Diyarbakır’da barış için yürümek, konuşmak ve polis
Amed Emek ve Demokrasi Platformu’nun organize ettiği barış yürüyüşü öncesi, her zaman olduğu gibi ilk gördüklerim polisler oluyor. Görmemek imkansız. Hemen hemen kentte en ufak bir etkinlikte bile yüzlerce çevik kuvvet ve yakalama timi dedikleri polisleri görmek mümkün. TOMA’lar, zırhlı askeri araçlar ise cabası. Bu kentte haber takibi yapan gazeteciler için ise bu durum rutin bir hal almış olmalı ki, çoğu zaman haberlerinde belirtme gereği bile duymuyorlar.
Etkinlik saati yaklaşıkta kitle de yavaş yavaş toplanmaya başlıyor. AZC Plaza önündeki geniş yol, artan kalabalık ile doldu desek, çokta yersiz olmaz. Tabi her etkinlikte yüksek sesli polis ikazları da normal rutinimize dönmüş durumda. Etkinliği düzenleyenleri müzakereye çağıran polis, açıklamanın yapılacağı Dağkapı Meydanı’na (Şeyh Said Meydanı) kitlenin “pankartsız, düzensiz olarak” gitmesini istiyor. Herkes bilir ki, böyle takvimsel etkinlik öncesinde gerekli izinler için öncesinde yetkili kurumlarla görüşülür ve izin verildiği için de polisin oradaki görevi, kitlenin sorunsuz bir şekilde açıklamanın yapılacağı yere intikalini sağlamak. Ama bizdeki durum biraz farklı, gerekli izinler alınsa da kendilerince yasa dışı olabilecek bir pankart, döviz görürlerse, sevmedikleri bir slogan atılırsa yada kaldırımın dışına çıkılırsa kitleyi yürütmemek için deyim yerindeyse, ellerinden gelen her şeyi yapabiliyorlar.
Neyse ki bu sefer etkinlik akşamüzeri olduğu için “Diyarbakır’ın cehennem sıcaklığına maruz kalmayacağız” diyerek en azından biraz tebessüm ediyorum.
Müzakere sonucunda kitlenin pankartla ve düzenli yürüyüşüne izin veriliyor. Barış Anneleri, beyaz tülbentleriyle kitlenin en önünde yerini alıyor. DEM Parti Diyarbakır Milletvekilleri Adalet Kaya, Ceylan Akça Cupolo, Sevilay Çelenk, DTK Eş Başkanı ve Diyarbakır Milletvekili Bedran Öztürk, KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak, ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Beycan Taşkıran, Diyarbakır’ın belediye eş başkanları da yürüyüşte yer alan bazı isimler. Ayrıca TMMOB, DİSK üyelerinin olduğu binlerce kişi de kortejde yerini almış.
Her zamanın aksine bu sefer polisin hoşuna gitmeyen bir slogan olmamış olacak ki yürüyüş güzergahında kitleye müdahale hemen hemen yok gibiydi. Yoksa yanmıştık. Yarım saatlik, yürüyüş 2-3 saati bulabilirdi. Bir de kentin en işlek güzergâhında olduğumuzu düşünce epey zor olabilirdi. Aynı Tolga Çevik’in Komedi Dükkânı programındaki gerçekleştirdiği doğaçlama şeklindeki skeçleri gibi, yönetmenin oyuncundan yapmasını istediği şeyleri söylemesi ve oyuncunun yapmaması üzerine yönetmenin çıldırması gibi bir şey Diyarbakır’da kitle ile polis arasındaki diyalog. Neyse ki, hoşlarına gitmeyen pek bir şey olmadı ve aşırı bir sıcak saatte olmamızdan dolayı da yürüyüş eziyete dönmedi.
'Barış içinde yürüyüş'
Pankartlarda da dövizlerde de sloganlarda da barış, eşitlik ve özgürlük mesajları öndeydi. Yürüyüş boyunca çalan davul zurna ve erbane grubu da kitlenin enerjisiydi. Pankartlarda ise “Özgür ve eşit yaşamda ısrarcıyız, savaşlara karşıyız”, “Özgürlük ve barış tecrit edilemez” , “Yaşasın savaşa karşı barış, baskıya karşı özgürlük, faşizme karşı demokrasi mücadelemiz”, “Kadınlar barışta ısrarcı” , “Kürtçenin resmi dil olması barışın başlangıcıdır”, “Kültür ve sanat varlığımızdır, bırakmayacağız.” sloganları yer alıyordu.
Dağkapı Meydanı’na gelince coşku biraz daha tavan yaptı. Ardından açıklamalar gerçekleşti. Kürtlerin ve tüm halkların barış içinde yaşamayı istediğini belirten KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak, Kürt meselesinin eşit yurttaşlık temelinde çözülmesi gerektiğini ifade etti.
ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Beycan Taşkıran ise, Türkiye halklarına çağrıda bulundu: Dağkapı’dan Türk analarına, Türk kardeşlerimize, Türkiye’nin işçi sınıfına sesleniyoruz; Başka bir halkı ezenler, özgür olamaz ve adaletli bir dünyada yaşayamaz. Soma’da, Urfa’da, İstanbul’da karşımıza sermayenin polisi çıkıyor. Bu nedenle, eşitlik ancak ortak mücadeleyle gelir. Bu kirli savaşa karşı, Türk halkını ve Türk analarını ortak mücadeleye çağırıyoruz. Kürt analarının sesini buradan duymaya davet ediyoruz. Barış ve eşitlik ancak bu şekilde gelecek. Özgürlük de ancak böyle gelecek.”
Milletvekilinin konuşma özgürlüğü polis müdahalesiyle kesilmek istendi
Son dönemde sıkça gördüğümüz bir durum ise konuşmalar sırasında polisin hoşuna gitmeyen bir söylem olursa, buna ses aracından müdahale yapması. Bu dediğimiz DBP Eş Genel Başkanı ve aynı zamanda milletvekili olan Çiğdem Kılıçgün Uçar’ın konuşması sırasında sıkça meydana geldi. Uçar, Süleymaniye’de Türkiye’nin hava operasyonu sonucu Kürt kadın gazeteciler Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn’in yaşamını yitirmesiyle ilgili, “Özgür basın emekçileri, kadınlarıyla, erkekleriyle, gençleriyle, yaşlılarıyla, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, gerçeğin izinde, hakikatin peşinde mücadele ettiler. Hiçbir yalanınız, hiçbir operasyonunuz, hiçbir saldırınız ve hiçbir ortaklığınız bu hakikati değiştiremedi, değiştiremeyecek” dedi ve polis, “Burada ülkenin terörle mücadele etmesini saldırı olarak itham altına alınmasına müsaade etmeyeceğiz” diyerek, konuşmaya müdahale etti.
Alkışlayana 'işlem yapılacağı' tehdidi
Müdahale bu kısımla kalmadı. Uçar, “İki Kürt gazetecinin öldürülmesi bir savaş suçudur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Süleymaniye'de savaş suçu işledi ve işlemeye devam ediyor” diyerek konuşmasını sürdürdü. Bunun üzerine Uçar’ın konuşması devam ederken polisin uyarı ve ikazları da devam etti. Açıklamanın kanunsuz bir eyleme dönüştüğü iddia edildi, alkışlayan, destek veren herkesin tespit edileceği ve işlemlerin yapılacağı ifade edildi. Bu sırada bir anne ise Uçar’ın yanına gelerek, ona destek oldu.
Uçar: Onurlu barış için mücadele edeceğiz
Sık sık konuşması kesilen Uçar, özetle şu ifadeleri kullandı: “Ne kaybedecek zamanımız kaldı ne de kaybedecek değerlerimiz kaldı. Kürt halkının diline tahammül edemeyenler, burada bize laf söyleyemez. Kürtçe yazıya, Kürt diline tahammül edemediler; kültürel soykırıma devam etmek istiyorlar. Anadilimizle savaşıyorlar, kültürümüzle savaşıyorlar. Ortadoğu'da yaşayan hiçbir halka tahammülleri yok. Onurlu bir barış inşa edene kadar mücadele edeceğiz.”
328 kurumdan “barış için amasız ve fakatsız artık yeter” çağrısı
Öte yandan kentte bir önemli açıklaması ise bölgede faaliyet yürüten aralarında Sanayi, Ticaret Odaları, TMMOB, İHD, KESK, DİSK, Baroların da olduğu 328 sivil toplum, iş, emek ve meslek örgütlerinin Kürt meselesinde çözüm çağrısıydı. “Barış için amasız ve fakatsız artık yeter” diyen kurumlar, şu ifadeleri kullandı: “On yıllardır süre gelen şiddetin, silahın, operasyonların ve güvenlikçi yaklaşımların Kürt Meselesi’ni çözmekten ziyade derinleştirdiği, güvenlikçi politikalarda ısrarın da toplumsal barışa ve birlikte yaşam iradesine zarar verdiği fazlasıyla deneyimlenmiştir. Bu çerçevede haklı ve güçlü bir şekilde Kürt Meselesi’nin barışçıl ve demokratik çözümüne yönelik çatışmasızlık ortamının sağlanması için tüm aktörleri, toplumsal ve siyasi dinamikleri üzerine düşen sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye bir kez daha davet ediyoruz.”
(İY/Mİ)