Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) ile Basın ve Medya Özgürlüğü için Avrupa Merkezi (ECPMF) 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Gününde Türkiye’deki basın özgürlüğünü konuşmak için bir araya geldi.
Geçtiğimiz yıl 12-14 Ekim’de Türkiye’yi ziyaret eden uluslararası basın özgürlüğü misyonu arasındaki kuruşlar tespit ettikleri bulguları ve önerileri paylaştı, seçim öncesi medya özgürlüğü durumunu değerlendirdi.
Beyoğlu’nda Aynalı Geçit’te yapılan toplantıdaki ekip IPI Başkan Yardımcısı ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı Emre Kızılkaya, ECPMF Koordinatörü Gürkan Özturan, CPJ Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret ve RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu'ndan oluştu.
Kızılkaya: Türkiye; Rusya, Çin ve İran'dan farksız
İlk olarak söz alan IPI Başkan Yardımcısı ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı Emre Kızılkaya, Türkiye’de basın özgürlüğüne yönelik ihlallerin farklı şekillerde ortaya çıktığını belirterek bunları gözaltılar, tutuklamalar, gazetelerin internet sitelerine yönelik erişim engellemeleri, Basın İlan Kurumu (BİK) ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) gibi denetleyici kuruluşların kestiği cezalar ile baskının getirdiği sansür ve otosansür olarak sıraladı.
Türkiye'yi basın özgürlüğünde en zor ülkelerinden biri olarak nitelendiren Kızılkaya dünya genelinde 400’ü aşkın, Türkiye’de ise 47 (TGS verisi) gazetecinin tutuklu olduğundan belirtti.
“Türkiye’de gazetecilerin yaşamaları, dünyada da en ağır şartları yaşayan Rusya’daki, Çin’deki, İran’daki gazetecilerle benzer. Bu ancak diktatörlük seviyesine varan otoriterizmin görüldüğü ülkelerde görülebilecek bir manzara” diye konuştu.
Çin ve İran’da tutuklu olan gazeteci sayısının birbirine yakın olduğunu anlatan Kızılkaya “Dünyada tutuklu gazetecilerin yaklaşık yüzde 10’u Türkiye'de” dedi.
Seçim sürecinde Kürt gazetecilere yönelik baskı ve tutuklamalardan bahseden Kızılkaya şöyle devam etti:
“Bir ülkede özgür basın yoksa, basın özgürlüğü yoksa demokratik bir değeri de olmaz. Tomas Jefferson'ın güzel bir sözü var. Der ki; ‘Bir demokrasi ancak bilgilendirilmiş bir seçmen ile oluşur ve büyür’. Seçmen düzgün bilgilendirilemiyorsa demokratik bir seçimden bahsetmek mümkün olmaz. Kürt gazetecilerin tutuklanması seçimlere yönelik olarak demokratik sürecin ihlalidir. Yurttaşların bilgi ve haber alma hakkı her bir gazetecinin tutuklanmasıyla elinden alınmış oluyor.
“Bizim uluslararası örgütler olarak, uluslararası gazeteciler topluluğu olarak Türkiye’nin bu durumunu kabul etmemiz ve Türkiye'ye bugünü layık görmemiz mümkün değil. Umuyoruz ki Türkiye, seçim sürecinden sonra normalleşir ve basın özgürlüğüne değer veren bir ülke halini alır.”
Özturan: Önümüzdeki yıllar çok büyük riskler barındırıyor
Daha sonra söz alan ECPMF’den Gürkan Özturan Ekim ayındaki ziyaret sonrasında hazırladıkları rapordan bahsetti. Sansür yasasıyla ilgili konuştu.
Sansür yasasının Meclis’e geldiği dönem İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu'yla bir görüşme yaptıklarını aktaran Özturan, Çavuşoğlu’nın kendilerine yasanın uyarı niteliğinde olduğunu ve tutuklama yapılmayacağını yönünde teminat verdiğini ifade etti.
Özturan “Ancak biz geçtiğimiz aylarda gördük ki bu yasa gayet de gözaltılara, tutuklamalara ve hatta mahkumiyet kararlarına vardırılabiliyor” dedi.
Özturan ayrıca yasayla birlikte internet gazetelerine getirilen kuralların medyanın topluma ulaşma araçları üzerinde bir tahakküm yarattığını söyledi. “Yazı işlerine müdahale niteliğinde” dedi.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) kullanıcıların internet trafik verilerini sakladığına dikkat çeken Özturan “Tüm bunlar dijital medyada geçtiğimiz bir yıl boyunca aslında iktidar kontrolündeki söylemin güvence altına alınmasını sağlarken bir yandan da önümüzdeki yıllar için çok büyük riskler barındırıyor” diye konuştu.
Öğret: İbre Kürt medyasına döndü
Ardından söz alan CPJ’den Özgür Öğret Türkiye'de yargının siyasi hareket ettiğini söyledi. Buna kanıt olarak da “politik atmosfer değiştiğinde başı derde giren gazetecilerin değişmesini” gösterdi.
Öğret, Ergenekon döneminde ulusalcı gazetecilerin, AKP-Gülen çatışması sonrası Gülen Cemaati'ne yakın veya medya grubunda çalışan gazetecilerin başının derde girdiğini ifade ederek son dönemde ibrenin Kürt medyasına döndüğünü aktardı.
Kürt gazetecilerin Barış Süreci haricinde yargılamalardan, operasyonlardan, baskılardan kafasını hiç kaldıramadığını anlatan Öğret, son bir senedir Kürt gazetecileri hedef alan operasyonlara dikkat çekti. Öğret şöyle konuştu:
“Kürt gazetecilerin tamamını ‘teröristlikle suçlanıyor. Bu suçlamaya bağlı olarak önlerine getirilen deliller gazetecilikle alakalı. Gazetecinin günlük hayatında yaptığı görüşmeler, haber kaynaklarıyla yaptığı konuşmalar, haber tartışmaları, sahaya çıkma, fotoğraf çekme, video çekme, röportaj yapma gibi rutin gazetecilik işlemleri terör örgütü üyeliği ve terör örgütü propagandası olarak her seferinde tekrar tekrar önümüze konuyor.
"İddianameleri incelediğinizde bir örgüt tarihi yazılıdır. Size çok korkunç şeyler anlatılır. İddianameyi haber yapan devlet ajansına ya da hükümete yakın haber kanallarına bakarsanız önünüzde korkunç bir tablo vardır. Sanki eli kanlı katiller yakalanmış gibidir. Ancak bu davaları takip ediyorsanız, bu iddianameleri okuyorsanız ortada az önce bahsettiğim gibi gazetecilikten başka bir şey olmadığını görürsünüz.
"Bu yüzden böyle yersiz delillerle gazetecilerin özgürlüklerinden bazen yıllarca mahrum edilmelerine daha yüksek sesle karşı çıkmalıyız."
Önderoğlu: Kamu kurumları iktidarın elinde paravan
Ardından söz alan RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, kurumun bugün açıkladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksine ilişkin konuştu.
RSF’nin Türkiye’yi bu sene 180 ülke arasından 165. sırada gösterdiğini belirten Önderoğlu, “Türkiye geçen seneye göre 16 sıra geriledi” dedi.
“Gazetecilere yönelik keyfi davalar, toplu tutuklamalar, İnternet yasakları, caydırmaya dönük RTÜK cezaları, ayrımcı basın kartı ve ilan hamleleri, habercilere karşı suçlarda cezasızlık gibi süregelen ihlallerden sonra, gazeteciliğin içinde bulunduğu siyasi kutuplaşma kaynaklı tehditkar sosyal iklim sıralamada Türkiye’yi daha da geriletti” diye konuştu.
Kamu kurumlarının belirli bir ideolojik zihniyetin elinde paravan işlevi gördüğünü söyleyen Önderoğlu, buna örnek olarak basın özgürlüğüne yönelik ihlalleri gösterdi.
“Gazetecilerin kitlesel olarak gözaltına alınması veya tutuklanması, devletin buna istediği zaman tenezzül edebilmesi, gazetecilerin birkaç ay hapis tutulmaları tamamen hukuk normlarına aykırı ve keyfi bir yargı işlemi olarak karşımızda” ifadelerini kullandı.
(HA)