14. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali Tim Burton’ın Big Eyes (Büyük Gözler) filmiyle açıldı.
Kanyon Cinemaximum’daki kokteylin ardından gerçekleşen gösterime ilgi büyüktü. Çok sayıda sinemasever Big Eyes için sinema salonunu doldurdu.
Açılış Big Eyes ile
Başrollerini Amy Adams ve Christoph Waltz’un üstlendiği Big Eyes sanat tarihinin en sansasyonel olaylarından birine Walter Keane’nin, eşi Margaret Keane’in eserlerini sahiplenmesini konu alıyor.
Film 1950’li yıllarda iri gözlü çocuk tablolarıyla meşhur olan Margaret Keane’in eşi Walter Keane’e karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor.
Filmin senaryosunu yazan Scott Alexander ve Larry Karaszewski, Burton ile 1994’te çektiği Ed Wood’da da beraber çalışmıştı. Müzikler de yine Burton’ın Beetlejuice (Beterböcek) ve Corpse Bride (Ölü Gelin)de beraber çalıştığı Danny Elfman’a ait.
Tim Burton – Helena Bonham-Carter ayrılığının ardından Burton’ın ilk seyirciyle buluşması olan film, Bonham-Carter’sız da olsa (ki onsuz ilk filmi de değil) ayrılığın acısını hisseden biz hayranların korkularını boşa çıkarıyor.
106 dakika boyunca seyirciyi eline alan Burton, Kanyon’daki Gala izleyicisini bile tavlamayı başarıyor. Öyle ki festival takipçileri, eleştirmenler ve sinemacılar gibi kesimlerden oluşan seyirci Burton “gül” dediğinde gülecek hale geliyor.
1950'ler harikaydı, tabii kadın değilseniz...
“1950’ler harikaydı. Tabii kadın değilseniz” filmin ilk ve aslında tek cümlesi. Pastel renkli yıllara duyulan nostalji daha iyi anlatılamazdı.
Boşanmanın, sanat eseri yapmanın, sanat eseri satmanın, evlada bakmanın ve hatta ciddiye alınmanın cinsiyete göre değişkenlik gösterdiği yıllarda resim yapmaya çalışan Margaret Doris Hawkins’in önce Ulbrich, sonra Keane, ardından M.D.H. Keane ve en son Margaret olarak kendini bulma hikayesi.
Film bu anlamda bir mücadeleyi gösterirken Margaret ve Walter Keane ilişkisinde erkek şiddetini oldukça feminist bir noktadan ifşa ediyor, ama feminizmin f’sini geçirmeden.
Dayanılmaz cazibeli, flörtöz ve ağzı iyi laf yapan Walter’ın Margaret üstünde kurduğu “tatlı dilli baskı”nın – ki tam bu noktada Waltz’ın şahane oyunculuğunun altını çizelim- aslında nasıl bir erkek şiddeti formu olduğu Burton’ın kadrajlarıyla vurgulanıyor. Tatlı dilli Walter’ın kötülüğü aslında Burton’ın erkek şiddeti ifşası. Ki tam bu sebepten “İyi ki Tim Burton çekmiş bu filmi” dedirtiyor.
Çünkü…
Walter öyle vurup eden biri değil. İçiyor ama içip de dövmüyor. Hem iyilik olsun diye Margaret ile evlenmişti. Kızıyla arası da iyi. Yalan söylüyorsa ne olacak ki sonuçta ev geçindiriyor, zengin olmalarını sağlıyor. Ayrıca bu yalanlarda Margaret’ın payı yok mu? O da katılmadı mı bu yalanlara?
Big Eyes’ın tüm bu cümlelere cevabı var. Üstüne üstlük bu cevapları öyle göz sokarak, didaktik şekilde değil, biçimsel anlatımıyla seyirciye söyletiyor. Bu nedenle, hele hele kadınların eserlerini çalan erkeklere ilişkin haberler duyduğumuz bu dönemde daha önemli hale geliyor bu cevaplar.
Big Eyes festival boyunca sadece İstanbul’da gösterilecek. Filmle ilgili ayrıntılı bilgiye şu linkten, festivalle ilgili bilgiye de bu linkten ulaşabilirsiniz. (EA)