Fotoğraflar: AA
30 Ağustos, Birleşmiş Milletler kararıyla 2011 yılından bu yana, “Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü” olarak anılıyor.
Türkiye’nin yanı sıra dünyanın farklı ülkelerinde de 30 Ağustos’ta anma etkinlikleri düzenlendi.
Şili
Başkent Santiago'da Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü’nde bir araya gelen kayıp yakınları ve hak savunucuları, kaybedilenleri andı.
La Moneda Başkanlık Sarayı'na eski Devlet Başkanı Augusto Pinochet'in diktatörlük döneminde hayatını kaybedenlerin fotoğrafları yansıtıldı.
Cumhurbaşkanı Gabriel Boric, Augusto Pinochet diktatörlüğü dönemindeki kayıpların ve ölümlerin aydınlatılması amacıyla hayata geçen Ulusal Arama Planı hakkında konuştu.
Kolombiya
Başkent Bogota'da Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü dolayısıyla bir araya gelen Kolombiyalılar, kaybolan yakınlarını andı.
Bosna Hersek
Bosna Hersek'in doğusundaki Srebrenitsa'da Temmuz 1995'te Sırp askerlerince gerçekleştirilen soykırımın kurbanları "Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü"nde anıldı.
"Zorla kaybetme" hakkında |
Zorla kaybetme, tarihinde darbeler, etnik çatışmalar ve iç savaşlar olan devletlerin muhalif grupları bastırma ve sindirme amacıyla uyguladığı şiddet yöntemlerinden biri. Uluslararası insan hakları hukuku, eğer bir kişi "kayıp" ise işkence yapılmış veya öldürülmüş olma ihtimalinin yüksek olduğunu kabul ediyor. Bir kişinin devlet görevlileri veya devletin görevlendirmesi, desteği veya bilgisi dahilinde üçüncü bir kişi/kişiler tarafından zorla kaçırılmasını veya hapsedilmesini, ardından bu kişinin akıbeti, nerede olduğuna dair bilgi sahibi olduklarını reddetmeleri ve bu şekilde mağdurun, hukukun koruması dışında bırakılması halini "zorla kaybetme" olarak tanımlıyor. Hafıza Merkezi’nden yayınlanan, Yard. Doç. Dr. Öznur Sevdiren’in hazırladığı, Türkiye’de cezasızlık sorununun temelinde yer alan üç ihlali, yargısız infaz, zorla kaybetme ve işkence suçlarını uluslararası ve iç hukuk çerçevesinde değerlendiren “Türkiye’nin Cezasızlık Mevzuatı” raporuna göre, uluslararası suç kavramı, 2. Dünya Savaşı ve Holokost’un getirdiği yıkımın ardından, insan varlığının korunması için gerekli yükümlülüklerin ağır ve geniş çaplı ihlallerinin uluslararası hukukta cezai yaptırım gerektirmesi gerektiği düşüncesinden doğdu. Uluslararası suçlara dair bağlayıcı ilkeler 1998’de kabul edilen Roma Statüsü’nde belirtildi ve buna dayanarak kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yanı sıra özellikle eski Yugoslayva Uluslararası Ceza Mahkemesi ile Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin statü ve içtihatları ile bu suçların içerik ve tanımı gelişmeye devam ediyor. Rapora göre, zorla kaybetme suçu da gerek uluslararası insan hakları hukuku gerekse uluslararası ceza hukuku sözleşmelerinde, suçun nitelikleri itibariyle insanlığa karşı suç olarak tanımlanıyor, dolayısıyla uluslararası suç teşkil ediyor. Türkiye’de zorla kaybetme pratiklerinin insanlığa karşı suçun tanımını gerçekleştirecek biçimde yaygın ve sistematik bir saldırının bir parçası olarak - Roma Statüsü’ndeki tanımıyla bir “devlet politikası” dahilinde - işlendiği iki dönem söz konusu: 1) 12 Eylül darbesi ve sıkıyönetim rejimi dönemi, ve 2) olağanüstü hal rejiminin yürürlükte olduğu 90’lı yıllar. Türkiye, insanlığa karşı suç tanımını uluslararası tanımlamalardan bazı farkları olmakla beraber ilk kez 2004 yılında Türk Ceza Kanunu'nun bir parçası olarak kabul etti. Fakat Türkiye'deki yargılamalarda, bu suçlara ilişkin başlatılan az sayıda davada fiiller, insan öldürme ve cürüm işlemek için teşekkül oluşturma gibi adi suçlar olarak nitelendiriliyor. Zorla Kaybetmeye Karşı BildiriBirleşmiş Milletler Genel Kurulun 18 Aralık 1992 tarih ve 47/133 sayılı Kararıyla "Zorla Kaybetmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildiri" kabul edildi. 19 Maddeden oluşan Bildirinin kabul edilme gerekçelerinin sıralandığı giriş bölümünde "....farklı düzeylerinde çalışan hükümet görevlileri veya organize gruplar veya hükümetin doğrudan ya da dolaylı rızası desteği ile veya hükümet adına hareket eden kişiler tarafından özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişilerin akıbetleri hakkında ya da nerede oldukları hususunda bilgi verilmeden veya özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları kanun dışı ortamları takiben ortadan kaybolmalarından derin endişeler duyarak" birçok ülkede sürekli olarak zorla göz altına alınan, tutuklanan ya da zorla kaçırılan insanların akıbetlerinden haber alınamamasına dikkat çekildi. Madde 1- Zorlanmış ortadan kaybolma insanlığa karşı bir suçtur. BM şartı amaçlarının inkarıdır ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nde yer alan insan hakları ve temel özgürlükleri ağır ve açık bir ihlali olarak kınanmalıdır ve bu alandaki uluslararası belgeler pekiştirmeli ve daha ileri götürülmelidir. Madde 2- Hiçbir devlet zorla kayıp edilmeyi uygulayamaz, izin veremez ya da hoş göremez. Devletler zorla kayıp edilmeleri önlemek ve ortadan kaldırmak için gerekli tüm araçları ulusal ve uluslararası düzeyde BM ile iş birliği halinde kullanırlar. Madde 3- Her devlet kendi egemenliği altında bulunan topraklarda zorla kayıp edilmeleri önleyecek ve ortadan kaldıracak etkin, yasal, idari, adli ve diğer tedbirleri alacaktır. Madde 4- Bütün zorla kayıp edilmelere, ciddiyetleri dikkate alınarak ceza hukukuna göre uygun cezalar verilecektir. Hafifletici şartlar ulusal düzeyde kurbanların canlı olarak verilmesi ya da zorla kayıp edilme olaylarının açığa çıkmasına katkıda bulunabilecek bilgileri gönüllü olarak sağlayan kişilere zorla kayıp edilmelere karışsalar da uygulanabilir. Uluslararası sözleşme20.12.2006 tarihinde BM Genel Kurulunda kabul edilen "Herkesin Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme" 06.02.2007 tarihinde imzaya açıldı. 23 Aralık 2010'da yürürlüğe giren bu Sözleşmeyi 19 Nisan 2011 itibariyle 88 devlet imzaladı ve 25 devlet taraf oldu. Türkiye sözleşmeyi imzalamadı. Sözleşmeye göre: "Hiç kimse zorla kaybedilmeye maruz bırakılamaz. Fiili savaş durumu, savaş tehdidi, ülke içinde siyasal istikrarsızlık veya başka herhangi bir kamusal acil durum dahil olmak üzere, hangi istisnai koşullar söz konusu olursa olsun, bunlar zorla kaybedilme olayları için gerekçe olarak ileri sürülemez." |
(AS)