Mübarek, bilge, bayan, Üm el Müminin; ki bu lakabı taşıyan son kişi Muhammet Peygamber'in karısı Ayşe'ymiş... Sitte, Arapça'da "hanım"... Hepsi de Gertrude L. Bell...
Arkeolog, yazar, gezgin, dağcı, coğrafyacı, ajan ve Çöl Kraliçesi. O bir İngiliz ama "Iraklıyım" da diyor. En son, Mezopotamya'da "El Hatun" dendiğinde ilk ve/veya sadece o akla geliyordu...
Onun için "Erkek beyni taşıyan son derece zeki bir kadın" diyorlar. Belki de, kendi sözleri "Bir cins için fazla kadınsıyım, öteki cins için fazla erkeksi," de erkek dünyanın tespitini tamamlıyor.
Amerikalı yazar Janet Wallach 1996'da "Desert Quinn" adıyla yayımlanan, Türkçe'si de bu yıl Can Yayınları'ndan çıkan Çöl Kraliçesi adlı çalışmasında Bell'in Red Cars'da başlayan Bağdat'ta sona eren 57 yıllık yaşamının izini sürüyor.
Wallach, çölde bedevilerle buluşuyor, İngiltere, Kahire, Şam, Kudüs, Amman ve Bağdat'ta arkeologlar, diplomatlar, yazar ve tarihçilerle görüşüyor; onu ailesinden, dostlarından dinlemiş düzinelerce kişiyle konuşuyor. Elimize ulaşan hayatı çok yönlü okumalarla yorumlamanın yollarını okura açıyor.
"Biri" olmak!
Mesela, Bell Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında çöllerde deve sırtında dolaşan, Ortadoğu'nun kaderini çizenlerden "biri", Irak'ı, Irak'ın ilk kralı Faysal'ı yaratan kişi mi?
Burada, "biri" sözcüğü önemli, çünkü o hep, "biri" olmaya çalıştı ve önce Ortadoğu'da, sonra doğduğu ülkede "biri" oldu.
Yoksa, erkek dünyada sürekli onlardan "biri" olduğunu kanıtlamaya çalışan yalnız bir kadın mı?
Bir not bile bırakamadan
Yalnızdı; 11 Temmuz 1926'da, 58. doğum gününden üç gün önce, anne babasına yazdığı mektubu bitiremeyecek, hatta bir not bile bırakamayacak kadar yorgundu.
Yardımcısına sabah altıda uyandırılmak istediğini bildirdi. Elini uyku haplarına uzattı, bolca aldı, lambayı söndürdü ve bir daha uyanmadığı derin bir uykuya daldı.
Entelektüel ve zengin bir ailenin içine doğmuştu. Kraliçe Viktorya döneminin İngiltere'sinde 1868'de tarih okumak üzere Oxford'a girdiğinde yüzlerce erkeğin arasındaki birkaç genç kadından biriydi ve bu durumdan çok hoşnuttu.
Kendi sınıfından genç kızlar gibi en az iki yabancı dil - Fransızca, Almanca- öğrenecek, piyano çalacak, edebiyattan anlayacak, zarif elleriyle resim yapacak, bir müzik aleti çalacaktı; ki iyi bir eş ve anne böyle olunurdu..
Babası izin vermeyince
O bu hedefleri aştı, çok iyi Arapça öğrendi, Hayyam'ın Rubailerini Farsça'dan çevirdi. Hedefler tamamdı; iyi bir eş ve anne olmak dışında. Çünkü o hiç evlenmedi, evlenemedi, yani "eş" olamadığı için, "iyi bir eş" de olamadı...
Bir keresinde, kadın olarak bir yere giremeyeceği söylendiğinde, "Ben resmi bir görevliyim dolayısıyla cinsiyetsizim," diyecekti.
Tahran onun için Bay Cadogan anlamına geldi; aşık oldu. Babası izin vermeyince evlenmedi. 31 yaşında, Alplere tırmandı, 2 bin 800 metrelik Engelhorn'u bir uçtan bir uca kat etti, geride "Gertrude Zirvesi"ni bıraktı.
New York Times'da yazılan, "İngiltere'nin kadınları gerçekten şaşırtıcı. Belki de dünyanın geleneklere en bağlı köleleri, ama zinciri bir kez kırdılar mı, bunu öyle bir şiddetle yapıyorlar ki, onları tutabilene aşk olsun!" değerlendirmesi çarpıcıydı.
Kadınlar yönetemez!
"Bu zinciri kırmak", Ortadoğu'nun, daha doğrusu Nawal El Saadawi'nin "neye göre Ortadoğu" sorusunu takiben dediği gibi Batı Asya'nın sınırlarını birlikte cetvelle çizdikleri söylenen bir başka İngiliz Arabistanlı Lawrence'in (Thomas Edward Lawrence) Gerty dediği kadın için kadın hakları, "delice, iblisçe çılgınlık... Kraliçeyi kendinden geçirecek kadar sinirlendiren bir konu..." idi.
Bell, o kadar kadın haklarına karşıydı ki; kadınların seçme ve seçilme hakları için mücadele eden Sufrajet hareketine katılmadığı gibi Sufrajet Karşıtı Kadınlar Birliği'nin onursal genel sekreteri de olmuştu.
Çünkü; ona göre kadınlar yerel yönetimlerde görev alabilirlerdi ama ülkeyi yönetecek donanımdan yoksunlardı. Kadınlar çocuk doğurmak, erkeklerse ülkeyi yönetmek için yaratılmışlardı.
Öyle çok mektup yazdı ki
İkinci aşkı İngiltere'nin Konya maslahatgüzarı Richard Dought-Wylie oldu; yine evlenemedi, çünkü erkek evliydi. Böylece Türkiye ile ilgili haberler alıyor, "Türklerin Adana'daki Ermeni kıyımını" önlemek için Richard'ın gösterdiği "kahramanca çabayı" kutluyordu.
Birbirlerine sürekli yazıyorlardı; zaten Bell'in bugün hayatının bunca yakından bilinmesinin başlıca kaynağı babasına, babasının eşine, ailesine yazdığı mektuplardı. O mektup yazmayı seviyordu.
Richard Dought-Wylie de yazdığı mektupları Dick diye imzalıyordu. Wallach, kitapta, bu ilişkiyi; "Kırk beş yaşındaydı; bir kocanın, çocukların özlemini çeken bir kız kurusuydu. Dick ise varlıklı, toplumda yeri olan bir kadınla evliydi. Durum olanaksız görünüyordu; hayaletlerle ve suçluluk duygusuyla kuşatılmıştı. Öte yandan, durumun umutsuzluğu erkeğin cinsel arzusunu daha da kamçılar gibiydi," sözleriyle anlatıyor.
Savaşta Kızılhaç görevlisi
Birinci dünya savaşında savaşa katkıda bulunmak için Fransa'ya giderek gönüllü Kızılhaç görevlisi oldu... Aynı savaşta, sevgilisi 1915 Martında Çanakkale'de öldü.
Hindistan'a gitti; Singapur, Şanghay, Tokyo derken, Pasifik'i geçti; Vancouver'e geçti, ve aşağıya, Amerika Birleşik Devletleri'ne indi, Chicago'da bunaldı.
Bu arada Çöl ve Tohum kitabı yayınlandı; Arkeoloji dergilerine yazdığı yazılarla da gezginliği meşruluk kazanmıştı.
The Times edebiyat eki, onu "büyüleyici" buluyor ekliyordu: "Belki de en iyi gezginler kadınlar... kadınların ayrıntıları gözlemleme yeteneği, izlenimleri algılama hızı tartışılmaz...."
Arap ayaklanmasında
1916 yazında Arap ayaklanması başladı. David Hogarth daha sonra, Arap ayaklanmasının başarısını büyük oranda Gertrude Bell'e bağlayacaktı: "Lawrance 1917 ve 1918'deki Arap seferberliklerini, Bayan Bell'in raporlarına dayanarak örgütledi."
Kerbela, Necef, Babil derken Bağdat'taki Dicle kıyısındaki çalışma odasına döndü.
Ellisine yaklaşıyordu. "Bu yaştaki kadınların çoğuna musallat olan sıkıntıları yaşamaktaydı. Akıl danışacağı tek bir kadın arkadaşı olmadığı için, ona neler olduğunu anlayamıyordu."
Yani, Gertrude Bell menopozu da bilemeden taşıyordu ve babasına "asıl gereksindiğim şey bir eş" diye yazdı.
Ve hudutları çizdi
"Savaş Bakanlığı sınırların açık seçik belirlenmesini isteyince, Gertrude 1918 baharında Mezopotamya ve İran haritalarını önüne çekti, haftalarca durup dinlenmeden çalıştı, yaşamsal önemi olana hudut çizgilerini oluşturdu."
Bell, "Doğu sekreteriydi. Sir Percy Cox sivil komiserlik görevini A.T Wilson'a bıraktığında "beyninden vurulmuşa döndü".
Kadınların eğitimi onun için önemliydi. Yeni devlet kurulurken, Bell'in derdi "Müslüman kızlardı".
Kızlar okusun!
"Gayri Müslimlere tanınan haklardan yararlanan, İngilizce, Arapça, İbranice ve Fransızca öğrenen Yahudi kızlara karşın Müslümanlar eğitim göremiyorlardı."
"Gertrude'un yorumları göz ardı edilmedi; Bowman tarafından Irak'ta oluşturulan ve Arap dünyasında hala en iyisi olan eğitim sistemi, topluma kadınların eğitilme kavramını dayatan, radikal, birleştirici güç oldu. "
Kahire Konferansı'nın kadını
El Ezher Üniversitesi'ndeki din öğrencilerinin İngiliz karşıtı sloganları arasında Mart 1921'de Churchill'in başkanlığında toplanan Kahire Konferansı'nda yine tek kadındı.
Churchill Kuzey Irak'ta Kürtler için özerklik önerdiğinde karşı çıktı; kuzey sadece petrol kaynağı değil, tahıl ambarı olarak Irak'ın bütünü için "ekmek sepeti"ydi de.
"Hiçbir halk sürekli bir başka halk tarafından yönetilmekten hoşlanmaz" derken de uyarıyordu.
Kralın sırdaşı
Faysal sonunda Irak kralı oldu; Bell de onun en yakın dostu; sırdaşı... Birlikte piknik yapıyor, tenis oynuyor, yarışları izliyor, yüzüyor, çay içiyorlardı.
Son işi "Arkeoloji Dairesi onursal başkanı" olarak Bağdat müzesi oldu; hazırladığı Arkeolojik Kazı Yasası, Irak'ın eski eserlerinin soyulmasını önleyecekti....
Ve son aşkı Kinahan Cornwallis, Kahire İrtibat Bürosu şefi... Aralarında hayli yaş farkı vardı, olmadı.
Ölünce, "Kemikleri arzu ettiği yerde, Irak topraklarında dinlenmeye bırakıldı.
Bell kadın haklarına karşı çıktı, kadınların ancak yerel yönetimlerde olabileceğini savundu. O kendine göre farklıydı ama ona da onun başka kadınlara baktığı gibi baktılar. Kurulması için hayatını verdiği Irak'ta ona bir iş yoktu; babasına "elde var sıfır" diye yazmak zorunda kaldı.
Sadece yok sayılmakla kalmadı; meslektaşları, hepsi erkektiler elbette, onu mesela duvarlarla çevrili evine "bekaret kemeri" adını takmakta bile beis görmediler.
İngiltere, ona bir nişan bile vermedi... Çöl Kraliçesi, ve tabii ki Bell'in hayatı, yine Saadawi gibi söyleyelim Batı Asya'nın tarihi, hele de Irak açısından bugünü çok daha iyi anlamayı sağlıyor; hatta yer yer de sanki bugün gibi...
Püren Özgören'in çevirisi ise sahiden çok başarılı, okura orijinalinden okuyor duygusu veriyor.
Bir notla; Can yayınları, acaba kitabin orijinalindeki dipnotları, kaynakçayı neden çıkarmış; Türkçe okuyanların böyle ciddi şeylerle ilgilenmediği tespitinin kaynağı ne ola ki! Baskısı çok özensiz de olsa fotoğrafların da aynı akıbete uğramamış olması insanı sevindiriyor doğrusu. (NM)
* Çöl Kraliçesi - Gertrude Bell'in olağanüstü yaşamı, Janet Wallach, İngilizce aslından çeviren Püren Özgören, 2004, 539 sayfa, 21. 000. 000 TL.