü nedeni olarak barış isteyenlere haberlerde yeterince yer verilmemesini gösterdi. Bunu etik dışı olarak nitelendirdi.
Ertuna “Barış yanlısı İsraillilerin ve Filistinlilerin seslerinin ana akım medyada çok duyurulmadığına şahit oluyoruz. Bu zaten yaygın ve ana akım medyanın özellikle savaş ve çatışma dönemlerindeki temel sorunu” dedi. Ertuna’ya göre bu sorun sadece İsrail’de Filistin’de değil, tüm ülkelerde farklı coğrafyalarda mevcut bir problem:
“Örneğin tüm Filistinlileri Hamas’ın doğal destekçisiymiş gibi göstermek veya tüm İsraillileri, İsrail'in özellikle son sağ koalisyon hükümetinin politikalarının destekçisiymiş gibi kategorize etmek, Netanyahu hükümeti ya da Hamas siyasetinin ötesinde, barışçıl temellerde çözüm arayan insanların sesinin boğulması anlamına da geliyor.
“İsrail’de belki çoğunluğun sesini yansıtmıyor ancak etki alanı belirli çevrelerde güçlü olan bir Haaretz gazetesi vardır ki gazete 7 Ekim'deki Hamas saldırısı üzerinden özellikle Netanyahu hükümetini eleştirdi.
“Hükümeti kısa vadede güvenlik zafiyeti ve uzun vadede sorunun kangren haline gelmiş olmasından ötürü ciddi bir biçimde sorguya çekti.
“Keza İsrail'de yayın yapan bir gazete olarak İsrailli kayıpların öykülerine yer verirken, aynı zamanda İsrail güvenlik güçlerinin Hamas'a karşı yürüttüğü operasyon ve saldırılara dair de sorgulayıcı ve eleştirel yayın yapmaktan geri durmadı.
“Dolayısıyla tarafları bir bütün olarak tek bir sesmiş gibi yüzeysel bir biçimde yansıtmak da bir diğer temel mesele ve her iki tarafta da kalıcı barış için çaba gösteren insanların seslerinin duyulmaz kılınmasını sağlıyor. Bu elbette ki savaşın ve bu şiddet sarmalının ilerde de devam etmesi için önemli bir negatif etken olarak karşımıza çıkıyor.”
Batı medyası tamam peki Orta Doğu medyası?
Bu noktada Ertuna, Orta Doğu medyasının Batı medyasından farklı olmadığını ve yanlı haber yaptığını anlattı:
“Yaygın Batı medyasını eleştiriyoruz fakat çeşitli ülkelerin ulusal medyalarının da bu kutuplaşmada çok farklı yerde durmadığını anlatmak lazım. Örneğin Türkiye'de belirli muhafazakar yayın organlarının bu gibi dönemlerde antisemitizme varan habercilik yaptığını da gözden kaçırmamak lazım. Bir başka örnek olarak İran’ın yayın organlarının Filistin’in tarafında ve tek taraflı anlatı yaptığını atlamamak lazım. Tam anlamıyla saflar tutulmuş ve mevzilerin arkasında yayıncılık yapılır hale gelmiş durumda.”
Batı medyasındaki asimetri
Can Ertuna bu tarz habercilikten ‘asimetri’ diye bahsetti. Asimetrinin de İsrail’den kaynaklandığını söyledi. “İsrail halkla ilişkiler stratejisi” dedi.
İsrail’in sadece askeri anlamda değil hemen her alan da oldukça gelişmiş bir ülke olduğunu söyleyen Ertuna “İsrail, çeşitli küresel haber ağlarıyla eskiye dayalı yakın ilişkiler alanı oluşturdu. Bunun üzerinden de Filistin sorununu kendi anlatısı çerçevesinde inşa etme konusunda Filistinlilere göre çok daha avantajlı konumda bir aktör oldu. Dolayısıyla aslında bir güç asimetrisinin medyadaki yansımasını görüyoruz bugün” diye konuştu.
Ertuna ayrıca “Batı medyasında, güçlü İsrail lobisinin bir şekilde kendilerini ya da haber merkezlerini antisemitist yayıncılıkla suçlaması korkusu Batıda çok yaygın bir endişedir. Bu yer yer otosansüre varan uygulamalara kadar gider. Genel bir medya kültürü haline gelmiş durumdan bahsediyoruz” diyerek başka bir noktaya dikkat çekti.
Bu durumun da operasyonları meşrulaştırdığını ekledi. Bölgede ideolojik bir zemin yaratıldığından bahseden Ertuna, “Medya bu tür habercilikle bölgede İsrailli olsun, Filistinli olsun çok daha fazla insanın canının yanmasına neden olma potansiyeli taşıyor. Bu tür habercilik orta ve uzun vadede barışı getirmeyeceği, huzura ve istikrara da kapı aralamaz” diye sözlerini bitirdi.
2023 Filistin-İsrail Savaşı
(HA)