Müzik yazarı Naim Dilmener’le 12 Eylül askeri darbesinin popüler müzik üzerine etkilerini konuştuk.
Dilmener 12 Eylül 1980 askeri darbesinin 12 Mart 1971 ve 27 Mayıs 1960 darbelerine oranla popüler kültür ve sosyal hayat üzerinde çok daha farklı bir etki yarattığını, popüler kültüre müdahalede bulunduğunu, hayatın her alanına el attığını söylüyor.
“Evren ve şürekasının karışmadığı alan hatta nokta kalmadı. Hayata düşmanlardı ve bu da müzik dahil, her şeyi etkiledi.”
12 Eylül askeri darbesi öncesi ve sonrasını karşılaştırdığımız zaman müzik açısından popüler kültürü nasıl değerlendiriyorsunuz? 12 Eylül’le birlikte müzik dünyasında ne gibi değişiklikler oldu?
Popüler kültür darbenin kendisinden de önce (olumsuz istikamette) değişmeye başlamıştı. Sinema ve tiyatroda olduğu gibi müzikte de durum buydu.
70’lerin o çok parlak ilk yıllarına rağmen popüler müzik önce Selami Şahin’in ellerine kalmış ardından da Ümit Besen ve Arif Susam’a teslim olmak zorunda kalmıştı.
Toplumun/memleketin içinde bulunduğu ruh durumu belirliyor nasıl bir müzik dinleneceğini. İstisnasız herkesin mutsuz olduğunu düşünün; bunlardan bir kısmının içerde ve işkenceler altında olduğunu hatırlayın… Aslında kimsede müzikle ilgilenecek hal kalmamıştı bile denebilir. Kalanlar da kendilerini piyanist şantörlerin kendinden menkul hüzünlerine vurdular.
Arabesk müzik hakında “negatif” algı bu furyanın yüzünden oluştu. Daha öncesinde Orhan Gencebay, Suat Sayın’ın temsil ettiği bu müzik saygın bir müzikti.
Şu halde sanılanın aksine arabesk müzik 12 Eylül öncesinde de vardı. Darbe’nin arabesk müziğe etkisi nasıl oldu? “Viski-lahmacun kültürü” olarak değerlendirilen yaşam tarzında darbenin rolü nedir?
Sonraları “arabesk” olarak adlandırılacak müzik, 50’lerin ikinci yarısından itibaren vardı. Hatta daha geriye bile çekilebilir istenirse; Mısır filmlerine bizim bestecilerin, kısmen özgün, kısmen de Arabistan dolaylarından derleyerek özel olarak yazdığı şarkılar, arabeskin ilk örnekleri olarak kabul edilebilir de.
Ama Suat Sayın’ın köyden kente göçün talep edebileceklerini hesaba katıp ince ince tasarlayarak şarkı ve türküyü tek bir formda birleştirmesi arabeskin resmi doğum tarihi kabul edilir. Ve o müzik, gayet saygı duyulası, sevilesi bir müzikti.
Arabeskin adını kötüye çıkaran, bizzat 12 Eylül’ün kendisidir. Çok insanlık dışı bir dönemdi ve böyle bir dönem kendi müziğini de yarattı. Aslında ne Ümit Besen ne de benzerleri suçlu; cunta dönemi böyle bir müziğe layıktı, onlar da bunu yaptı.
Örneğin Müşşeref Akay’ı gündeme getirdi Cunta dönemi. Askeri yönetimin post-milliyetçi bir tavrıydı bu. Ancak kısır bir müdahaleydi; ne negatif ne de pozitif bir etkisi oldu Türkiye müziğine. Benzer bir müdahale 12 Eylül’ün devamında Özal döneminde TRT’deki arabesk yasağını aşmak için icat edilen “acısız arabesk” denemesidir. Hakkı Bulut ile denemişti iktidar bunu. O dönem çok tartışılmıştı ama aynı ekilde hiçbir etkisi olmadı. Bunlar 12 Eylül Darbesi etkisindeki devletin boş çabalarıydı.
27 Mayıs ve 12 Mart’la kıyaslayınca 12 Eylül’ün müziğe, dolayısıyla popüler kültüre etkisinde ne gibi farklılıklar var?
Çok fark var, karşılaştırılmayacak kadar çok. 27 Mayıs ve 12 Mart darbeleri, faşizmlerini “siyaset” ile sınırlamayı becerdiler. Popüler kültüre müdaheleyi (en azından görünürde) düşünmediler.
Evren ve şürekası ise öyle değildi. Onların karışmadığı alan hatta nokta kalmadı. Hayata düşmanlardı ve bu da müzik dahil, her şeyi etkiledi.
12 Eylül’deki karamsar havanın sonraki kısmen daha rahat yıllarda üretilen müzikleri nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Herkes çok korkmuş, çok bunalmış, çok çekmişti. Yoksa kim kendisini bile bile Turgut Özal’ın ellerine, o ve Semra Özal'ın kasetlerine teslim ederdi ki? Ettik valla, kendimizi onların ve etraflarında fır dönen popçuların ellerine teslim ettik. Hala da oralardayız/ellerindeyiz.
12 Eylül döneminde neler dinlerdiniz ve bugünden baktığınız zaman o gün dinledikleriniz size neler hissettiriyor?
Her şey dinlerdim. Korku, şaşkınlık, belirsizlik, geleceksizlik insana her şeyi yaptırıyor. Her zamanki gibi Türkçe pop da dinledim, İngiltere’den yükselen yeni romantiklerin şarkılarını da. Ve tabii Selda Bağcan, Edip Akbayram, Rahmi Saltuk gibi kendimi daha iyi hissetmemi sağlayanları da. (EKN)