Afrika ve Asya’dan gelen mültecilerin sığınma hakkı istedikleri ülkelerin başında gelen Almanya, bugün birçok mülteciye ev sahipliği yapıyor.* Sığınma talebiyle Almanya’ya gelen mültecilerin yüzde 20’si ise başkent Berlin’de** hayatlarını sürdürüyor. Ancak başkent Berlin, yapılan başvuruların yüzde 5’ine olumlu yanıt verebilecek kapasiteye sahip. Bu nedenle, Berlin’e sığınmak isteyen mültecilerin büyük çoğunluğu yeniden başka şehirlere yerleştirilmek durumunda kalıyor.
Oranienplatz’daki protesto kampındaki durum ise alışılagelmiş mülteci kamplarındaki durumdan daha farklı. İranlı mülteci Muhammed’in Şubat 2012’deki intiharının ardından mülteciler organize olmaya başlıyor. Bavyera’dan Berlin’e doğru yürüyüşe başlayan bir grup mülteci ve aktivistin son durağı Oranienplatz oluyor. 29 gün süren yürüyüşün arından 5 Ekim 2012’de Oranienplatz’a ulaşan mülteciler, burada protesto çadırlarını kurmaya başlıyor.
Protesto bir yıldır sürüyor
Almanya’nın çeşitli mülteci kamplarında kalan mültecilerin ve ülkeye yeni gelen mültecilerin de katılımıyla meydan, ufak bir çadır kente dönüşüyor. Oranienplatz’ın ardından Orleuerstrasse’de bulunan eski bir okulu işgal eden mültecilerin bir kısmı da bu okulda yaşıyor.
Bir yılı aşkın süredir Oranienplatz’daki protestolarına devam eden mülteciler birçok protesto yöntemi deniyor. Mülteciler, İranlı Muhammed’in ölümünden bu yana üç defa açlık grevine başlıyorlar. Ağızlarını dikerek başlattıkları bu açlık grevleri, polis şiddetiyle ya da yerine getirilmeyen vaatlerle, Alman hükümeti tarafından zorla sona erdiriliyor.
Dublin Düzenlemeleri’ne göre mülteciler, giriş yaptıkları ilk Avrupa Birliği ülkesinde kalmak ve bu ülke üzerinden sığınma hakkına başvurmak zorundalar. Giriş yaptıkları ilk Avrupa Birliği ülkesinden ayrılan mülteciler sınır dışı edilmeyle karşı karşıya kalıyor. Avrupa ve Alman iltica hukukunda yapılması gereken değişiklik talebi ise mültecilerin her protestosunda vurgulanıyor.
“Çadıra girdiğinde direnişin içindesin”
Protesto kampındaki mültecilerin üç temel talebi var. Bunlar, eyalet dışına çıkma yasağının kaldırılması, mülteci kamplarının kapatılması ve sınır dışı edilmenin durdurulması. Oranienplatz’ın farklı dil, din ve kültürlere sahip mültecileri, bu meydanda devletsiz, sınırsız ve lidersiz yaşanabileceğini kanıtlıyor. Nijeryalı Bashir “Bu çadırların dışı Berlin olabilir. Ancak bu çadırlara girdiğin an Berlin’in dışında, direnişimizin içindesindir” diyor.
Protesto kampında düzenli olarak toplantılar düzenleniyor ve son gelişmeler ele alınıyor. Bu toplantılarda herkes söz hakkına sahip ve kararlar herkesin katılımıyla alınıyor. Kampın tek Türkiyeli mültecisi Turgay, bu durumu “Onlar bizi ‘en alttakiler’ olarak tanımlasa da biz en onurlu mücadelelerden birini veriyoruz. Burada hiyerarşi de, patron da yok” diyerek açıklıyor.
Oranienplatz’daki mültecilerin yüzde 95’i, Berlin’e Lampedusa üzerinden geliyor. Bu nedenle Almanya’da mülteci olarak hiçbir hakka sahip değiller. Libya’da Kaddafi’nin düşmesiyle birçok Afrikalı mülteci, Avrupa’ya gitmenin yolunu aramaya başlıyor. 2011’in Şubat ayında başlayan NATO bombalamalarının ve Libya Sivil Savaşı’nın şokuyla Leon, Lampedusa’ya giden gemiye biniyor. Lampedusa’ya ulaşabilen mülteciler İtalya’da kısa süreli sığınma hakkı elde ediyor. Leon, Lampedusa’daki İtalyan yetkililerin mültecileri üstü kapalı olarak Kuzey Avrupa ülkelerine yönlendirdiğini söylüyor. Bir kaç Avrupa ülkesinde şansını deneyen Leon, Oranienplatz’ın diğer mültecileri gibi kendini buradaki protesto kampında buluyor.
Neo-Nazi’lerin hedefi
Protesto kampı, antifaşist ve antikapitalist hareketlerden de destek almasına rağmen kurulduğu günden beri birçok ırkçı ve neo-Nazi saldırıların da hedefi oluyor. Bir yıldan uzun süredir direnişlerine devam eden mülteciler, kendinlerini kamuoyuna ifade edebilmek adına birçok yöntem deniyor. Bunların arasında makaleler, belgeseller, tiyatro oyunları ve çeşitli etkinlikler var. Oranienplatz’daki mültecilerin direnişi, Almanya’nın diğer kentlerindeki mültecilerden de destek alıyor ve Almanya’nın diğer eyaletlerinde de protesto kampları kuruluyor.
2012 yılının Ekim ayından beri mültecilerin talepleri ufak çaplı olsa da yerine getiriliyor. Bazı eyaletlerde, eyalet dışına çıkma yasağı kaldırılırken bazı eyaletlerde de kupon uygulaması yürürlükten kalkıyor. Bunu bir izolasyon yöntemi olarak gören mülteciler, taleplerini tam olarak karşılanana kadar direnişlerine devam edeceklerini söylüyor. Mülteciler, bu izolasyona son verilmesini ve işgal ettikleri yerlere işgal statüsünün tanınmasını istiyorlar.
“Yemeğimiz farelerle paylaşıyoruz”
Zorlu ve soğuk hava şartlarının hissedilmeye başlandığı şu günlerde ise protesto kampındaki mültecilerin çoğu şartlar ne olursa olsun direnişlerine devam edeceklerini söylüyor. Ancak kamptaki sağlık ve beslenme problemleri bazı mültecileri kışı geçirmek için alternatif yöntemler aramaya itiyor. Bu durum da protesto kampı içerisinde bölünmelere neden oluyor. Protesto kampında yemekhane olarak kullandıkları çadırı gösterirken Vincent “Burada farelerle yemeğimizi paylaşıyoruz” diyor.
Oranienplatz’daki çadırlarda kalan tek kadın Napoli, Berlin Senatosu’nun amacının kampı tahliye etmek olduğunu ve son iki aydır tahliyenin ne zaman başlayacağını beklediklerini söylüyor. Eğer protesto kampındaki mülteciler kendi istekleriyle onlara tahsis edilen bir binaya geçerlerse, tahliyeye gerek kalmayacak. Ancak belediyenin tahsis edeceği bu bina, Alman iltica hukukunda bir değişiklik yapıldığı ya da yapılacağı anlamına gelmiyor. Berlin Senatosu’nun açıklaması ise Avrupa ve Alman iltica hukukunda yapılacak herhangi bir değişiklik zaman alacağından, kışı geçirmek için mültecilere bir alternatif sunmak oluyor.
Nijeryalı Bashir, Alman hükümetinin direnişlerini ciddiye almadığını, talepleri yerine getirilene kadar Oranienplatz’da kalacaklarını söylüyor ve ekliyor: "Biz ailelerini savasta kaybeden insanlarız. Bizim kaybedecek bir şeyimiz kalmadı. Yarın burada bu çadırların olmaması demek, bizim burada ölmüş olmamız demek."
Mültecilerin bu durumu, Almanya’daki asıl problemin ırkçılık ya da neo-Nazilerin değil, Alman yetkililerin bu en basit insan hakları ihlaline seyirci kalması olduğunu gösteriyor. Havalar giderek soğurken, protesto kampının mültecileri, olası bir tahliyede nasıl direneceklerini tartışıyor. Berlin halkını sınırların olmadığı bir dünya için onlarla beraber mücadele etmeye çağırıyor. (HS/HK)
* Almanya 1999 yılından bu yana en yüksek sığınma başvurusunu 2013’te aldı. Federal İçişleri Bakanlığı yılın son günlerinde 2013’ün ilk altı ayında 43 bin kişinin iltica talebi yaptığını açıkladı. Bu geçen yılın aynı dönemine göre 20 bin kişilik bir artış anlamına geliyor. Mültecilerin çoğunluğu Suriye, Afganistan ve Irak gibi ülkelerden geliyor.
** Berlin’de bugün 5 bin mülteci yaşıyor, 2014 sonuna kadar 6 bin mültecinin daha gelmesi bekleniyor.