Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olivér Várhelyi ile bakanlıktaki görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında 27 Ağustos'tan bu yana Deyrezor'da cereyan eden çatışmalarla ilgili sessizliğine son verdi.
Fidan, basın mensuplarının "27 Ağustos'tan bu yana Kuzeydoğu Suriye'de Deyrezor vilayetinde süregiden çatışmaların Türkiye'nin sınır güvenliği açısından bir tehdit oluşturup oluşturmadığı"na ilişkin soruyu "gördüğümüz çatışmalar sadece bir başlangıç" diye yanıtladı.
Fidan Suriye'nin kuzeyinin "YPG işgali altında olduğunu" iddia etti ve "Arap aşiretlerinin YPG işgaline karşı başkaldırmasını öngördüklerini, bunun aksinin mümkün olmayacağını" ileri sürdü.
Fidan'a göre "YPG Arap topraklarını
işgal ederek onları boyunduruk altına aldı"
AA'nın haberine göre Hakan Fidan, Türkiye'nin Suriye politikasının önemli bir unsurunun Suriye'deki her halkın bulunduğu yerde yaşaması olduğunu vurguladı: "Kimsenin toprağından sürülmemesi ve başkasının boyunduruğuna girmemesi."
Fidan bu yaklaşımı "[...] Arapların, Türkmenlerin, Kürtlerin herkesin bulundukları yerde yaşaması önemli." diyerek özetledi. Ancak "Amerikan destekli YPG'nin Arap topraklarını işgal ederek, özellikle onları boyunduruk altına al[dığını]" iddia etti.
Fidan "[bunun] neticesinde, yani uzun zaman önce biz bu türden girişimlerin başlayacağını öngörüyorduk." dedi ve "Bunlar[ın] maalesef uzun süreli iki toplum arasında kan davasına dönüşecek sonuçları da beraberinde getirmekte [olduğunu] ekledi.
Dışişleri Bakanı basın toplantısında uzun süreli bir Kürt-Arap çatışması perspektifinden söz etti: "YPG terörü, PKK terörü bir gün ortadan kalkacak ama hem Amerika'nın hem YPG'nin hep beraber Kürtlerle Araplar arasına ektikleri fitne tohumlarının tedavisi, rehabilitasyonu uzun yıllar alacak." dedi.
Fidan: "ABD YPG'yi meşru bir
güç olarak göstermeye son vermeli"
Dışişleri Bakanı, "özellikle Amerika Birleşik Devletleri'ne ve diğer ilgili devletlere" seslendiklerini söyleyerek: "Bölgede özellikle Arapların YPG eliyle baskı altına alınması politikasına son verilmeli. YPG terörünün bölgede meşru bir güçmüş gibi gösterilmesi ve bunun bir baskı aracı haline dönüştürülmesi artık bir son bulmalı." dedi ve uyarılarda bulundu.
Fidan'ın öngörüsüne göre, "Bu son bulma eğer olmazsa [Deyrezor'da] bu gördüğümüz çatışmalar sadece bir başlangıç. Yani bölgemiz için daha tehlikeli senaryoların olmasını öngörmek kaçınılmaz."
Dışişleri Bakanı Fidan sınır güvenliği açısından "bir sıkıntı[ları] olmadığını söyledi: "Biz hem sınır güvenliğimizle ilgili hem dost unsurlarımızın güvenliğiyle [ilgili] her türlü tedbiri alıyoruz [...] Sadece oradaki çatışmaları şu anda yakından takip ediyoruz."
Süryani Askeri Meclisi: "Araplar ve Kürtler
arasındaki anlaşmazlık tohumlarını Türkiye ekiyor"
Fidan'ın açıklamaları bianet'in Salı günü bölgeden aktardığı gelişmeler çerçevesinde Süryani Askeri Meclisi Sözcüsü Mattai Hanna'nın dile getirdiği Türkiye "ilgisi"ni dolaylı olarak teyit ediyor.
Çoğunlukla Süryanilerden oluşan, ve IŞİD ile mücadelede SDG'yle birleşen Süryani Askeri Meclisi Sözcüsü Hanna, "Suriye'nin kuzeydoğusundaki nüfus arasında korku yaymak için Deyrezor'daki Araplar ve Kürtler arasında anlaşmazlık tohumları eken[in] esas olarak Türkiye [olduğunu]" söylemişti.
Hanna, bu amaçla, Ankara'nın ABD işbirliğiyle doğrudan doğruya eğitip donattığı Suriye Milli Ordusu'nun (SMO), Deyrezor'daki çatışmalarla eşzamanlı olarak Menbiç'e, Halep vilayetine (Fırat'ın batısı) ve Deyrezor yakındaki Tel Temir'e karşı bir saldırı başlattığını açıkladı. Hanna bunun da ötesinde "Türkiye ve Suriye rejimi, Araplar ve Kürtler arasında bölünmeler yaratmak için SDG tarafından kontrol edilen bölgelere yıkıcı unsurlar sokmaya çalışıyor," dedi.
Arka Plan
Irak sınırında yer alan, doğal kaynaklar açısından zengin bir bölge olan ve Arapların çoğunlukta bulunduğu Deyrezor vilayeti, Fırat Nehri tarafından ikiye ayrılıyor.
Deyrezor çok sayıda Arap aşiretine ev sahipliği yapıyor ve aşiretlerin büyük bölümü IŞİD ile savaşta SDG saflarında yer aldılar.
Kürt, Arap, Ermeni ve diğer savaşçılardan oluşan SDG, ABD desteğinde IŞİD'e karşı kazandığı savaşlardan sonra Deyrezor kentinin büyük bölümünü ele geçirmişti. Ancak vilayetin tamamı SDG kontrolünde değil. Fırat'ın doğusundaki ABD önderliğindeki IŞİD karşıtı koalisyonla ittifak halindeki SDG ile Fırat'ın batısındaki İran'ın Haşdi Şabi milislerinin desteğindeki Suriye rejimi güçleri ve Irak, Afganistan ve Pakistan'dan gelen İslamcı vekil güçler belli bölgeleri kontrol ediyor.
Sınır bölgesi savaşçılar, silahlar, uyuşturucu ve tüketim malları için önemli kaçakçılık rotalarının bir parçası olarak ön plana çıkıyor.
Buradaki yarı özerk Kürt yönetimi, bölgede yaşayan Arapların hoşnutsuzluğunu gidermek amacıyla yerel sivil ve askeri konseyler aracılığıyla Suriye'nin kuzey ve kuzeydoğusundaki bölgeleri kontrol ediyor.
Bağımsız gözlemciler Fidan'ın iddialarının aksine Deyrezor Askeri Meclisi'nin Kürt, Arap, Ermeni, Süryani ve Türkmenler'den oluştuğunu, IŞİD'le mücadelede askeri ve politik liderliği sağlayan YPG'nin görünür manevi üstünlüğüne karşın SDG saflarında bir Kürt-Arap savaşı olmadığında birleşiyor. Gözlemciler, Türkiye, İran ve Şam rejimiyle yakınlaşma peşinde koşan ve adı pek çok yolsuzluğa karışan Meclis Başkanı Ebu Havla yandaşlarıyla savaşanların yüzde 70'inin SDG'nin yerel Arap bileşenleri olduğunu söylüyor.
(AEK)