Fotoğraflar: Zülal Koçer, Video: Gözde Batmaz
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Türkiye’de 2000 yılı sonrası başta metropoller olmak üzere şehirler, kentsel dönüşüm projeleri ile tanışmaya başladı.
Yıkılma ve deprem riski bulunan, eski ve kentin yapısına uygun olmayan binaların yıkılıp yerine yeni binaların inşa edilmesini öngören projeler uygulamaya başlandığı günden bu yana tartışmalı. Söz konusu binalarda yaşayan yurttaşlara daha iyi barınma koşulları sağlanacağı vaadiyle ortaya konan projeler uygulama, bugüne kadar binlerce mağdur yarattı ve “Kentsel değil rantsal dönüşüm” olarak anıldı.
Bugün de durum değişmiş değil. Hatta ekonomik kriz ve kiralardaki astronomik artışla kötüleşen bir durum mevcut.
Yeni mağdurları, değişmeyen yıldırma politikaları ve ekonomik kriz kıskacında “daha kötü bir son” bekliyor.
Bunun için kentsel dönüşüm sürecine giren İstanbul’un üç mahallesine bakmak yetiyor; Güngören’deki Tozkoparan Mahallesi, Okmeydanı’ndaki Fetihtepe Mahallesi ve Beykoz’daki Tokatköy…
Tozkoparan
Tozkoparan’da yıkım sürüyor. 900 hanenin bulunduğu 84 bina yıkılmak isteniyor. İki buçuk yıldır mahalle sakinlerini evlerinden çıkarmak için elektrik, su kesintileri, baskı gibi tüm yöntemlerin devreye konduğu Tozkoparan’da en son insanlar evlerin içerisindeyken iş makineleri getirildi.
Yaratılan korku atmosferine rağmen evlerini terk etmeyen insanlar gözaltına alınarak evler boşaltıldı.
Öte yandan mahalle sakinleri yıkımın hukuki olmadığını, mahkeme süreci devam ederken “hukuki bir yorumla” yıkımın sürdüğünü belirtiyor.
Ekonomik koşulları yoksulluk sınırının çok altında olan mahalle sakinleri, evlerinin yıkılmasının ardından kendilerine barınacak bir yer gösterilmesini istiyor.
Diğer yandan Tozkoparan çevresinde kiraların bir anda artması dikkat çekiyor.
Fetihtepe
Fetihtepe ve Tokatköy’de ise kepçeler ve iş makineleri işlerini neredeyse bitirdi.
Dört ay önce iş makinelerinin girdiği 937 evin bulunduğu Fetihtepe’ye son durumu görmek için gittiğimizde yıkımın pek de uygun olmayan bir biçimde sürdüğünü görüyoruz. Sağlam binaların yanında gerçekleşen yıkım büyük sarsıntılara neden oluyor, yıkımla birlikte havaya devasa toz bulutları kalkıyor ve bu toza karşı cılız bir su ile göstermelik bir önlem alınmış durumda.
Yıkılan binaların yanında evleri olan insanların itirazlarına verilen cevap ise “Yıkım bitene kadar pencereleri kapatın” oluyor.
Kenti terk ettiler
Diğer yandan evlerinin yerinde moloz yığınları kalan Fetihtepe sakinlerinin birçoğunun ya kenti ya da mahalleyi terk ettiğini öğreniyoruz.
Merkezi bir semt olan Okmeydanı’nda kirayı karşılayamayan pek çok kişi daha ucuz kira için uzak yerlere taşınırken akraba olan kimi aileler de yüksek kiralı evlerde birlikte kalmaya başlamış.
Kentsel dönüşüm sürecinde tapu tahsil belgesi olanlara bin 300 TL, tapusu olanlara ise bin 950 TL kira desteği veriliyor. Ancak İstanbul’da bugünün koşullarında 5 bin TL’nin altında bir kira bulmak mümkün değil. Sadece daha uzak semtlerde nispetten uygun kiralar bulunuyor.
“Kentsel değil rantsal dönüşüm”
Doğup büyüdüğü evi yıkılan Mustafa Çelik de mahallede kalabilen sayılı kişilerden. Yıkımdan önce evleri boşaltmaları için büyük bir baskı gördüklerini anlatıyor ve yıkımla birlikte kendilerine zulmedildiğini söylüyor. “Kentsel değil rantsal dönüşüm” diyen Çelik yaşananlardan iktidarı sorumlu tutuyor.
Yıkımın rızaya dayalı olduğu iddialarının gerçeği yansıtmadığını ifade ediyor, “20 yıllık AKP’li” olduğunu” söyleyen Çelik şimdiyse iktidara karşı büyük bir öfke taşıyor. Kentsel dönüşüm projesinin ihalesinin “yandaş şirket Kuzu Grup’a” verildiğini söyleyen Çelik “Kuzu kuzu milleti sömürmeye devam ediyorlar” diyor.
Okmeydanı Barınma Hakkı Mücadelesi’nden Hasan Karayiğit ise 32 yıldır bu mahallede yaşıyor. Fetihtepe 3550 ada başlayan dönüşümün bir süre sonra hemen alt adada bulunan kendi evlerine de geleceğini söyleyen Karayiğit de kentsel dönüşümü “rantsal dönüşüm” olarak adlandırıyor.
“Yoksulları atıp zenginleri getirmek istiyorlar”
Sürecin başından beri mahalleli ile dayanışma içinde olduğunu söyleyen Karayiğit “4 ayda mahalle enkaz hale geldi. Sebebi ise rantsal dönüşüm. Çünkü burası yoksulların yaşadığı bir mahalle, yoksulları bu kent merkezlerinden atıp zenginleri getirmek istiyorlar. Bir de bu mahalle Haliç’e çok yakın. Haliçport, Galataport projeleri ile Haliç ve Okmeydanı çevresini değiştirmek istiyorlar” diye konuşuyor.
Kentsel dönüşüm projelerinin çoğunlukla iktidara yakın sermaye gruplarına verildiğini belirten Karayiğit söz konusu projelerle yoksul insanların yıllarca ödeyemeyecekleri miktarlarda borçlandırıldıklarına dikkat çekiyor. Karayiğit projenin 18 ayda bitirileceği vaadine de inanmadıklarını dile getirirken yüksek kiralara mahkum edilen insanlara zulmedildiğini kaydediyor.
“Asbest kontrolü yapılmadı, her yer toz içinde”
Yıkım başladığında hiçbir güvenlik ve çevresel önlemin alınmadığını aktaran Karayiğit “Biz bu konuyu gündeme getirdikten sonra bir tane göstermelik su tankeri getirdiler. Ama burada yıkımdan önce asbest kontrolü yapılmadı, her yer toz içinde bu tozu biz soluyoruz” diyor.
“Kimse bu borçları ödeyemeyecek”
Ev sahiplerinin evlerini 5 yıl boyunca evleri yapan şirket dışında kimseye satamayacaklarını ve borçları ödeyemedikleri taktirde de evleri devlete vereceklerini söyleyen Karayiğit “Kimse bu borçları ödeyemeyecek, 5 yıl sonra insanlar bu evleri devlete verecek borçlu bir şekilde ve buraları terk etmek zorunda kalacaklar. Sonra devlet bu evleri zenginlere milyonlarca liraya satmış olacak” diye yaşanabileceklere işaret ediyor.
“Yerinde dönüşüm istiyoruz”
İtirazlarının kentsel dönüşüme olmadığını ifade eden Karayiğit “Buradaki herkes binaların yenilenmesini istiyor. Biz yerinde dönüşüm istiyoruz evet ama insanlar milyonlarca lira borçlandırılmasın, memur zammına oranla zam gelmesin taksitlere. 100 metrekarelik evi yıkıp 60 metrekare ev vermesinler” diye taleplerini sıralıyor.
Karayiğit ayrıca, kamuoyunun Okmeydanı’ndaki süreci takip etmeleri çağrısında bulunuyor.
Tokatköy
Sabaha karşı yapılan polis baskını ve sonrasında yaşananlarla gündeme oturan Tokatköy’de ise süreç 2017’de başladı. Bölgede tapu sorunu vardı. Dönemin Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, mahallede 660 daire olduğunu ama emlak beyanlarında 442 adet daire gözüktüğü için 442 daire verileceğini söyledi. Yurttaşlar ise bunu kabul etmedi. 2019 seçimleri yaklaşırken tapu vaadi verildi. Beykoz Belediyesi bu seçimlerde yeniden AKP’ye geçti. Murat Aydın belediye başkanı seçildi. Yurttaşlar, söz verildiği gibi tapularının dağıtılmasını beklediyse de İBB’nin CHP’ye geçmesi üzerine Tokatköy’deki ada parsel yetkisi İBB’den alınarak TOKİ’ye devredildi.
TOKİ, mevcut evlerin metrekaresini ölçerek moloz bedeli çıkardı. Bu bedel üzerinden de kendi yapacağı evin bedelini çıkartarak fiyatlandırma yaptı. Bu fiyatlandırmaya göre en ucuz ev 280 bin liraya denk gelirken vatandaşlara enflasyon oranında artış yapılacağı söylendi.
Yıkımdan sonra gelen karar
Kentsel dönüşüm projesine başlandığında ise 487 ada 3 parsele dair mahkeme süreci devam ediyordu. Zira bölge yıkılıp insanlar evlerinden polis zoru ile çıkarıldıktan günler sonra rezerv alanı ilan edilen 487 ada 3 parselin imar planı mahkemece iptal edildi.
Ancak bu iptal kararı verildiğinde mahalle artık sadece bir moloz yığınından ibaretti.
Mahalle sakinlerinden Nihat Odabaş bütün evlerin yıkılması nedeni ile bölgenin yeniden riskli alan ilan edilerek sürecin devam ettirileceğini ileri sürüyor. Kendilerinin ise bir üst mahkemeye başvuracağını sözlerine ekliyor.
“Kafamıza yıktılar!”
Tokatköy’de polis ablukası, imza vermemelerine karşın evlerinden zorla çıkarılan mahalle sakinleri ve polisin sert müdahalesi ile hafızalarda kaldı. Nihat Odabaşı yaşananları “Eşyalarımızı çıkaramadık. Bırakın eşyaları beslediğimiz kümes hayvanları vardı onları bile molozların altına gömdüler. Bizi sokakta yatırdılar. Sabah 2-3’te polis baskını mı olur? Koç başları ile zorla evlerimize girip boşalttılar. Kafamıza yıktılar yani” diye anlatıyor.
“15 Temmuz’da sokaktaydım bu kadar çok polis görmedim”
Nihat Odabaşı da kentsel dönüşümü “rantsal dönüşüm” olarak adlandıranlardan. Polis baskınına dair “Hayatımda ilk kez bu kadar çok polis gördüm. 15 Temmuz’da sokaktaydım, köprüdeydik, bu kadar polis görmedim” diyor.
Uzun yıllar boyunca iktidarı destekleyen Odabaşı bugün ise iktidarın kesinlikle değişmesi gerektiği görüşünde: “Bu seçimlerden sonra iktidar değişmezse ülkeyi bizim terk etmemiz lazım, yaşanmaz daha.”
“Kafamızı kuma gömmüştük şimdi ucu bize dokundu”
Odabaşı şöyle sürdürüyor sözlerini “Bizim parsel yüzde 80-85 oy vermiş iktidara. Ondan sonra belediye başkanı (Murat Aydın); ‘Bunlar terörist, altılı masanın elemanları bunlar” diyor bize. Ben Ak Parti’ye oy vermiştim ama kafamızı kuma gömmüştük şimdi tabi ucu bize dokundu, biraz siyasetin içine girmeye başladık, uyandık.”
50 yıldır yaşadığı mahalleyi terk edip Kavacık’a taşınmak zorunda kalan Odabaşı pek çok kişinin de bu süreçte başka semtlere taşındığını belirtirken bölgede esnaflık yapan insanların ise iki kat mağdur olduğunu söylüyor. İş yerleri yıkılan esnafların başka bölgelerde daha küçük dükkanlara daha yüksek kiralar verdiğini belirtiyor.
"İnsanları mülksüzleştiren uygulamalar" |
İstanbul’da son dönemlerde kentsel dönüşüm projeleri ile yıkılan 3 mahallede yaşananlar bu projelerin gerçek amacına hizmet edip etmediğini sorgulatır cinsten. Kentsel dönüşüme neden ihtiyaç var? Nasıl bir süreç işetilmeli? Neler yapılıyor? Sorularımızı TMMOB’a bağlı Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu yanıtlıyor. Türkiye’de kentsel dönüşüm projelerinin 2000 yılı sonrası ortaya konduğunu hatırlatan Giritlioğlu “O zamandan beri ortaya koyduğumuz ilkeler, hazırladığımız rehberler doğru şekilde uygulanmadı ve kentsel dönüşüm uygulamaları ne yazık ki insanları yerinden eden, mülksüzleştiren, giderek kentini dışına süpüren uygulamalar olarak gerçekleşti. Halbuki biz en baştan beri oda olarak böyle olmaması için uğraş vermiştik. Kentsel dönüşümün sosyal bir mesele olarak ele alınmasını öngörmüştük” diye ifade ediyor. “İnsanların gerçekten de yaşam kalitesini, refah düzeyini yükseltecek, insan gibi yaşamanın onurlu koşullarını oluşturacak uygulamalar olarak hayata geçirilmesini öngörmüştük” diyen Giritlioğlu gelinen süreçte insanların evlerinden polis zoru ve çeşitli baskılarla çıkarıldığını hatırlatıyor. Afet riski bahane edilerek yoksul kesimin yerinden edildiğini kaydeden Girtlioğlu “Kentsel dönüşüm böyle olmamalı diyoruz baştan beri. Ne yazık ki uygulamalar planlarla bağlı olmadan yani İstanbul'un üst ölçekli planını da dışında ona da bağlı olmadan gerçekleşiyor. İşte neredeyse parsel ada bazında uygulamalarla yasal kılıfları uydurularak yapılıyor. Yasalar çıkarılarak buna zemin hazırlanıyor. İşte riskli alan rezerv alan gibi tarifler keyfi olarak kullanılmak suretiyle çok sayıda insan yerinden ediliyor. Bunu hatalı bir uygulama olarak değerlendiriyoruz” diyor. Türkiye'de kentsel dönüşüm ihtiyacının afet çıkışlı olduğunu belirten Giritlioğlu halk arasında “Kentsel Dönüşüm Yasası” olarak bilinen 6306 sayılı “Affet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü Hakkındaki Yasayı hatırlatıyor. “Müteahhitlik yasası” Bu yasanın birçok keyifliği de beraberinde getirdiğinin altını çizen Giritlioğlu yasaya dair şunları söylüyor: “Yasanın içinde bile afet lafı, deprem lafı bir iki kere geçiyor. Aslında tamamen yıkıp yapmaya dayalı bir müteahhitlik yasasıdır. Gerçekten afeti önceleyen, afet odaklı ve insan odaklı kentsel dönüşüm stratejileri gütmeyen bir yasa. Kiracıları hiç dikkate almayan ve mülksüzleştirme ihtimali ortaya koyan bir yasadır. Bu yasayla gerçekten de halkımızın konut dokunulmazlığı ortadan kaldırılmıştır. Mülkiyet anlamında bir güvencesizlik süreci başlamıştır. Bakanlık bu yasaya dayanarak her türlü yetkiye sahip hale getirilmiş ve keyfi kararlarla bunu yapabilir hale getirilmiştir.” “Rant odaklı” Afet nedeniyle bir kentsel dönüşüm ihtiyacının gerçekten var olduğunu söyleyen Giritlioğlu “Ama bizde yapılan uygulamalara baktığımızda kent merkezinde yaşayan yoksulların kent dışına itilmesinden öteye gitmeyen, afet riskinin ağırlıklı olduğu bölgeleri hedef alan bir uygulama göremiyoruz, tamamen rant odaklı uygulanmıştır projeler” diye konuşuyor. “Kent merkezleri başka sınıflara tahsis ediliyor” Bu konudaki keyfi yaklaşımla kentin doğal yaşam alanlarının da yapılaşmaya açıldığını belirtiyor. Fetihtepe, Tozkoparan ve Tokatköy’de yaşananları hatırlatan Giritlioğlu “Buralar kent merkezleri ve onları tekrar geri döndürmeye yönelik stratejilerin de olmadığını görüyoruz. Bu kent merkezleri artık yeni gruplar için hazırlanıyor, yeniden süsleniyor ve başka sınıflara tahsis ediliyor” diyor. Yıkım esnasında güvenlik önlemi alınmadığını belirten Giritlioğlu bu süreci “Halk sağlığı sorunu” olarak nitelendirirken asbest tehlikesine de dikkat çekiyor. “TMMOB sürecin dışına itildi” Kentsel dönüşüm süreçlerinde TMMOB’a bağlı odaların sürecin dışına itildiğini aktaran Giritlioğlu “Bu ilişkiler kurulmadığı için de hatalı kararlara çok sayıda dava açmak durumunda kalıyoruz. Yargıda bazen kazanım elde ediyoruz bazen edemiyoruz ya da bazen yargı kararları çok geç geliyor. Bu da telafisi mümkün olmayan zararları meydana geliyor. Sulukule örneği mesela. Yıkıldıktan yıllar sonra davalar kazanıldı. Ama dönüşü yok. Orada tamamen yeni bir doku üretilmiş, oradaki kimlik tamamen yok olmuş, Roman vatandaşlar oradan uzaklaştırılmış, mülksüzleştirilmiş ve artık ne kentsel dokuyu ne sosyal dokuyu geri getiremiyorsunuz” diye süreci anlatıyor. “Baskıcı, buyurgan bir anlayışla yürütülüyor” Giritlioğlu kentsel dönüşümün ne şekilde gerçekleştirileceğine dair şunları söylüyor: “Sadece bir fiziksel müdahale ile kentsel dönüşüm gerçekleşmiyor. Kentin içinde kırılgan ekonomik gruplar var. Bu grupların da yaşam kalitesini iyileştirecek, sosyal ve ekonomik iyileştirme programlarının hayata geçirilmesi gerekiyor ki eş zamanlı olarak bir yandan da yeni konutlarına kavuşabilsinler, yerel istihdama katılabilsinler. Bizim öngördüğümüz, hayal ettiğimiz kentsel dönüşüm böyle bir şey sadece bir müteahhitlik hizmeti değil. Farklı konut modelleri denenebilirdi, mesela kooperatifçilik gibi ama bunlar denenmedi o yüzden de bugün geldiğimiz noktada destekleyemediğimiz bir kentsel dönüşüm politikası var. Bu politika, bugün daha baskıcı, daha buyurgan daha otokratik bir anlayışla yürütülüyor.” |
(ZK/AS)