Barış bildirisine imza verdikleri için yargılanan akademisyenler, dördüncü duruşma sonrası barış taleplerini yineledi, “Barış için hayır” dedi.
Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı, Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya ve Doç. Dr. Kıvanç Ersoy’un Barış İçin Akademisyenler’in “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalamaları nedeniyle yargılandıkları davanın dördüncü duruşması bugün görüldü.
Duruşmanın ardından dört akademisyen imzalı açıklamayı Mungan ve Ersoy okudu.
İhraçlara, tutuklu siyasetçilere, gazetecilere, OHAL uygulamalarına değindikleri açıklamada Anayasa değişikliği referandumuna da yer verdiler.
“Herkesin farklılıklarıyla birlikte ve eşit yaşayabilmesi için, nefes alabilmek için, barış için, demokrasi için, HAYIR!” dediler.
“Gerçekler BM raporuyla teyit edildi”
“Barış talebi yargılanamaz. Kanunsuz hukuksuz kararlara hayır. Savaşa hayır” diyen akademisyenler, bildirinin ardından 400’den fazla imzacı akademisyenin işlerinden atıldığını, 312’sinin Kanun Hükmünde Kararname’ler ile ihraç edildiğini hatırlattı.
“Bizlerin bu metinde haykırdığımız gerçekler tam bir yıllık gecikmeyle de olsa 10 Mart 2017'de BM insan Hakları Komisyonu raporuyla uluslararası düzlemde de teyit edildi.”
İhraç edilen ve intihar eden akademisyen Mehmet Fatih Traş’ı unutmayacaklarını söyleyen akademisyenler “Arkadaşımızın ölümüne yol açanlar da unutmasınlar ki bu ülkeye bir gün barış ve demokrasi gelecek ve sorumlulardan hesap soracağız” dedi.
“KHK ile yönetilen ülkede hukuktan sözedilemez”
Akademisyenler siyasi iktidarı eleştirdi:
“7 Haziran 2016 seçimlerinin sonuçlarını tanımayan, Barış Süreci'ni sona erdirerek savaş politikalarına dönen siyasi iktidar 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Olağanüstü Hal fırsatçılığı ile başta Kürt halkı ve demokrasi güçleri olmak üzere kendine muhalif tüm kesimleri yok sayan bir dikta rejimiyle sindirmeye çalışarak, hiçbir kanun ile bağlı olmayan tek adam rejiminin inşasına girişti.
“Kanun Hükmünde Kararnameler ile idare edilen bir ülkede, hukuktan, kuvvetler ayrılığından, iktidarın denetlenmesinden, yetkilerinin sınırlandırılmasından söz etmek mümkün değil. Bugün sadece politik özgürlükler ve ifade özgürlüğü değil, iş güvencesi, seyahat özgürlüğü ve hatta kutsal saydıkları mülkiyet hakkı bile tanınmamakta, bir gecede, nerede nasıl hazırlandığı belli olmayan bir KHK listesinde ismini görmek işini, pasaportunu, sosyal güvenceni kaybetme gerekçesi sayılmakta, hiçbir asgari hukuk kuralı işlememekte, savunma hakkı tanınmamaktadır.”
“Ülke büyük bir cezaevine dönüşüyor”
Gazetecilerin, siyasilerin tutukluluğunu hatırlatan akademisyenler cezaevleri koşullarının da kendilerinin tutuklu olduğu döneme nazaran kötüleştiğini söyledi.
“Bugün, gerçeği yazan, mesleğinin gereğini yapan gazeteciler, TBMM'ndeki üçüncü büyük gruba sahip partinin, Halkların Demokratik Partisi'nin eşbaşkanları, milletvekilleri, yerel yöneticileri cezaevlerinde. 6 milyon yurttaşın seçiminin yok sayıldığı bir demokrasiden söz edilemeyeceği açık. Bugün hukuken hiçbir temeli olmayan uydurma suçlamalarla çok sayıda aydın, akademisyen, yazar, gazeteci, öğrenci cezaevlerinde. Bugün AKP'ye muhalif olmak, örneğin bir Hayır videosu çekmek tutuklanıp cezaevine girmeye yetmekte. Cezaevlerindeki koşulların bizlerin içerde olduğumuz döneme nazaran bile çok daha kötüleştiği, avukat görüşlerinin sınırlandırıldığı, izlendiği, engellendiği bilinmektedir. Ülke hızla büyük bir cezaevine dönüşmektedir.”
“Hayır”
Dört akademisyenin açıklaması 16 Nisan’da yapılacak Anayasa değişikliği referandumuna dair ifadelerle sonlandı.
“16 Nisan günü demokratik ülkelerde görülmeyen tipte bir OHAL ortamında referanduma gidiliyor. Dev binalardaki, caddelerdeki devasa afişlerle bizlere tek bir seçenek dayatılmaya çalışılıyor. İşte tam da bu dayatmaya karşı mücadelemizi ısrarla ve inatla sürdüreceğiz.
“Tek adam hegemonyasına HAYIR! Savaşa HAYIR! KHK'lar ile idare edilen bir ülkeye HAYIR! Ölüme değil yaşama, savaşa değil barışa tarafız! Herkesin farklılıklarıyla birlikte ve eşit yaşayabilmesi için, nefes alabilmek için, barış için, demokrasi için, HAYIR!” (BK)