1. Genel Sorunlar
1.1. Cemaatin Sorunlarını Sahiplenecek Bir Kurulun Olmaması;
Sorunun Tanımı:
Eskiden beri Patriklikte, Ruhani Kurul yanında yer alan ve din isleri dışında kalan cemaat isleriyle ilgilenen kurul daha sonra kaldırılmıştır. 1961 yılında ortak cemaat vakıflarını yöneten Merkez Yönetim Kurulu yasaklanmış, son olarak da yine zamanın hükümet yetkililerinin izni ile kurulan ve atama yoluyla belirlenen Patriklik Danışma kurulunun görevine vilayet emri ile son verilmiştir. Bu nedenle dini konular dışında konulardaki Sorunları sahiplenecek ve hükümetin de gereğinde muhatap olarak alabileceği bir kurul bulunmamaktadır. Bu yüzden hem cemaatin vakıf ve okulları denetimsiz kalmakta, hem de hükümetin cemaatle teması azalmaktadır. Bugünkü uygulamada hukuken cemaat temsilcisi olduğu kabul edilmeyen Patrik, fiilen cemaat temsilcisi olarak her türlü sorunda yetkililerle muhatap olmak zorunda kalmaktadır. Devlet, hukuken Patrikliği Cemaatin temsilcisi olarak kabul etmemekte, ancak fiilen cemaat temsilcisi gibi davranmaktadır. Doğru olan da budur. Ancak fiilen cemaatin temsilcisi gibi görülen ve politik, ekonomik her sorunda istendikçe muhatap alınan Patrik ise, böyle bir kurulu bulunmadığından güç durumda kalmaktadır.
Çözüm Önerisi
Patriklikte Cemaatin dini olmayan konulardaki Sorunları ile ilgilenecek ve gereğinde hükümetlerin muhatap alabileceği bir sivil isler kurulu ya da Danışma kurulu kurulmasına izin verilmelidir. Bu kurul vakıfları idari ve mali bakımdan denetlemeye, gereğinde cemaat vakıfları arasında gelir aktarımları yapmaya, öğrencisi kalmayan okulları kapatmaya yetkili kılınmalı ve gereğinde devlet kurumlarına bu konuda hesap vermelidir. Yine dinle ilgili olmayan konularda bu kurul hem hükümet hem de medya tarafından muhatap alınabilmelidir.
1.2. Azınlıklar Konusunda En Yetkili Kurula Ulaşılamaması
Sorunun Tanımı
Azınlıklar konusunda devletin en yetkili ve belki en etkili kurumu, varlığı uzun zamandan beri bilinmekle beraber, maalesef ne zaman, nasıl ve niçin kurulduğu ve yetkileri tam olarak bilinmeyen Azınlıklar Tali Komisyonudur. Son bir iki yılda artık resmi yazılarda da sözü geçen bu komisyon, söylentiye göre 1972 yılında Başbakanlık emri ile kurulmuştur. Yine söylentiye göre bu kurulun 5 üyesi vardır. Bunlar Vakıflardan sorumlu Devlet Bakanlığı temsilcisi, İç İsler Bakanlığı temsilcisi, Diş İsleri Bakanlığı temsilcisi, MIT temsilcisi ve Milli Güvenlik Kurulu temsilcisidir. Hastane ile ilgili azınlık sorunlarında kurulu Sağlık Bakanlığından, okullarla ilgili sorunlarda Milli Eğitim Bakanlığından bir temsilci bu kurula katılmaktadır. Bu kurulun kararları kesin olup, ancak mahkeme kararıyla değiştirilebilmektedir. Azınlıklar, kendilerini her türlü problemleri ile ilgili olarak kesin kararlar almaya yetkili olan bu kurula ulaşmaları ve dertlerini anlatmaları mümkün değildir. Zaten son bir iki yıl öncesine kadar böyle bir kurulun varlığından da söz edilmiyordu.
Çözüm Önerisi
Azınlıkların, halk danışmanlığı (ombudsman) ya da başka bir yol bulunarak, birinci ağızdan Sorunlarını bu yetkili kurula anlatabilmeleri, gereğinde fikirlerini savunabilmeleri sağlanmalıdır. Komisyon aldığı kararların kanuni dayanaklarını ve gerekçelerini ilgili azınlık kurumlarına bildirmelidir. Belki en Doğru karar Lozan Antlaşmasında da ön görülen ortak azınlık komisyonlarının oluşturulması ve bu kurullarda üç azınlığın da temsil edilmesidir.
2. Patrikliğin Sorunları
2.1. Patrikliğin Hükmi Şahsiyeti;
Sorunun Tanımı:
Bilindiği gibi Lozan Antlaşmasında Patriklikle ilgili herhangi bir hüküm yoktur. Cumhuriyet döneminde de Patriklik makamına hükmü şahsiyet tanınmamış, bu konuda herhangi bir kanun ya da yönetmelik de çıkarılmamıştır. Bu nedenle Patrikhanenin bütün işlemleri genel olarak, Azınlıklar Tali Komisyonun eski Ermeni geleneklerini kendince yorumlayarak aldığı karalara göre, İç İsleri Bakanlığının ilgili birimleri tarafından yürütülmektedir.
Çözüm Önerisi
Kurulacak ortak bir komisyonun, eski Ermeni geleneklerini ve Cumhuriyet dönemi uygulamalarını da göz önüne alarak belirleyeceği önerilere göre Patrikliğin hukuki statüsü açıklığa kavuşturulmalıdır.
2.2. Türkiye Ermenileri Patrikliğinin Seçim Yönetmelik ya da Tüzüğü Eksikliği
Sorunun Tanımı
1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fermanla kurulan Patrikhane, 1863 yılına kadar, her yeni Patriğe verilen yeni fermanlarla varlığını sürdürmüştür. Konu 1863 yılında belli bir Nizamnameye bağlanmıştır. Cumhuriyet döneminde ise Patrik seçimi konusundaki mevzuat eksikliği nedeniyle, her seçimde karışıklıklar yaşanmıştır.
Çözüm Önerisi
1961 yılında çıkarılan ve üç Patrik seçiminde uygulanan Bakanlar Kurulu Kararlarının yönetmelik haline getirilerek ve güncelleştirilerek bu eksikliklerin giderilmesi yerinde olur.
2.3. Patrikliğin Sabit Gelirlerinin Olmaması
Sorunun Tanımı:
Patrikliğin cemaatten de, devletten de sabit bir geliri yoktur.
Çözüm Önerisi
Patrikliğe devlet Diyanet İsleri Başkanlığı bütçesinden ve yerel yönetim gelirlerinden belli bir pay ayrılmalıdır. Ayrıca Patrikliğe bütün cemaat vakıfları üzerinde denetleme ve hakemlik hakki tanınarak, bu Vakıflardan bir pay alması sağlanmalıdır.
2.4. Din Görevlisi Yetiştirmekte Karşılaşılan Sorunlar
Sorunun Tanımı
Ruhban Okulu 1970 yılından beri kapalı olduğundan, teoloji eğitimi görmek isteyenler ancak yurt dışında Eğitim görebilmektedir.
Çözüm Önerisi
Din adamı yetiştirilmesi için ruhban okulunun açılmasına ve teoloji eğitimine izin verilmelidir.
3. Vakıfların Sorunları
Sorunun Tanımı:
Cemaat Vakıflarının temel sorunu, 1949 yılında 5404 şayili kanunla değiştirilen Vakıflar Kanununun 1. maddesinde tanımlanan cemaat vakıflarıyla ilgili yönetmelik ve tebliğlerin çıkarılamamasıdır. Bu nedenle cemaat vakıfları ile ilgili uygulamada bir değişiklik olmamış, boşluk cemaat vakıflarıyla hiçbir ilgisi olmayan mülhak vakıf yönetmeliği ya da polis kararlarıyla doldurulmuştur. Kanun değişikliği cemaat vakıflarını çok basit olarak tanımlamakla kalmıştır.
Çözüm Önerisi
Eski Ermeni gelenekleri ve cemaatin uygulamaları dikkate alınarak, hazırlanacak yönetmelik ve tebliğler vakıflarla ilgili pek çok sorunun çözümlenmesini sağlayacaktır.
3.1. Vakıfların Yöneticilerinin Seçiminde, İkametgah Esasinin Uygulanması
Sorunun Tanımı:
Türkiye Ermeni Cemaat vakıfları, seçim yönünden ikiye ayrılır: 1961 yılına kadar Merkez Yönetim Kurulu tarafından yönetilen Ortak Vakıflar ve Kilise (Semt) vakıfları. Yöneticileri bütün cemaat seçmenleri tarafından ve bütün cemaat arasından seçilen vakıflara ortak vakıf denir. Semt vakıfları ise, 5 ortak vakıf dışında kalan, sadece ayni semtte oturan cemaat mensuplarının seçmen ve aday olduğu vakıflardır. Semt vakıflarında, seçilecek vakıf yöneticilerinin vakfın bulunduğu çevrede ikamet etmeleri mecburiyeti vardır. Bu nedenle özellikle Ermeni nüfusun azaldığı semtlerde, yönetici bulmak ciddi problem yaratmakta ve vakıflar -çoğu zaman- ehil olmayan, yetersiz ve yeteneksiz kişilerin eline geçmekte ve vakıf varlığı tehlikeye girmektedir.
Çözüm Önerisi
a) Bu konuda en uygun çözümlerden biri, tüm cemaat vakıflarının ortak vakıf kabul edilmesi ve yöneticilerin ikametgahına bakmadan seçme hakkına sahip tüm cemaat mensupları tarafından ve seçilme hakkına sahip tüm cemaat mensupları arasından seçilmesidir.
b) İkinci bir çözüm ise, Rum cemaatine uygulanan bölge sistemidir. İstanbul, ana bölgelere ayrılarak, semt vakıfları, bölge vakıfları haline getirilmekte ve bu bölgelerde oturanlar, o bölgede hem seçmen, hem de aday olmaktadır. Bölgeler:
İstanbul bölgesi (Halicin bati yakası),
Beyoğlu bölgesi (Halicin doğu yakası ve boğazın Rumeli yakası),
Kadıköy bölgesi (İstanbul'un Anadolu yakası),
Adalar bölgesi.
Anadolu'da bulunan vakıfların ise, ortak vakıf sayılması uygun olacaktır.
3.2. Vakıfların Kurumlar Vergisine Tabi Tutulması
Sorunun Tanımı:
Cemaat vakıflarından Kurumlar Vergisi Mükellefi olmaları istenmekte, banka faizlerinden, kiralardan stopaj yoluyla vergi alınmaktadır. Oysa Cemaat vakıfları, hayır amaçlı kuruluşlardır. Bu kurumların elde ettiği gelir fazlasını dağıtmaları söz konusu değildir. Maliye örneğin cemaat vakfı olan bir hastaneyi iktisadi isletme olarak kabul etmekte ve Lozan Antlaşmasına göre devletin yardim etmesi gereken bu müesseseleri, Kurumlar Vergisi mükellefi olarak görmektedir.
Çözüm Önerisi
Cemaat vakıfları (Hastane, Okul) Bakanlar Kurulu kararıyla, diğer hayır kurumları gibi, vergiden muaf tutulmalıdır.
3.3. Vakıfların Gayrimenkul Edinmesini Engelleyen Yargıtay kararları ve 1936
Beyannamesi
Sorunun Tanımı:
1974 tarihli bir Yargıtay Genel Kurulu Kararı, 1936 yılı Cemaat Vakıflarının beyannamelerini "vakfiye" kabul ederek, Cemaat Vakıflarının 1936 tarihinden sonra gayrimenkul edinemeyecekleri yolunda bir karar vermiştir. Bu haksiz karara dayanılarak, bugüne kadar 40'dan fazla gayrimenkul, Ermeni vakıflarının elinden, haksız olarak alınarak ya eski sahiplerine ya da Hazine'ye verilmiştir. Bu kararın, Lozan Antlaşması'na, T.C. Anayasası'na ve Uluslararası hukuka aykırılığı değerli hukukçularımız tarafından kabul edilmektedir. (Eski Vakıflar Temel Kitabi-İsmet Sungur bay).
Çözüm Önerisi
TBMM ya da yargı yeni bir düzenleme ile bu haksizliği gidererek, Cemaat Vakıflarının gayrimenkul edinmeleri sağlanmalıdır, vakıflar tarafından bu karara dayanılarak alınan gayri menkullere iade edilmelidir.
Not: Bu konuda bir vakfımız iki gayrimenkul için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuştur.
3.4. Vakıfların İstediği %5 Teftiş ve Denetleme Masraflarına Katılma Payı
Sorunun Tanımı:
903 şayili Kanun yürürlüğe girdikten sonra, Cemaat Vakıflarından %5 teftiş ve denetleme masraflarına katılma payı alınmaya başlandı. Ancak Rum vakıflarından alınmayan bu payların, Ermeni vakıflarından alınmasına devam edilmektedir.
Not: 2000 yılında da, Bakanlar Kurulu, cemaat vakıflarından alınacak denetim payının sıfıra indirilmesine karar vermiştir. Ancak gelecek yıl, Bakanlar Kurulu bu payı yine %5 olarak belirleyebilir.
Çözüm Önerisi
Kesin çözüm Medeni Kanun değiştirilirken, ilgili maddeye cemaat vakıflarının teftiş ve denetim payı ödemeyeceği hükmünün eklenmesi ile sağlanmalıdır.
3.5. Belli Bir Miktarı Asan Onarım Giderleri İçin Dışişleri Bakanlığından, vakıf İdaresinden İzin Alınması
Sorunun Tanımı:
Vakıfların belli bir miktarı asan harcamaları için Vakıflardan izin alınması gerekmekteyken, son zamanlarda Dışişleri Bakanlığından da ayrıca izin alınması istenmektedir. İzne tabi tutulan harcama tutarı zamanla artırılmakla birlikte, is tutarının araştırılmasındaki zorluk ve belirsizlikler nedeniyle, gereksiz gecikmelere, anlaşmazlıklara neden olmaktadır.
Çözüm Önerisi
Vakıfların Dışişleri Bakanlığından izin alması anlaşılamamış bir uygulamadır. Diğer tarardan Vakıflardan izin alınmasına da son verilerek hem bürokrasi azaltılmış, hem de vakıf yöneticilerinin gecikmeleri önlemek için yanlış beyanda bulunmaları, düşük fatura almaları engellenmiş olur. Vakıflar sadece onarımların, vakıf varlıklarının tarihi dokusuna ve onaylanmış projesine uygun olarak yapılıp yapılmadığını denetlemelidir.
3.6. Cemaat Vakıflarına Ait Satılan veya Kamulaştırılan Taşınmaz Bedellerinin, İlgili Vakfa Verilmemesi ve Vakıflar Bankasında Bloke Edilmesi
Sorunun Tanımı:
Cemaat Vakıflarının satılan ya da kamulaştırılan gayrimenkul erinin satış bedelleri Vakıflar Bankasına bloke edilmekte ve Vakıfların bu bedelin sadece nemasından faydalanmasına izin verilmektedir. vakıf bu bedeli kullanamadığı gibi, ayni bedelde bir başka gayrimenkul almasına da izin verilmemektedir. Bu uygulama da yalan ve eksik beyanın önemli nedenlerinden biridir. Özellikle enflasyonun yüksek olduğu yıllarda vakıf varlıklarının yok olmasına neden olmaktadır.
Çözüm Önerisi:
Vakıf mallarının satışı ya da herhangi bir nedenle kamulaştırılması durumunda, gayrimenkulun bedeli ilgili vakfın tasarrufuna bırakılmalı, en azından benzer bir taşınmaz alınmasına izin verilmelidir. Böyle bir uygulama hem adalete, hem de hakkaniyete uygun olacaktır. Kötü niyetli yöneticilere karsı en iyi tedbir, açıklık ve cemaatin denetimini sağlamaktır.
3.7. vakıfları Denetleyecek ve Bütçelerini Onaylayacak Merkezi Bir Sistemin Olmaması
Sorunun Tanımı:
Cumhuriyetten sonra, bütün merkezi sistemler kaldırıldığı ve yerine yeni sistemler konulmadığı için, her vakıf kendi basına buyruk, neredeyse otonom hale gelmiştir. Bu vakıflar üzerinde cemaatin hiçbir denetim ve gözetim yetkisi yoktur. Bu durum da, vakıfları kötü niyetli kişilere karsı savunmasız bırakmaktadır. Merkezi bir sistemin Olmaması nedeniyle, Vakıflar Genel Müdürlüğü de, bir komisyon yerine her vakıfla ayrı ilgilenmek zorunda kalmaktadır.
Çözüm Önerisi
Cemaat Vakıflarının yaşamını sürdürebilmesi için, Patrik ya da Cemaat vakıfları tarafından seçilecek bir başkan gözetiminde, Sivil İsler Kurulu ya da Patrik danışmanlığı kurulmasına izin verilmesi, bu kurulun bütün cemaat vakıflarını denetleme ve bütçelerini onaylama konusunda yetkili kılınması ve ilgili Vakıflar Müdürlüğüne karsı sorumlu tutulması uygun olur. Ayrıca vakıf seçimlerinde, mutlak çoğunluk yerine nisai seçim sistemi uygulanmalı ve belli bir oto kontrol sistemi kurulmalı ve yönetim kurulları yanında denetçiler seçilmelidir.
3.8. Vakıflar arasında Gelir Aktarılmasına İzin Verilmemesi
Sorunun Tanımı:
Cemaat Vakıflarının bir bölümünün önemli gelir fazlaları varken, bir başka vakıf ciddi sıkıntılar çekmektedir. Devlet, vakıfların kendi aralarında gelir aktarmalarına da izin vermemektedir. Doğal olarak istendiği takdirde bu yasak, çeşitli yollarla delinebilir, ancak amaç kanuna karsı hile yoluyla işlemler yapmak olamaz. Kaldı ki zengin vakıfların yöneticileri genellikle, diğer vakıfların durumuyla ilgilenmemektedir. Merkezi bir sistem olmadığından da, gerçek bütçelerin ve ihtiyaçların bilinmesi imkansız hale gelmektedir. Bu nedenle de pek çok vakıf sevgi yemeklerinde toplanan yardımlarla yasamaya çalışmaktadır.
Çözüm Önerisi:
Bu sorun da kurulacak Sivil İsler Kurulu ya da Patrik Danışmanlığına, benzer cemaat vakıfları arasında (okul, Kilise, hastane gibi) gelir aktarması yapma yetkisi verilerek çözülebilir.
4. Okulların Sorunları
4.1. Okula başlayan öğrenciler için kayıt zorlukları
Sorunun Tanımı:
1960lı yıllara kadar isteyen her Hıristiyan aile çocuğunu Ermeni okullarında okutabilirdi. Çocuğun okula kaydı için babanın ya da annenin Hıristiyan olması ve çocuğun nüfus cüzdanında da Hıristiyan yazılması yeterliydi. 80li yıllarda bu uygulama geçiştirilip Ermeni okullarına kayıtlar ciddi bir azap haline geldi. Eğitim çağındaki çocukların okula kaydı Milli Eğitim Bakanlığı müfettişleri tarafından belirli merkezlerde yapılmaktadır. Öğrenci nakilleri ise , Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından onaylanarak mümkün olmaktadır. Babanın nüfus cüzdanında açık olarak Ermeni Doğu Ortodoks'u (Ermeni Gregoryan) yazmıyorsa, her öğrenci önce aday öğrenci olarak kaydedilmekte, ancak müfettişlerin araştırmaları sonucu olumlu ise okulun öğrencisi olabilmektedir. Asıl sorun öğrencinin Ermeni olduğunu saptamakta yaşanmaktadır. Son kanun değişikliğinden sonra Nüfus Cüzdanlarında mezhep yazılmadığından, müfettişler beyana ve nüfus cüzdanında yazılan Hıristiyan sözüne rağbet etmemekte ve yasayı hiçe sayarak, eski kütükler araştırılarak çocuğun velisinin , özellikle babanın Ermeni Doğu Ortodoks'u (Gregoryan) olup olmadığı saptanmaya çalışılmaktadır. Dahası annenin Ermeni olmasının hiçbir önemi yoktur. Baba Ermeni değilse , anne Ermeni ise ve çocuğun nüfus cüzdanında Hıristiyan yazsa da çocuk Ermeni sayılmadığından okula alınmaz. Yine bir Ermeni erkek ,Ermeni olmayan bir kadınla evli ise, çocuklarını Ermeni okuluna gönderebilir, ancak baba ölmüşse çocuklar artık Ermeni sayılmaz ve Ermeni okuluna gitmesine izin verilmez. Bu durumda da her nedense annenin dini öne çıkar. Ayrıca Anadolu'da yaşanan çeşitli olaylar yüzünden dinlerini değiştirmiş olup, daha sonra tekrar Ermeniliği kabul edenler için hiçbir şans tanınmaz ve ihtida etmiş ailelerin çocukları Ermeni okullarına gidemez. Babanın nüfus cüzdanının kayıp edildikten sonra tekrar alınması öğrenci kabulü için problem sayılmaktadır. Son olarak çocuğunu çeşitli nedenlerle önce devlet okuluna ya da bir özel okula gönderen Ermeni aile daha sonra istese de , çocuğunu Ermeni okuluna gönderemez. Burada çocuğun Ermenice bilmemesi neden olarak ileri sürülüyorsa da, İngilizce eğitim yapan bir okuldan Fransızca eğitim yapan bir okula nakil yapılırken dil sorunu düşünülmemesi dikkat çekicidir. Sonuç olarak eğer, babanın ilk nüfus kütüğü yangın, su baskını, deprem ya da herhangi bir nedenle yok olmuşsa öğrenci hiçbir şeklide Ermeni Doğu Ortodoks'u (Gregoryan) olduğunu ispat edemeyeceğinden Ermeni okuluna gidemez.
Çözüm Önerisi
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, azınlık haklarının Lozan Antlaşmasına göre sadece dini azınlıklara verildiğini kabul etmektedir. Yani Ermeniler bir millet ya da ırk azınlığı değil dini azınlıktırlar. Laik ülkelerde herkes dinini özgürce seçebileceğine göre, nüfus cüzdanında Hıristiyan yazan ve ben Ermeni okulunda okumak istiyorum diyen herkese izin verilmelidir.
4.2. azınlık Okullarında Bulunan Müslüman Müdür Başyardımcısının Durumu
Sorunun Tanımı:
azınlık Okullarına Devlet tarafından atanan bas müdür yardımcısı, yine ataması devlet tarafından yapılan Türkçe, Tarih, Coğrafya, Yurttaşlık Bilgisi ve Sosyoloji derslerini veren öğretmenlerin tek sicil amiri durumundadır. Okul müdürü ise ne bu öğretmenlerin, ne de bas müdür yardımcısının sicil amiridir. Bu durum okulda iki baslı bir yönetim ortaya çıkarmakta, okul müdürünün yönetimini zaafa uğratmaktadır.
Çözüm Önerisi
Cumhuriyetin kuruluş dönemlerinde, yabancı okullarda, Türkçe bilmeyen okul müdürlerine yardımcı olmak üzere kurulan bu sistemin, azınlık okullarında uygulanması için bir neden kalmamıştır. Eğer gerekliyse müdür yardımcıları ve tüm diğer öğretmenlerin sicil amiri okul müdürü olmalıdır. Okul yönetimine, müdür başyardımcısını ve ilgili derslerin öğretmenlerini seçme hakki da verilmelidir.
4.3. Çeşitli Nedenlerle Kapanan Okulların Binalarının Kiraya Verilememesi
Sorunun Tanımı:
Bazı vakıflara ait okul binaları, okulların kapanmasıyla boşalmıştır. Ancak bu binaların başka ayni amaçlı bir vakfa tahsisi için, Vakıflar Kanununun 10. maddesi gereğince Bakanlar Kurulu kararı gerekmektedir. Her vakıf binası için böyle bir kararın çıkarılmasının zorluğu ortadadır. Bu nedenle eski okul binaları kaderlerine terk edilmekte ve milli servet göz göre heba olmaktadır.
Çözüm Önerisi
Bu sorunun çözümü için, ya ilgili madde değiştirilerek ya da Bakanlar Kurulu kararıyla Cemaat Vakıflarına ait okul binalarının, sadece benzer amaçlı Cemaat Vakıflarına değil, Eğitim, öğretim ya da güzel sanatların geliştirilmesini amaç edinen diğer vakıf ve kuruluşlara da tahsis edilmesi ve kiralanması sağlanabilir. Böylece hem milli servet korunmuş, hem de vakıf bir gelir sağlamış olacaktır.
4.4. Sulp Haç Ermeni Lisesi Yönetim Kurulu Seçimine Müsaade Edilmemesi
Sorunun Tanımı:
1953 yılında kurulan okulumuz, cemaatin tek yatılı lisesidir. Okul Karagöz yan Yetimhanesinin devamı olarak görev yapmakta, öksüz, yetim ve fakir öğrenciye parasız Eğitim vermektedir. Okulumuz ayni zamanda, İstanbul'un Anadolu yakasında bulunan tek cemaat lisesidir. Bu nedenle de cemaatimiz için çok önemlidir. Kuruluş döneminde zamanının iktidarının da teşviki ile, sehven vakıfla ilgili formaliteler yerine getirilmemiş, vakıf Sulp Haç Kilisesi ve okulları vakfına bağlanmamıştır. vakıf yönetimi, 1981 yılına kadar dört yılda bir, diğer ortak vakıf yönetimleri gibi seçim yapılmıştır. 1981 yılından sonra okulumuzun vakıf yöneticisi seçmesine, vakıf olmadığı gerekçesi ile vakıf İdaresince müsaade edilmemiştir. Bu durum vakfın 18 yıldan beri (yetkisi şüpheli) bir yönetimle yönetilmesi gibi garip bir durum yaratmaktadır.
Çözüm Önerisi
En uygun çözüm yolu, vakıf İdaresince, Sulp Haç Ermeni Kilisesi ve okulları yerine, sehven Sulp Haç Ermeni Ruhban Okulu olarak onaylandığı bildirilen Özel Sulp Haç Ermeni Lisesi (İlk ismi Surp Haç Tibrevank Ermeni Ruhban Okulu) vakfının, bütün varlıklarının, ayni ismi taşıyan Surp Haç Kilisesi ve Okullar Vakfına ait olduğunun ve bu vakfın da ortak vakıf olduğunu kabul edilmesidir. Böylece hem Okul varlığını korunacak, hem de okul cemaat vakfı olma özelliğini sürdürebilecektir.
5. Diğer Sorunlar
5.1. Ders Kitaplarında Ermeni Düşmanlığını, Kin ve Nefreti Artırıcı Unsurlar
Sorunun Tanımı
Gençler arasında yapılan bir araştırmada (Hürriyet 10 Mart 1999), gençlerimizin %44.2'si Ermeni'nin iyisi olmaz, %28.9'u çoğu kötüdür, iyileri de var; %24'ü çoğu iyidir, kötüleri de var; %2.7'si ise kötüsü olmaz demektedir. Yine 1999 yılında yapılan başka bir araştırmada da, en sevilmeyen topluluk sıralamasında Ermeniler %76 ile ikinci sırada yer almıştır. Bu yargının ilk nedeni, ders kitaplarında yer alan, Ermeni düşmanlığıdır. Diğer neden ise son yıllarda PKK'yı Ermeni halkı ile bağdaştıran, hiçbir mantığa, insafa sığmayan, bazı yetkililerin açıklamaları ve bu açıklamalara dayanan yanlış zihniyet yatmaktadır.
Çözüm Önerisi
Bu peşin yargıların değişmesi için öncelikle, ilk eğitimden başlayarak tüm okullarda okutulan ders kitaplarındaki Ermeni düşmanlığını körükleyen ve gerçekte hem ulusal, hem de uluslararası yasalara aykırı olan, bölümler ayıklanmalıdır. Diğer yandan 2000 yılı sonlarında bile, özellikle TRT kanallarında yayımlanan ve PKK'yı Ermenilerle özdeşleştiren ve gerçeklerle hiçbir ilişkisi olmayan programlara son verilmelidir. Öğrencilere önerilen kitaplarda bu konulara dikkat edilmelidir.
5.2. Azınlıkların Devlet Memuru Olmalarının Engellenmesi
Sorunun Tanımı:
Cumhuriyet döneminde ve özellikle Atatürk'ün ölümünden sonra Azınlıkların memur olmaları çeşitli yollarla engellenmiş, hele askeri okullara girmelerine kesin olarak izin verilmemiştir. Anayasaya ve yürürlükte olan tüm yasalar rağmen, görünmez bir güç Azınlıkların devlet memuru olmalarına, askeri okullara girmelerine engel olmaktadır.
Çözüm Önerisi
Devlet vatandaşlar arasında ayırım yapmaması, Azınlıkların, memur ve asker olmalarına engel olunmaması, hukuk devleti olmanın temel ilkelerine aykırı bu duruma son verilmesi Doğru olur.
Sonuç
Hükümetlerimizden öncelikle, azınlıkları iç düşman kabul eden bu eski anlayışın değişmesini istiyoruz. Hükümetimiz, Azınlıkların yıllanmış problemlerinin çözülebilmesi için, Patrikler ve Hahambaşı ile temas kurarak, her konuyla ilgili çeşitli ortak kurullar oluşturmasını, sorunların bu kurulların önerileri doğrultusunda hükümet ve gerekiyorsa TBMM tarafından ele alınarak sonuçlandırılmalıdır.
Bundan böyle, yeni problemlerin daha hızlı ve anında çözülmesi için iki yöntem önerilebilir, bunlardan ilki Azınlıklar Tali Komisyonu gibi kurullarda azınlık temsilcilerinin de bulunması ya da ortak komisyonların kurulup çalıştırılması, ikincisi ise, Halk danışmanlığı (ombudsman) gibi yeni ve çağdaş kurumlardan yararlanılmasıdır.
EK - Lozan Barış Antlaşması'nda azınlık Hakları ile İlgili Maddeler
Madde 37. Türkiye, 38. maddeden 44. maddeye kadar olan maddelerin kapsadığı hükümlerin, temel yasalar olarak tanınmasını hiçbir kanunun, hiçbir yönetmeliğin (Tüzüğün) ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere aykırı ya da bunlarla çelişir olmamasını ve hiçbir kanun, yönetmelik (tüzük) ve hiçbir resmi işlemin söz konusu hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenir (taahhüt eder).
Madde 38. Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalité) dil, soy ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.
Türkiye'de oturan herkes, her dinin, mezhebin ya da inancın kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı olmayan gereklerini, ister açıkça ister özel olarak, serbestçe yerine getirme hakkına sahip olacaktır.
Müslüman olmayan Azınlıklar, bütün Türk vatandaşlarına uygulanan ve Türk Hükümeti tarafından milli savunma ya da kamu düzeninin korunması için ülkenin tümü ya da bir parçası üzerinde alınabilecek tedbirler saklı kalmak şartıyla, dolaşım ve göç etme (yerleşme) hakkından tam olarak yararlanacaklardır.
Madde 39. Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları, Müslümanların yararlandıkları ayni yurttaşlık (medeni hukuk) ve siyasal haklardan yararlanacaklardır. Türkiye'de oturan herkes din ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır.
Din, inanç ya da mezhep farkı, hiçbir Türk vatandaşının yurttaşlık haklarıyla (medeni haklar) siyasal haklarından yararlanmasına ve özellikle kamu hizmet ve görevlerine kabul edilme, yükselme, onurlanma ya da çeşitli mesleklerde ve is kollarında çalışmasına, sanayii ile uğraşmasına engel olmayacaktır.
Bütün Türk vatandaşlarının, gerek özel gerek ticari ilişkilerinde, din, basın ve her çeşit yayın konusunda ve açık toplantılarda dilediği bir dili kullanmasına karsı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Resmi dil mevcut olmakla birlikte, Türkçe'den başka dille konuşan Türk vatandaşlarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar sağlanacaktır.
Madde 40. Müslüman olmayan azınlıklara mensup olan Türk vatandaşları hem hukuk bakımından hem de uygulamada diğer Türk vatandaşlarına uygulanan ayni muamele ve ayni güvencelerden (garantilerden) yararlanacaklardır. Bunlar özellikle giderleri kendilerine ait olmak üzere her türlü hayır kurumuyla, dinsel ya da sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve Eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dini ayinleri serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olacaklardır.
Madde 41. Genel (kamusal) Eğitim konusunda, Türk Hükümeti, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının önemli oranda oturdukları il ve ilçelerde, bu Türk vatandaşlarının çocuklarının ilkokullarda kendi dilleriyle Eğitim yapmalarını sağlamak amacıyla uygun kolaylıklar gösterecektir. Bu hüküm Türk hükümetinin söz konusu okullarda Türk dilinin öğrenimini zorunlu kılmasına engel olmayacaktır.
Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşlarının önemli oranda bulundukları il ve ilçelerde, söz konusu azınlıklara devlet bütçesi, belediye ya da diğer bütçelerce, Eğitim, din ya da hayır için ayrılan tutarlardan, hak gözetirliğe uygun ölçülerde pay ayrılacaktır. Sözü geçen tutar ilgili kurumların yetkili temsilcilerine ödenecektir.
Madde 42. Türk Hükümeti, Müslüman olmayan Azınlıkların aile durumlarıyla (statüleriyle, aile hukukuyla) kişisel durumları (statüleri, kişi halleri) konularında, bu sorunların adi geçen azınlığın görenek ve geleneklerine göre çözülmesine elverecek tedbirleri almayı kabul eder.
Bu tedbirler, Türk Hükümeti ile ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerden kurulu bir özel komisyonlarca düzenlenecektir. Anlaşmazlık çıkarsa Türk Hükümeti ile Milletler Cemiyeti Avrupa hukukçuları arasından birlikte seçecekleri bir hakemi, üst hakem olarak atayacaklardır.
Türk Hükümeti sözü geçen azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve diğer dini kurumlara her türlü korumayı sağlamayı taahhüt eder. Ayni Azınlıkların hali hazırda Türkiye'de bulunan vakıflarına dini ve hayır kurumlarına her türlü kolaylık sağlanacak ve izin verilecektir. Ve Türk Hükümeti yeni dini kurum ve hayır kurumu kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan, hiçbirini esirgemeyecektir.
Madde 43. Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk vatandaşları, inançlarına ya da dinsel ayinlerine aykırı herhangi bir davranışta bulunmağa zorlanamayacakları gibi, hafta tatili (dini istirahat) günlerinde mahkemelerde bulunmadıkları ya da kanunun öngördüğü herhangi bir işlemi yerine getirmemeleri yüzünden haklarını yitirmeyeceklerdir.
Ancak bu hüküm, söz konusu Türk vatandaşlarını, kamu düzeninin korunması için diğer Türk vatandaşlarına yükletilen yükümler dışında tutar anlamına gelmeyecektir.
Madde 44. Türkiye bu kesimin yukarıdaki maddelerinin Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklarıyla ilgili olduğu ölçüde, uluslararası nitelikte yükümler meydana getirmelerini ve Milletler Cemiyeti'nin güvencesi (garantisi) altına konulmalarını kabul eder. Bu hükümler, Milletler Cemiyeti Meclisinin çoğunluğunca uygun bulunmadıkça değiştirilemeyecektir. Büyük Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya ve Japon Hükümetleri, Milletler Cemiyetinin Meclisi'nin çoğunluğunca razı olunacak herhangi bir değişikliği reddetmeği, bu antlaşma uyarınca kabul ederler. Türkiye Cemiyeti Akvam Meclisi üyelerinden her birinin, bu yükümlerden (taahhütlerden) herhangi birine aykırı herhangi bir davranışı ya da böyle bir davranışta bulunma tehlikesini Meclise sunmağa yetkili olacağını, Meclisin duruma göre uygun ve etkili kabul edilecek bir hareket tarzı seçebileceğini ve gerekli göreceği yönergeleri (talimatları) verebileceğini kabul eder.
Bundan başka Türkiye bu maddelere ilişkin olarak, hukuk bakımından ya da
uygulamada, Türk Hükümeti ile imzacı öteki devletlerden herhangi biri ya da Milletler Cemiyeti Meclisine üye herhangi bir başka devlet arasında görüş ayrılığı çıkarsa, Milletler Cemiyeti Misalinin (Nizamnamesinin) 14. maddesi uyarınca uluslararası nitelikte sayılmasını kabul eder. Türk Hükümeti böyle bir anlaşmazlığın, öteki taraf isterse, Uluslararası Daimi Adalet Divanına götürülmesini kabul eder. Divanin kararı kesin Milletler Cemiyeti Misalinin (Nizamnamesinin) 13. maddesi uyarınca verilmiş bir karar gücünde ve değerinde olacaktır.
Madde 45. Bu kesimdeki hükümlerle Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanımış olduğu haklar, Yunanistan tarafından kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlık için de tanınmıştır.(MB/YÖ)