Kadın Yurttaş Ağı (KAYA), İsveç Araştırma Enstitüsü'nün desteğiyle düzenlediği "Erkek Şiddeti, Görünürlük ve Medya" konferansıyla aktivistleri, gazetecileri ve akademisyenleri bir araya getirdi.
"Kadın Cinayetlerinin Görünürlüğü: Üçüncü Sayfadan Birinci Sayfaya" başlıklı oturumda İzmir Ekonomi Üniversitesi'nden Sevda Alankuş, Milliyet gazetesinden Emine Özcan, Kadın Dayanışma Vakfı'ndan Aslıhan Öztürk ve Ezgi Sarıtaş, Kadınların Medya İzleme Grubu (MEDİZ) ve MEDİAR üyesi Galatasaray Üniversitesi öğretim görevlisi Hülya Uğur Tanrıöver ve Kadın Cinayetlerine İsyandayız Kampanyası'ndan Hasbiye Günaçtı konuştu.
Alankuş: Öldürenlerin kim olduğu önemli
Alankuş, öğrencisi Murat Can Başaran'la erkek şiddeti üzerine yaptığı çalışmayı paylaşırken, istatistiklere göre erkek şiddetinde bir azalma olduğuna dikkat çekti, bu azalmanın olası nedenlerini sorguladı. 2002-2012 yılları arasında erkek şiddeti nedeniyle 4675 kadının, savaşta ise 2747 asker ve gerillanın öldüğüne dikkat çekti.
Burada en önemli sorunun erkekliğin sorgulanması, öldürenlerin kim olduğunun düşünülmesi olduğunu belirten Alankuş, günümüzde bu alanda yapılan haberlerin ise sonuç odaklı olduğunu söylerken, kadın odaklı gazetecilik ve barış gazeteciliğinin süreç odaklı yapıldığına dikkat çekti.
"Araştırmalar erkeklerin sonuç odaklı haberler yaptığını, erkek okuyucunun da bunu daha çok okuduğunu gösteriyor. Böylece olaylar arasında bağlantı kurulmuyor, sadece kıskançlık yüzünden öldürdü deniyor. Kadınlar ise süreç odaklı haberlerle ilgileniyor. Mesleğin profesyonel ideolojisi içinde kadın gazetecinin da o mekanizmanın içinde işlenerek o şekilde haber yapması sağlanıyor."
Özcan: Polisten muhabire, oradan manşete
Özcan, medyada son zamanlarda erkek şiddetine karşı duyarlılığın bir trende dönüştüğünü ve içinin dolu olmadığını söylerken, "Habertürk'ün yaptığının bu kadar tartışılması ve bu dilin değişmesi, yaygın medyanın kadına şiddette en hassas biziz yarışından kaynaklandı" diye konuştu.
Üçüncü sayfa haberlerinin nasıl hazırlandığına, zaman zaman nasıl birinci sayfaya taşındığına da değinen Özcan, erkek şiddeti haberlerinin hikayeleştirilmiş haberler olduğuna dikkat çekti.
"Editöre gelen haber baştan manipüle edilmiş geliyor: muhabirden geliyor, muhabire polisten geliyor. Editörün yapacağı çok bir şey olmuyor çünkü editöre zaten hikaye olarak geliyor.
3. sayfa ortadan kalkmalı bence ama bu ortadan kalkmıyorsa şiddet haberlerinin duyarlı bir şekilde yapılmasının sürdürülebilirliği çok mümkün olmuyor."
Sarıtaş: Karısını öldürenler 'şiddete karşıyız' diyor
Sarıtaş, kadın örgütlerinin yaygın medyaya verdikleri röportaj ve beyanların nasıl haberleştirileceğine ilişkin endişe yaşadıklarını anlattı.
"Bizim görünürlüğe ihtiyacımız var ama bu çerçevelemeyle nasıl pazarlık edeceğiz, ne kadar dönüştürebileceğiz, onlar bizi ne kadar dönüştürecek, gibi sorular çıkıyor" diye konuştu.
Bazı davaların basına "utanç davası" olarak yansımasına da değinen Sarıtaş, "Utanç davası haberlerindeki mağdurların pür masumiyet taşıdığı, tecavüze uğrayan diğer kadınların ise o kadar da masum olmadığı gibi bir algı yaratılıyor" dedi.
Karılarını öldüren erkeklerle ilgili yaptığı araştırmaya değinen Öztürk ise "Görüştüğüm erkeklerin çoğu kadınların medyada haklı gösterilmesinin erkekleri kışkırttığını söylüyorlar.
Karısını öldürmüş erkekler, kadına şiddete karşı olduklarını söylüyorlar. 'Basından gördüğüm erkek şiddeti haberleri yüzünden nefret ettim kendimden' diyorlar" diye konuştu.
Tanrıöver: Haberler öyküsüz yapılabilir mi?
Uğur Tanrıöver, duyarlılığın fazlalaşmasının erkek şiddeti haberlerinin sıradanlaşmasına neden olup olmayacağını sorguladı. Bu haberlerin hikayeleştirilmesini de eleştirdi:
"İçerikler, manşetler değişiyor ama özellikle cinayet konusunda değişmeyen bir şey varsa o hikayeleştirme ve öyküleştirme. Öyküleştirmeyen haber de okunmuyor maalesef. Örneğin Münevver Karabulut'un cinayeti haberini bir dizi gibi, Arka Sokaklar ya da CSI'ın bir bölümü gibi izliyoruz. Peki bu haberler öyküsüz yapılabilir mi?"
Günaçtı: Erkeklerin fotoğrafını basın
Kadın Cinayetlerine İsyandayız Kampanyasının başlaması sürecini anlatan Günaçtı ise şöyle konuştu:
"Kampanya başlamadan önce kadın cinayetlerinin politikleşmesi, kocasının tehditlerinde söylediği tarihte öldürdüğü Ayşe Yılbaş'la başladı benim için. Yılbaş'ın katili ceza aldığında kalkıp alkışladık, ama neyi alkışlıyorduk? Ayşe ölmüştü. Öldürüleceğini söylemişti. Engellenemedi.
"Kampanyaya isim düşünürken, kadınlar isyan ederse dikkat çeker, erkek geri durur dedik. Zaten isyan eden kadınların öldürüldüğünü biliyoruz. Cinayetleri durduramayacağımızı biliyorduk, o yüzden İsyandayız demeye karar verdik."
Medyanın bu olayları ve davaları nasıl haberleştirdiğine de değinen Günaçtı, "taciz - tecavüz davalarında erkeklerin fotoğrafını basın diyoruz" diye konuştu. (ÇT/HK)