“Sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek tutuklandı” ifadesi, son dönem bilhassa gazetecilerin gözaltına alınmalarıyla ilgili haberlerde en sık rastlanan cümle.
“Jiyan.org muhabiri Hayri Tunç sosyal paylaşımları gerekçe gösterilerek "örgüt propagandası" iddiasıyla tutuklandı”
“…sosyal medya paylaşımı gerekçe gösterilerek tutuklanan Mesut Hasan…”
“…Suçlamaya gerekçe olarak ise gittiği Kobanê'de yaptığı haberler, çektiği fotoğraflar ve sosyal medya paylaşımları gösterildi.”
“Heja Türk ise buna ek olarak sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek “terör örgütü propagandası yapmak” ve “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamalarıyla tutuklandı”
“JİNHA’nın haberine gore Canözer’in tutuklanma kararını veren mahkeme gerekçe olarak gazetecinin sosyal medya paylaşımlarını gösterdi.”
Bu cümleler bianet’in haberleştirdiği tutuklama kararlarının sadece bir kısmı.
Genellikle bir yürüyüş/protesto sırasında gözaltına alınan kişiler daha sonra çıkarıldıkları mahkemelerde “sosyal medya paylaşımları” gerekçe gösterilerek tutuklanıyor.
Altıparmak: Jet hızıyla tutuklama yapılıyor
Bu uygulamanın hukuka uygunluğunu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak’a sorduk.
Bir kişi gözaltına alındığında hakkında başka bir soruşturma varsa bu soruşturmadan tutuklanabileceğini belirten Yrd. Doç. Dr. Altıparmak, Türkiye’deki uygulamanın böyle olmadığını söyledi.
“Bir kişi gözaltına alındığında o gözaltı sebebiyle işlem yapılmalı. Türkiye’de gözaltına alındığında kişinin sosyal medya hesapları inceleniyor. Eğer bu hesaplarda suç teşkil eden bir hareket varsa o zaman onun için ayrı bir soruşturma başlatılmalı, delil toplanmalı. Ancak bunun yerine hesaplardaki paylaşımlara bakılıp jet hızıyla tutuklama yapılıyor.”
Yrd. Doç. Dr. Altıparmak, sosyal medya paylaşımlarının tutuklamaya gerekçe gösterilmesinin ise sorunlu olduğunu söyledi.
“Tutuklama önleyici bir tedbirdir. Birisinin sosyal medya paylaşımı nedeniyle tutuklanması son derece absürd. O kişinin delil karartma imkanı yok, alırsınız ekran görüntüsünü delil elinizde olur.
“Terörle mücadele ifade özgürlüğünü sınırlayıcı istisnalarını biz şu şekilde ifade ediyoruz: İçeriğin doğrudan şiddet içeren eyleme teşvik etmesi gerekiyor. Ancak Türkiye’deki örnekler bu şekilde değil.”
"Somut tehdit yoksa ifade sınırlandırılamaz"
Benzer durumun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret davalarında da gündeme geldiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Altıparmak, “İfadenin sınırlandırılmasında somut tehdit olması gerekli. Eğer şikayet edilen gelip kendi söyleyene kadar tespit edilemediyse bu olmadığına delalettir.”
Yrd. Doç. Dr. Altıparmak, buna rağmen birisi gözaltına alındığında hesaplarına soruşturma açıldığını, hayatın olağan akışına aykırı şekilde soruşturma sürecini tamamlayıp tutuklama kararı verildiğini söyledi.
Yrd. Doç. Dr. Altıparmak, görevin kötüye kullanımının hem savcılar hem de hakimler için bir suç olduğunu hatırlattı. (EA)