Akçadağ Köy Enstitüsünde sabah müziği-1949 /Ali Doğan Arşivi
17 Nisan 1940’ta çıkarılan 3803 sayılı yasa ile “Köy Enstitüleri” resmen kuruldu. Ancak1937'de kurulan ve daha sonra kapatılan, Köy Öğretmen Okulları’nın kuruluş tarihi, çoğu eğitim tarihçisi tarafından Köy Enstitülerinin de kuruluş tarihi olarak kabul ediliyor.
1927’de denenen Köy Muallim Mektepleri, Eğitmen Kursları ve Köy Öğretmen Okullarının yüklenmiş olduğu sorumluluğu enstitüler, biraz daha ileri taşıyordu. Köy Enstitülerinin kuruluşunda yer alan kadrolar Türkiye’nin ilköğretim alanındaki sorumluluğunu ve çözüm iddiasını inançla üstleniyordu.
21 Enstitü
İlk aşamada Türkiye 22 bölgeye ayrıldı. Buralara her biri en az 100 yatılı öğrenci kapasiteli enstitüler inşa edilmeye başlandı. Tarıma elverişli arazisi bulunan köylerde veya yakınlarında Köy Enstitüleri açılıyordu.
Öğretmen yetiştirmede özgün bir yeri olan Köy Enstitülerinin sayısı kısa sürede 20’ye ulaştı. Kapanma aşamasında Van'da açılanla sayıları 21’e ulaştı.
1937/ Çifteler (Eskişehir) |
Öncü
Köy Enstitülerinin mimarı kuşkusuz, Bakanı Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’tu. Onlar Türkiye’nin eğitim sorunlarını çözmeye odaklandılar, tüm muhalif çıkışlara karşın işlerini başarıyla sürdürdüler.
Köy Enstitüleri, karma, bilimsel ve ezbercilikten uzak, gerçek yaşamdan beslenen ve kaynaşan uygulamalı eğitimle, adeta eğitim tarihinde bir çığır açtı.
Köy Enstitüleri özgün eğitiminin yanında, sağladığı demokratik ve katılımcı bir eğitim ortamı ile genç cumhuriyetimize ve demokrasimize bir avuç insanla önemli katkılar sağladı, adeta demokrasimizin beşiklerinden biri oldu.
Her hafta sonu yapılan toplu eleştiri ve özeleştiri ile özgür, katılımcı ve dayanışmacı bir kuşağın yetişmesine de öncülük etti.
Öğretmenden ötesi
O koşullarda Köy Enstitüsüne yüklenen misyon şuydu:
“Köy öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını yetiştirmek üzere, ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde, Maarif Vekilliğince köy enstitüleri açılır.”
Dikkat edilirse sadece köy öğretmenliği ile yetinmiyor diğer meslek erbabını diyerek, köyün toplu kalkınmasının sorumluluğunu da üstleniyordu. Okulda ziraat ve diğer zanaatlar da uygulamalı olarak veriliyordu. Temel görev olarak öğretmenliğin yanında sağlık memuru ve ebe de yetiştiriyordu. Öğretim süreleri ilkokul üzerine beş yıldı.
Öğretmenler çocuklara eğitim verirken, diğer yandan köylülere okuma yazma kursları açıyor bilimsel tarım tekniklerini öğretiyordu.
O dönemde, ezberi temel alan ve tüm Türkiye'de uygulanmakta olan anlatım (Tahrir) yöntemi yerine iş içinde eğitimi ilke edinen uygulamalı eğitim temel aldı. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, balıkhaneleri, besi ahırları ve atölyeleri vardı.
Tonguç'dan
Tonguç, “Neden Enstitü?” sorusuna; “Biz köy enstitüsünü sadece nazari tedrisat yapılan bir müessese olarak almadık. İçerisinde ziraat sanatları, demircilik, basit marangozluk gibi ameli birtakım faaliyetler de bulunduğu için okul adıyla anmadık, 'Enstitü' diye adlandırmayı muvafık gördük,” der.
Tonguç “Köy meselesi kimilerinin zannettikleri gibi mihaniki surette köy kalkınması değil, manalı ve şuurlu bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır, diyordu.
“Köyü öylesine canlandırmalı ve şuurlandırmalı ki, onu hiçbir kuvvet …… istismar edemesin. ….. Onlar da her vatandaş gibi, her zaman haklarına kavuşabilsinler.”
Model
Köy Enstitülerini diğer eğitim kurumlarından farklı kılan, Türkiye’nin ihtiyaçlarından kaynaklanan eğitim programı ve yaratılan dayanışmacı bilinçtir.
Bu okullardan yetişen öğretmenlerin bilime olan inançları, demokrasi sevgisi, demokrasi mücadelesinde ön saflarda yer almaları, güzel sanatlara, müziğe, çevreye, toplumsal gelişmeye olan duyarlılıkları, örgütlü mücadeleye olan inanç ve katkıları, toplumun eğitim ihtiyaçlarına karşı özgün yaklaşımı, kısa sürede onların diğer eğitim kurumlarından farklılıklarını ortaya çıkardı.
Sadece Türkiye'de değil dünya eğitim sisteminde özgün bir çalışma ve model olarak yerini aldı. Bugün Türkiye ve dışındaki üniversitelerde "Köy Enstitüleri" üzerine araştırmalar yapılıyor, tezler hazırlanıyor, yayınlar yapılıyor.
Köy Enstitüsü mezunları, yaşamları boyu Türkiye’nin demokratikleşmesi, halkın yaşam standardının yükseltilmesi ve eğitimli bir toplum yaratılması doğrultusunda mücadele ettiler.
Kurullar
Tek partinin devlet ve kurumlarına egemen olduğu bir dönemde demokratik işleyiş modelini gerçekleştirmeleri en büyük başarılarından biridir.
Köy Enstitülerinde yönetim, öğretmen ve öğrenci ilişkilerinde demokratik bir işleyişin hâkimdir. Eğitimde, üretimde, enstitü olanaklarından yararlanmada eşitlik, dayanışma ve birlikte karar alma ve uygulama ilkesinin yaşatıldığını görürüz.
Günlük çalışma; öğretmen, öğrenci, yönetim ve çalışanlarla birlikte planlanır ve uygulanırdı. Denetimi de kendi iç mekanizması içinde geliştirilen organlar yapar, değerlendirirdi. Öğrencilerin de yer aldığı kurullar aksaklıkları, yanlışları sorgular, yaptırımlarlar belirlerdi.
Çok yönlü
Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen aynı zamanda ziraat, sağlık, inşaat, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık, marangozluk ve benzeri alanlarda uygulayarak öğreten bir birikime sahipti.
Öğretmen olarak gittikleri köylerde, köylülerin de katkısıyla kendi okullarını inşa edebilecek bilgi, beceri ve donanımdaydılar. Birçok Köy Enstitüsü binaları, öğretmen ve ustaların rehberliğinde öğrenciler tarafından inşa ediliyordu.
Bu nedenlerle de mezunların diplomalarında öğretmenliğin yanı sıra, öğrecinin sanatı bölümünde yapıcı-dülger, arıcı, terzi gibi ibareler yer alırdı.
Köy Enstitüleri bulunduğu çevrenin ekonomik, kültürel ve toplumsal kalkınmasını da üstlenmiş durumdaydılar. Bu dönemde köyden alınıp eğitildikten sonra köylerine eğitmen ya da öğretmen olarak geri gönderilen gençler, köylere adeta ışık saçıyorlardı.
Aşık Veysel
Eğitimde, tarımda, işte, sanatta ve sağlık alanlarında başarılı çalışmaları göz kamaştırıyordu.
Öğrenciler her sene 25 adet klasik kitap okumakla yükümlüydü. En az bir müzik aletini çalmayı da öğreniyorlardı. Aşık Veysel de uzun yıllar Köy Enstitülerinde gezici müzik öğretmeni olarak çalıştı.
Köy Enstitüleri, bugünün Türkiye`sinde bile çözülemeyen ezberci, yarışmacı, kendine güvensiz eğitim sistemini kökten çözmüş, ortadan kaldırmıştı.
Köy Enstitüleri, öğrenciyi merkeze alan, yaparak, yaşayarak öğrenme sürecini ilke edinen, çocuğun özgür ve kendine güven duyduğu bir eğitim-öğretim ortamı yaratmıştı.
Yüksek Köy Enstitüsü
1942-1943 öğretim yılında, Köy Enstitülerine öğretmen, yönetici ve denetim elemanı yetiştirmek amacıyla “Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü” açıldı. Eğitim süresi Köy Enstitüsü üzerine üç yıldı.
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsüne, köy enstitülerinin son sınıfına geçenlerin içinden en başarılı öğrenciler gönderildi. Öğretim kadrosu Ankara’daki Yüksek okul ve fakültelerden karşılanıyordu.
Mualla Eyüboğlu, 31 Aralık 1942'de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'ne Yapı Kolu başkanı olarak atandı.
Amacı Köy Enstitülerine destek eğitimi ve eğitim alanında araştırmalar yapmaktı. Köy Enstitülerine öğretmen, bölge müfettişi, gezici başöğretmen, bölge okul müdürü alanında uzmanlaşmış genç eğitimci yetiştirdi.
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü, gerekçe gösterilmeden Bakanlıkça, 27 Kasım 1947 günlü bir yazıyla kapatıldı. Kapatıldığında 200’ün üzerinde mezun vermişti.
Değerli, yetkili, sorumlu
Egemen güçlerin saldırısı sadece Köy Enstitülerine değildi. İlk saldırıları tekke ve zaviyeleri ortadan kaldıran Öğretim Birliği Yasası ve 1 Kasım 1928’de yapılan Harf Devrimidir. Bu iki önemli atılım Köy Enstitülerine giden yolu temizledi.
Köy Enstitülerinde 1398’i kadın, 15 bin 943’ü erkek olmak üzere toplam 17 bin 342 öğretmen, 7 bin 300 sağlık memuru, 8 bin 756 eğitmen yetişti.
Köy Enstitüleri her köye bir öğretmen sloganı ile yola çıkmıştı. O dönemde 40 bin kadar köy vardı. Eğer amacını gerçekleştirseydi, bugün eğitim alanındaki sorunları belki bu denli ağır yaşamayacaktık.
Laik, bilimsel, uygulamalı ve karma eğitim verilen Köy Enstitülerinde özgüveni yüksek, eleştirel düşünebilen, yaşadığı toplumu kavrayan ve ileri götürme çabası içinde olan, sorun çözebilen gençler yetiştiriliyordu.
Köy Enstitüsüne ayak basan her çocuğa, değer, yetki ve sorumluluklar birlikte veriliyordu. Yaparak, yaşayarak öğrenmek temel ilkeydi. Onlara öğrenmenin ve üretmenin mutluluğu birlikte yaşatılıyordu.
Dersi planlayan, işleyen, gruplar halinde üreten, demokratik seçimlerle organize bir yönetimi oluşturan öğrencilerin kendisiydi. İşte bu değerler bugünde olduğu gibi birilerini ürkütüyor, korkutuyordu. Tarih boyu egemenler özgüven içinde yetişen bir gençlikten korktular korkmaya da devam edecekler.
Köy enstitülerinin en önemli özelliği demokratik değerleri kendi içinde yaşıyor olmasıydı. Öğrenci, öğretmen, çalışanlar ve yönetim tüm çalışma ve karar süreçlerinde birlikteydiler. Ünlü Cumartesi Toplantıları’nda geçen haftanın değerlendirilmesi, gelecek haftanın planlanması ortak yapılıyordu. (TD/APK/RT)
* Manşet görseli "Akçadağ Köy Enstitüsünde sabah müziği-1949 /Ali Doğan Arşivi" için Çağla Ormanlar Ok'a teşekkürler
Köy Enstitüleri 81 yaşında/ Tahsin Doğan
1/ Osmanlı'dan Cumhuriyet'e okullar, okullaşma
2/ Köy Enstitülerinin yolunu açan okullar
3/ Köy Enstitülerinin misyonu neydi?