Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği'nin gönüllü avukatlarından Arzu Sena Topuz’un hayatı, hukuki mücadelenin zorlu yollarında adaleti arayan bir kadının azim ve kararlılık dolu yolculuğunu anlatıyor.
Kendisi bir yandan cinsel saldırıya uğradığı faille mücadele ederken, diğer yandan sistemin eksiklerini tüm açıklığıyla ortaya koyarak yalnızca kendisi için değil, tüm kadınlar için adalet arıyor.
“Küçüklüğümden itibaren hiçbir yere sığamadım”
Arzu Sena Topuz, Adana’nın Yüreğir ilçesinde büyüdü. Çocukluğu ve gençliği boyunca ailesinin geleneksel yapısı ve çevresindeki sosyal dinamikler onu derinden etkiledi:
“Babam öğretmendi ve apartmanımız memur apartmanıydı. Ama bir yüzümüz gecekondu mahallesine, diğer yüzümüzse bir işçi mahallesine bakardı. Ailem korunaklı bir hayat yaratmıştı, ama ben bu sınırların ötesini merak ederdim. Küçüklüğümden itibaren hiçbir yere sığamadım; ne apartmanın bahçesine ne de akşam ezanından önce dönmem gereken eve.”
Lisede çok çeşitli sosyoekonomik geçmişlere sahip arkadaşlarıyla tanışması, hayata bakış açısını dönüştürdü:
“Hayatla ilgili ilk kavgalarımı babama, öğretmenime, mahalleme ve arkadaşlarıma karşı verdim. Geleneksel aile modelindeki hanım hanımcık kız çocuğu olmam bekleniyordu ama bunu başaramadım. Sanırım hayatla kavgası olan her kadın gibi, kendi evimdeki otoriteye karşı gelerek başladım bu mücadeleye.”
"Cinsel saldırıya uğradığımda, hukuk sistemine güvenim sarsıldı"
Arzu Sena, gönüllü staj yaptığı ofiste cinsel saldırıya uğradığında hayatı köklü bir değişime uğradı.
Hukuki süreci başlatma kararı aldı, ancak bu süreç hiç de beklediği gibi ilerlemedi:
“Hukuki sürecin nasıl işlemesi gerektiğini teorik olarak bilen biriydim. Şikâyetimin ardından hemen olay yerindeki kamera görüntülerine el konulması gerektiğini biliyordum. Ancak pratikte işler böyle yürümüyor. Kamera görüntüleri alınmadı, uzaklaştırma kararı verilmedi ve sanığın ifadesi dahi aylarca alınmadı. Bu süreçte tek başıma kaldığımı hissettim.”
Olayın ardından hem fiziksel hem de psikolojik olarak büyük bir tehdit altında kaldı:
“Adresim açık bir şekilde yazılı olduğu için uzaklaştırma kararı beni koruyamazdı. Apar topar ev değiştirdim. Bu sadece benim yaşadığım bir durum değil; cinsel saldırıya uğrayan birçok kadın benzer süreçlerden geçiyor.”
"Adalet için mücadele etmek, sistemin çarpıklığını fark etmemi sağladı"
Yaşadığı hukuki sürecin aksaklıkları, Arzu Sena’nın mesleğe olan inancını sarstı:
"İlk başta hukuk sistemine inancımı tamamen kaybettim. Hiçbir şey kitaplarda okuduğum gibi değildi. Savcılar gecikiyor, sanık avukatları meslek etiğine aykırı davranıyor, hakimler sürekli duruşmaları erteliyordu. Hukuk sistemine olan tüm motivasyonum yıkıldı.”
Ancak zamanla meselenin bireysel hatalardan öte, sistemik bir sorun olduğunu fark etti:
“Sorunun, yaşadığımız düzenin kendisi olduğunu anladım. Yargının cinsiyetçi ve gelenekçi bakış açısı bir politik sorundu. Sadece duruşma salonlarında değil, politik bir alanda da mücadele etmem gerektiğini fark ettim. Bu farkındalık, mesleki motivasyonumu yeniden kazanmama yardımcı oldu.”
"Hukuki süreçte dayanışma hayati bir rol oynuyor"
Arzu Sena, mücadele boyunca toplumsal dayanışmadan güç aldı. Özellikle sosyal medyada paylaştığı içeriklerin ardından kamuoyu desteğiyle önemli ilerlemeler kaydedildi:
“Sosyal medyada yaşadıklarımı paylaşmamın ardından büyük bir destek aldım. İki buçuk ay boyunca hiçbir işlem yapılmayan dosyada altı gün içinde kamera görüntülerine el konuldu, sanığın ifadesi alındı ve dava açıldı. Dayanışma, hukuki sürecin hızlanmasını sağladı.”
Duruşma günü, dayanışmanın somut bir örneğiyle karşılaştı:
“Adliye koridorları o gün tıklım tıklımdı. Fark ettim ki bu insanlar benimle dayanışmak için gelmişlerdi. Öğrenci kulüplerinden, kadın örgütlerinden, siyasi partilerden onlarca kişi beni destekliyordu. Bu dayanışma sayesinde kendimi hiç yalnız hissetmedim. Birlikteyken çok güçlüyüz.”
"Sistem, kadınların sesini kısmaya çalışıyor"
Hukuki süreçte yalnızca faille değil, sistemin kendisiyle de mücadele etmek zorunda kaldı:
“Cinsel saldırıya uğrayan mağdurların en büyük zorluğu, sistemin onların sesini kısmaya çalışmasıdır. Kamera kayıtları alınmadı, sanığın ifadesi alınmadı, hatta hakkımda 31 farklı suçlamayla soruşturma açıldı. Ama sesimi duyurmayı başardım.”
Bu süreçte failin kendisine yönelik "pornoculuk" ithamlarına da maruz kaldı:
“Sanık, duruşmalarda itibarsızlaştırma amacıyla ‘porno sitelerinde videolarım olduğunu tespit ettiğini’ söyledi. Mahkeme, bu açık hakareti savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirerek sanığa beraat kararı verdi. Bu, cinsel suç faillerinin mağdurları itibarsızlaştırma stratejilerinin nasıl cezasız bırakıldığının bir örneğidir.”
"Kadınlar için daha adil bir sistem talep ediyoruz"
Arzu Sena, sistemin değişmesi gerektiğine inanıyor:
“Hukuki mevzuatta büyük eksiklikler olduğunu düşünmüyorum; asıl problem uygulamada. Haksız tahrik indirimi gibi konularda yargı, sanık yanlısı bir tavır sergiliyor. Cinsel saldırı davalarında da benzer bir durum söz konusu. Mağdurun beyanları didik didik ediliyor ve en küçük bir çelişki, beraat kararı için bahane olarak kullanılıyor.”
"Hepimiz güvende olana kadar mücadele edeceğiz"
Arzu Sena’nın hikayesi, yalnızca bireysel bir hukuk mücadelesi değil, aynı zamanda toplumsal bir direnişin parçası:
“Cinsel saldırıya uğrayan her kadın için hukuki süreç başlatmak çok zor. Ama sessiz kalmak, daha az travmatize olmak anlamına gelmiyor. Hesap sormazsak, hepimiz için tehlike devam ediyor. Örgütlenmek ve mücadele etmek zorundayız. Güvende olan hiçbir kadın, ses çıkaran kadınları yalnız bırakmamalı.”
Arzu Sena Topuz, yalnızca kendi adaleti için değil, tüm kadınlar için sesini yükseltiyor.
25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELE GÜNÜ
Erkekler 322 günde en az 344 kadını ve 40 çocuğu öldürdü
(EMK)