* Fotoğraflar: Tuğçe Yılmaz / bianet.
Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) İstanbul Cem Karaca Kültür Merkezi'nde düzenlediği Demokratik Cumhuriyet Konferansı, "Demokratik Cumhuriyet ve siyasal-toplumsal güçlerin mücadele arayışı" başlıklı oturumla devam ediyor.
İkinci günün ikinci oturumunda, Can Soyer "Cumhuriyet ve ötesi: İkinci yüzyıl için mücadele", Ferda Koç "Cumhuriyet neden demokratikleşemiyor, nasıl demokratikleşir", Nuray Sancar "Katılımın ötesinde: Halkın demokrasisi, halk cumhuriyetçi için sınıfsal çerçeve", Kenan Kalyon "Demokratik Cumhuriyet ve üçüncü yol siyaseti" ve Haydar Ergül "Demokratik Cumhuriyet halklara ne vadediyor" başlığında sunum yapıyor.
Sosyalistler ve Cumhuriyet
İkinci oturumda "Cumhuriyet ve ötesi: İkinci yüzyıl için mücadele" başlıklı konuşmasıyla söz alan araştırmacı ve yazar, Cumhuriyet'in ne'liğine dair dünyadaki deneyim örneklerine de yer vererek şöyle dedi:
"Sosyalistler olarak biz de belli bir Cumhuriyet perspektifini barındırıyoruz ve bunu içsel bir şekilde eleştirmeye başlıyoruz. Bir fikri değil, tarihi de tartışıyoruz. Bu deneyimi tarihsel, teorik bir süzgeçten geçirerek önümüzdeki sürece bakmak önemli olan. Tarihi inceleyen bir bakış da olabilir bu, ideolojik bir bakış da. Ben biraz daha siyasallaşmış bir bakışı tercih edeceğim.
"Geçmiş deneyimlerimizi o deneyimlerin siyasal süreçlerini izleyerek analiz edelim demiyorum, bugünün siyasal perspektifine bakalım diyorum. Türkiye'nin 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde şunu söylemek zor olmasa gerek: Cumhuriyet'in tarihi Türkiye sermaye sınıfının Cumhuriyet'ten kurtulma çabasıdır aslında. Cumhuriyet'in Türkiye'de kazandığı özgül biçimden kurtulmak da buna dahil. Yeni bir Cumhuriyet fikrini konuşmak zorunda olduğumuz bugün, henüz tam anlamıyla deneyimlenmemiş bir olgunun tartışıldığını düşünüyorum. Türkiye'de artık bir Cumhuriyet olmadığını kabul etmek gerekiyor.
Paris Komünü örneği
"Kristin Ross'un Paris Komünü'nü tariflediği şekliyle -komün ortadan kalksa da ruhu yaşamaya devam eder- bunu Cumhuriyet için de düşünebileceğimizi sanıyorum. Özellikle 60'lı yıllardan itibaren Türkiye'de Cumhuriyet fikri, sol hareketle birlikte yeniden şekillenmiş ve ne iyi ki sola doğru çekilmiş oldu.
"Gezi Direnişi'nde kendiliğinden ortaya çıkan değerler ya da orman yangınlarından sonra toplumda meydana gelen kamuculuk fikrini bir siyasal özne yaratmadı. Bunlar halk belleğinde zaten gömülü olan sol/iyi duyulardı. Hâl böyleyse sosyalizm mücadelesinin Türkiye'de yeniden güçlü bir karşılığı olan siyasal bir kulvar haline gelmesi bizim için bir görev haline gelir.
Görevler
"Bize düşen görevi siyasal bir mücadele haline getirmemiz gerekiyor. Böyle bir ortaklaşmayı sağlamak için de bence şu üç maddeyi gözetmemiz gerekiyor:
Türkiye'de Cumhuriyet hakkında yürütülecek herhangi bir mücadele Saray rejiminin yıkılmasını öncelemeli.
Cumhuriyet, halkı kurucu özne olarak görüp onu yeni bir vasıfla donatmak zorunda.
Cumhuriyet'le birlikte anılan değerlerin açık sınıf çıkarlarıyla özdeşleştirilmesi.
"Cumhuriyet eleştirisinin ötesine geçip yeni bir Cumhuriyet fikrinin nasıl vücut bulacağını tartışmamız ve bulmamız gerekiyor."
Weimar Cumhuriyeti
Soyer'den sonra sözü alan Evrensel Gazetesi yazarı Nuray Sancar "Katılımın ötesinde: Halkın demokrasisi, halk cumhuriyeti için sınıfsal bir çerçeve" başlıklı konuşmasında yöntem, özneler ve toplumsal ilişkiler bakımından yeni demokrasinin nasıl oluşacağına dair Türkiye'de önemli tartışmalardan geçildiğini söyleyerek şöyle dedi:
"İki egemen bloğun karşı karşıya geldiği, çelişkilerini çözemediği koşullardan geçiyoruz. Türkiye'de yaşayan halklar da bu ikisinden birini tercih etmeye zorlanıyor. Bu süreci tüm bu tartışmaların ötesinde almak gerektiğini düşünüyorum. Yer yer tarihsel hatırlatmalarda da bulunmak gerekiyor. Bizzat Weimar Cumhuriyeti içinden fışkıran ve büyüyen bir Nazi faşizminin bugünün ülkemizde de tezahür ettiğini görüyoruz. Karar verme sürecini bir diktatöre havale eden bir süreç bu. CHP'nin kamuoyuna duyurduğu vizyon ve Mutabakat Metni, Türkiye'deki emekçilere bi şey söylemiyor.
"Ölmüş kuşakların geleneği"
"Bu kaos ortamında Ekim Devrimi'yle başlayan süreçte işçi sınıfının bir özne olarak ortaya çıkması önemli bir kayıt. Bugün insan hakları denen haklar manzumesini hâlâ sayabiliyorsak bu, örgütlü sınıf mücadelelerinin bir ürünü. Günümüze geldiğimizde neoliberalizmle birlikte dünyada pek çok şey değişti. Aslında dünya giderek işçileşti ve ara sınıflar proleterleşti. Ancak işçi sınıfının örgütlülüğünün tam tersi yönde ilerlediğini görüyoruz.
"Halklar kendisine yeni mücadele formülleri arıyor. İşçilerin komiteleri var. Tarih bizim açımızdan bir deneyim alanı. Büyük bir çoğunluğu AKP-MHP'ye oy veren metal işçilerinin örgütlenmesi nereden geliyor? Tam da Marx'ın söylediği yerden: 'Tüm ölmüş kuşakların geleneği, yaşayanların beyinlerine bir kâbus gibi çöker.'
"Yeni bir demokrasinin koşulu artık iktidar perspektifi dışında düşünülemez. Halk mücadeleleri kendisine yeni organlar yaratacaktır. Ki Gezi Direnişi pratiğinde de buna tanıklık ettik."
Demokratikleşme
Sancar'dan sonra "Cumhuriyet neden demokratikleşemiyor?" başlıklı konuşmasıyla söz alan Ferda Koç, konferansın Türkiye halkları açısından önemine dikkat çekerek şöyle dedi:
"Demokratik Cumhuriyet tabii ki sosyalistlerin asla vazgeçmeyeceği bir olgudur. Onun toplumsal gerçek eşitlik üzerinde yükselmesini talep ederler. Esas mesele bunun hangi anayasal forma kavuşturulacağını da tartışmak. Ama arkadaşlar odanın ortasında bir fil var: Devlet. Bu devlet bir zorbalık aygıtı. O fil bütün odayı öyle bir kaplıyor ki, onu ortadan kaldırmadan demokratik Cumhuriyet tartışması yapabilmek mümkün değil. Şimdi fili odadan çıkarmanın imkânı olup olmadığını tartışmamız gerekiyor.
"Cumhuriyetin demokratikleşmemesinin gerçek ve yakın nedenini, bugün izlememiz gereken politikanın ana odağını nereye kurmak gerektiğini konuşmak gerekiyor. Başkancı faşist rejimin çözülmesi sürecinde o fil orada öylece durmayacak. Düzeni korumak isteyenler o filin etrafından dolaşıp işlerini yürütebilirler. Ama bizim için gerçeklik nasıl işliyor? Uydurma Gezi Davası'nda yağan cezalar, Şebnem Hoca'nın tutuklanması, HDP'nin hesaplarına el konulması gibi örnekler var önümüzde.
Kitle çizgisi
"İktidar önümüzdeki seçimi gasp etmeye çalışıyor ve buna karşı toplumun neoliberalizme yönelik tepkilerinin tercümanı olacak, kitle muhalefetinin damarını besleyecek bir kitle çizgisinin üretilmesine ihtiyacımız var. Bu umutsuzluğu aşacak kitle çizgisini oluşturmaya aklımız da gücümüz de yeter. Bu mücadeleyi verebilirsek Millet İttifakı da hattını değiştirmek zorunda kalacak. HDP'nin ayrı aday çıkaracağını söylediğinde verilen tepkilere bakın. Bunun çoğaltıldığını düşünün.
"Türkiye halkları açısından tarihsel bir fırsat var önümüzde. Bu tarihsel fırsat 15 Temmuz anında doğdu ve hâlâ bu fırsat penceresi açık."
Demokratik Cumhuriyet ve Marksizm
HDP Danışma Kurulu üyesi Kenan Kalyon "Demokratik Cumhuriyet ve üçüncü yol siyaseti" başlıklı konuşmasında Cumhuriyet ve demokrasi arasındaki ilişkiye değinerek şöyle dedi:
"Egemenlik yeryüzüne indirildiği için 'Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' dediğiniz an başınıza belayı almışsınızdır demektir. Egemenliği ve egemenleri gökten indirdiysek şimdi ne yapacağız? Egemene yeniden yetki gerekir. Cumhuriyet'le demokrasi arasında ister istemez birbirini gerektirme ilişkisi olduğu için, tek çıkış yolu demokratik Cumhuriyet olabilir.
"Demokratik Cumhuriyet kavramının Marksizm açısından bir yeri ve önemi var. Demokratik Cumhuriyet gerçekleşince de cennete kavuşmayacağız. Sınıf mücadeleleri sürmeye devam edecek, egemen sınıflar kısıtlansa da.
Kapsayıcılık
"Fakat demokratik Cumhuriyet ulusu; bir dinle, bir dille, muhayyel bir öze göndermeyle tanımlamaz. Demokratik Cumhuriyet bütün din ve inançlar karşısında nötrdür ve devleti dinden arındırdır. Birliği, gönüllü bir birliktir. Onu bir araya getiren birliklerin ayrılma hakkı mahfuzdur. Yukarıdan, resmi bir dil dayatmaz. Genel anlaşma dilinin nasıl oluşacağını kendi doğallığına bırakır. Bürokrasinin en aza indirildiği Cumhuriyet'tir. Ama Demokratik Cumhuriyet kapsayıcıdır. Hayvan haklarını da tanımlamak ve tanımak zorundadır, LGBTİ+ haklarını da.
"Üçüncü yol ise ezilenlerin tarihsel yolunun blokudur. Kurucu bir süreçtir bu ve tüm ezilenlerin ortak bir mücadele hattına kavuşturulması üçüncü yolun vazifesidir. Bu ara bir yol değildir ama, mevcut egemen blokların tamamen karşısında konumlanır."
100. yıl ve Kürtler
Kalyon'dan sonra ise ikinci oturumun son konuşmasını "Demokratik Cumhuriyet halklara ne vadediyor?" başlığıyla Demokratik Modernite Dergisi editörü ve Yeni Yaşam Gazetesi yazarı Haydar Ergül yaptı:
"Özgün ve güncel bir konferanstayız. Herkesin Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına dair sözü var. Seçimler büyük şefin söylediğine göre 14 Mayıs'ta yapılacak. İktidar bloklarının da hakim görüşü şu: HDP ve Kürtler bize her koşulda oy verecek. Neden? HDP'nin adaylık açıklamasından sonra bazıları saldırmaya bile başladı. Çünkü Kürtleri hâlâ binilecek bir eşek, bir mağara insanı gibi görüyorlar.
"Kendi başlığımızı ele aldığımızda bakalım: Halklara ne vadediyor demokratik Cumhuriyet? Her şeyden önce halkların hasp ettiği tüm halkları iade etmelidir Cumhuriyet. Türkleştirilen onlarca halk var. Kürtler daha büyük bir topluluk, dörde parçalansa da kadim bir topluluk.
"Asimile edilen Kürtler özgürlük mücadelesinin ilk adımlarını attı. Son sekiz yılda yaşananları hepimiz biliyoruz. Cumhuriyet'in 100. yılı esas değil; ama önemli. Mevcut Türkiye toplumları 100 yıl sonra nasıl yol alacaklar? Bu sorunun cevabına bir katkı olacak bu seçim; ama sorunları kökünden çözemez. Bu konferansın böyle bir ortamda yapılması değerli, çünkü en azından bir tartışma zemini hazırlıyor."
(TY)